• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/ali.gulhan.58
  • https://www.twitter.com/ali69gulhan
ali gulhan

Kıyametin Kopması

Kıyametin Kopması ve “On­lar Allah’ı Hakkıyla Takdir Edemediler. Kı­yamet Günü Bütün Yeryüzü O’nun Kabza­sıdır. Gökler O’nun Sağıyla Dürülmüş Olacaktır. O, Müşriklerin  Ortak Koşmala­rından Münezzehtir.”[1]

“O Gün Onlar Meydana Çıkarlar. Onların Hiçbir Şeyi Allah’a Gizli Olmaz. Bugün Hü­kümranlık  Kimindir? Kahhar Olan Allah’ındır.”[2]  Ayetleri

 

96) Abdullah bin Mes’ud (r.a.)’dan rivayetle, dedi ki:

“Yahudi bilginlerinden bir bilgin Resûlullah’a gelip:

“Ey Mu­hammed! Biz (Tevrat’ta) şu hükmü buluyoruz: Allah, (kıya­met gününde) gökleri bir parmağında, yerleri bir parma­ğında, ağaçları bir parmağında, su ve toprakları bir parma­ğında ve diğer mahlukatı da bir parmağında tutar da:

“Melik (hükümran) benim” diye buyurur” dedi. Resûlullah (s.a.s.) o yahudi bilginin sözünü tasdik ederek (mü­barek) dişleri görünecek hâlde güldü.”[3]

v Yine Buhârî’de (7414) gelen bir rivayet lafzı şöyledir:

“Bir yahudi bir gün Resûlullah’a (s.a.s.) gelip:

“Ey Muhammed! Allah, gökleri bir parmağında, yerleri bir parmağında, dağları bir parmağında, ağaçları bir parma­ğında ve (diğer) mahlukatı da bir parmağında tutar ve: “Melik Benim” diye buyurur.” dedi. Bu sözü üzerine Resûlullah (s.a.s.) dişleri görünecek şekilde güldü ve sonra: “Onlar Allah’ı (c.c.) hakkıyla tanıyıp takdir edemediler...” (Zümer: 39/67) ayetini okudu.

Hadis ravilerden birisi olan Yahya bin Said dedi ki: “Ha­diste Fudayl bin Iyâz, Mansur’dan, onun da İbrahim’den onun da Ubeyde’den, onun da Abdullah’tan yaptığı rivayette ek olarak şu kayıt bulunmaktadır: “Resûlullah (s.a.s.)  bunun üzerine hayretle ve o yahudinin söylediğini tasdik ederek güldü.”

v Yine Buhârî (7415) lafzı şöyledir:

“Kitap ehlinden birisi Resûlullah (s.a.s.)’a gelip:

“Ey Ebû Kasım! Allah gökleri bir parmağında, yerleri bir parmağında, ağacı ve toprağı bir parmağında ve (diğer) mahlukatı bir parmağında tutar da sonra da: “Melik (hükümran) Benim, Melik Benim” diye bu­yurur.

Ravi der ki: Bu olay üzerine Resûlullah (s.a.s.)’in dişleri görünecek şekilde güldüğünü gördüm ve sonra şu ayeti okudu: “Onlar Allah’ı hakkıyla taktir edemediler...” (Zümer: 39/67)

v Başka bir rivayet de Buhârî’de (7513) şöyledir:

“Bir yahudi bilgini gelip: “Kıyamet günü olunca, Allah gökleri bir parmağında, yerleri bir parmağında, suyu ve top­rağı (denizi ve yeri) bir parmağında ve (diğer) mahlukatları da bir parmağında tutar ve sonra da onları sallar ve: “Melik (hükümran) Benim, Melik Benim” diye buyurur.” dedi.

Ravi der ki: “Bu olay üzerine Resûlullah’ı (s.a.s.) gördüm, onun sö­zünü hayrette ve tasdik ederek dişleri görünecek şekilde güldü ve Yüce Allah’ın şu ayetini okudu.

“Onlar Allah’ı hak­kıyla takdir edemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü onun kabzasıdır. Gökler onun sağıyla dürülmüş olacaktır. O, müş­riklerin koştuğu ortaklardan münezzehtir.” (Zümer: 39/67)

v Müslim’de (2786) geçen bir lafız şöyledir:

“Bir yahudi alimi Nebî (s.a.s.)’e gelip:

“Ey Ebû Kasım! Allah kıyamet gününde gökleri bir parmağında, yerleri bir parma­ğında, dağları ve ağaçları bir parmağında, suyu ve toprağı bir parmağında ve diğer mahlukatı da bir parmağında tutar sonra da onları sallar ve: “Melik Benim, Melik Benim” diye buyurur.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.) yahudi bilgi­nin bu sözünde hayret edip, bunu tasdik ederek şu ayeti okudu:

“Onlar Allah’ı hakkıyla takdir edemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü O’nun kabzasıdır. Gökler O’nun sağıyla dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin ortak koşmalarından mü­nezzehtir.” (Zümer: 39/67)

 

***

 

97) Abdullah bin Ömer (r.ahuma) dan rivayetle, dedi ki: Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Allahu Teâlâ kıyamet gününde gökleri dürer, sonra da onları sağ eline alır. Sonra da. “Ben Melikim, Hani nerede böbürlenenler? Nerede bö­bürlenenler?” diye buyurur. Sonra yeri sol eliyle dürer. Sonra yine: “Ben Melikim, Hani nerede böbürlenenler, nerede bö­bürlenenler?” diye buyurur.”[4]

v Müslim’de (25/2788) Ubeydullah bin Muksim’den gelen yolla rivayet edilen hadisten, kendisi Resûlullah (s.a.s.)’ın nasıl bildirdiğini öğrenmek için Abdullah bin Ömer (r.ahuma)’ya baktı, şöyle dedi:

“Allahu Teâlâ gökleri ve yeri eliyle dürer, sonra: “Ben Allah’ım” diye buyurur. Resûlullah (s.a.s.) parmaklarını toplayıp açıyordu. “Ben Melikim (Hükümranım)” diye buyurur.

Ravi der ki: Bu esnada minbere baktım, ta en altından (minber) sallanıyordu. Daha neredeyse bu minber Resûlullah (s.a.s.) ile birlikte devrilecek mi?” diye söyler oldum.

v Buhârî’de (7412) geçen bir lafız şöyledir:

“Allahu Teâlâ kıyamet gününde yeryüzünü kabzalar ve göklerde sağında olur, sonra da: “Ben Melik olanım” diye buyurur.”

 

***

 

98) Ebû Hüreyre (r.a.)’dan gelen bir rivayette, kendisi Resûlullah (s.a.s.)’den şöyle buyurduğunu işitmiştir:

“Allahu Teâlâ yeryüzünü kabzalar ve sağı ile gökleri dürer sonra da: “Ben Melikim, Nerede yerin melikleri?” diye buyurur.[5]

v Yine Buhârî’de (6519) gelen bir rivayetle şöyle demiştir:

“Allah-u Azze ve Celle yeryüzünü kabzalar, sağı ile de gökleri dürer sonra da: “Melik Benim, nerede yerin melikleri?” diye buyurur.

v Buhârî’de (7382) gelen bir başka lafız da şöyledir:

“Allahu Teâlâ kıyamet gününde yeryüzünü kabzalar ve sağı ile gökyüzünü dürer sonra da: “Ben Melikim, nerede yerin me­likleri (hükümranları)?” diye buyurur.[6]

 

***

 

99) Buhârî’nin muallak olarak (Tevhid: 32) de ri­vayeti şöyledir: Cabir’den, onun da Abdullah bin Uneys’den (r.huma) zikir olunduğu üzere, dedi ki: “Ben Nebî (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu işittim:

“Allahu Teâlâ kulları haşredip, yakında olan kimsenin duyduğu gibi uzakta olanın da duya­cağı üzere: “Ben Melikim, Ben Deyyânım (Kahhârım) diye nida eder.”

v Buhârî’nin mevsul olarak “Edeb-i Müfred (970)” de ve Ahmed bin Hanbel'in “el-Müsned (5/6042)” adlı eserinde hasen bir isnadla rivayet ettiği hadiste, Lafzı Ahmed bin Hanbel’e ait olan Muhammed bin Ukayl yoluyla gelen riva­yette, kendisi Cabir bin Abdullah’tan (r.huma) şöyle dediğini duymuştur:

“Bana bir adamın Resûlullah’tan (s.a.s.) duyduğu bir hadis ulaştı. Bir binek satın aldım. Sonra üzerine yolculuk yapaca­ğım yüklerimi koydum. (O hadisi duymak için) bir aylık yola çıktım. Nihayet Şam’da yanına vardım. Bir de baktım ki Ab­dullah bin Uneys (rh.a.) orada duruyor. Kendisi kapıcısına:

“Ona (gelene) bir sor kendisi Cabir olacak” dedi.

“İbn Abdullah mı?” diye sordu. Ben de:

“Evet” diye cevap verdim. Kendisi bunun üzerine elbisesini topladı ve benimle musafaha etti, sarıldı ben de sarıldım. Ben de ona:

“Senden bana ulaşan bir hadis var da, o hadisi sen Resûlullah’tan (s.a.s.) duymuşsun, kısas konusu ile ilgili. Ben de, onu senden al­maya geldim. Çünkü senden duymadan önce ölürsün diye ya da senden önce ölürüm diye korktum.” O da dedi ki:

“Resûlullah (s.a.s.)’den duyduğuma göre, şöyle buyurdu:

“İnsanlar kıyamet gününde, ya da kullar, (kı­yamet gününde) çıplak, sünnetsiz ve buhmen olarak haşir olunacaklardır.” Biz de:

“Ey Allah’ın Resûlü! Buhmen ne de­mektir?” diye sorduk. O da:

“Yanlarında hiçbir şeyleri bu­lunmayan” demektir, diye buyurdu ve devamla, yakın olanın işittiği gibi uzak olanın da işiteceği bir sesle: “Ben Melikim, yanım (Kahharım)” diye nida eder. Cehennem ehlinden olan bir kimsenin bir tokatlık hak dahi olsa Cennet ehlinden hakkı bulunsa onu geri almadan cehenneme girmez. Cennet ehlin­den olan bir kimsenin de -bir tokatlık hak dahi olsa- cehen­nem ehlinden hakkı bulunsa onu geri almadan cennete girmez.” diye buyurdu. Biz de:

“Bizler Allahu Teâlâ’ya çıplak, sünnetsiz ve yanımızda hiçbir şey bulunmadığı hâlde gidece­ğimize göre bu nasıl olur? diye sorduk. Resûlullah (s.a.s.) de:

“Hasenâtlarla (iyiliklerle) ve kötülüklerle...” diye buyurdu.”

 

***

 


 

[1] Zümer: 39/67

[2] Ğâfir: 40/16

[3] Müttefekun aleyh. Lafız Buhârî'ye aittir. (4811).

[4] Müttefekun aleyh. Lafız Müslim'e aittir (2788).

[5] Müttefekun aleyh. Hadisin lafzı Buhârî'ye aittir (4812).

[6] Buna benzer Müslim rivayet etmiştir. (2787).



1352 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın