Resûlullah (s.a.v)'In Bazı Özellikleri Ve Mescidiyle Kabrini Ziyaret Etmenin Fazileti HakkındadırResûlullah (s.a.v)'In Bazı Özellikleri Ve Mescidiyle Kabrini Ziyaret Etmenin Fazileti Hakkındadır
Resûlullah (s.a.v.), arasında gömlek ve sarık bulunmayan üç parça kumaşla kefenlendi. Kefenleme bitince, kabrinin kenarındaki sedir üzerine kondu ve halka izin verildi. Grup grup giriyorlar, hücreye, imamsız olarak O'nun namazını kılıyorlardı. Namaz kılanların sırası şöyleydi: Önce amcası Abbas, sonra Hâşim oğulları, sonra Muhacirler ve Ensâr. Daha sonra da öbür halk kitleleri gelip kıldı... Ve Resûlullah (s.a.v.) vefat etmiş olduğu yere, Hz. Âişe'nin odasındaki yerine defnedildi. Resûlullah (s.a.v.} vefat ettiğinde, dokuz tane hanımı vardı. Hz, Şevde, Hz. Aişe, Hz. Hafsa, Hz. Ummü Habibe, Hz. Ümmü Selemer Hz. Zeyneb bin Cahş, Hz. Cüveyriye, Hz. Safiyye, Hz. Meymûne. Bunlardan, sadece Hz. Âişe (r.aJ'yi bakire olarak almıştı. Üç tane oğlu olmuştur: Kasım (ki kendisi onunla künyelenir) ve Peygamberliğinden önce doğmuş, iki yaşındayken vefat etmişti. Abdullah ki, Tahir ve Tayyib diye de adlanırdı. Nübüvvetten sonra dünyaya gelmişti. İbrahim ise, Medine'de, sekizinci yılda doğdu, onuncu yılda vefat etti. Dört de kızı vardı: Fâtıma, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Külsum. Hz. Rukiyye, Bedir günü, yâni ikinci yıl Ramazanında vtat etti. Ümmü Külsum ise dokuzuncu yılda Şaban ayında vefat etti. Bu ikisi de, sırasıyla, Hz. Osman Ibn Affân (r.a.)'ın nikâhına girmişti. Hz. Zeyneb ise, en büyük kızı olup, Ebü'l-Âs ile evliydi ve Hicretin sekizinci yılında vefat etti. Hz. Fâtıma (r.a.) için söze hacet yok. Hz. Ali (r.a.)'nin zevcesi, Hz. Hasan ve Hüseyin'in anneleriydi. Resûlullah, insanların en yiğidi idi. Özellikle de Ramazan günlerinde... Herkesten çok dayanıklı ve metin idi. Yine insanların en güzeliydi. Hem hulk (huy),, hem de haki (dış görünüş) bakımından. En eliaçık ve en güzel kokulusuydu insanlığın. Muaşerette en üstün, Allah'tan korkmada İse en şiddetli... Asla kendi nefsi için kızmaz, intikam almaz, ancak Allah'ın yasakları ciğnenirse kızar, kızması da ancak Hak yerini bulunca geçerdi. O'nun ahlâkı Kur'an İdi. İnsanların tecavüzce en ilerisi olup, ev halkının işlerine bile yardımcı olur, zayıfları son derece himaye ederdi,. Haya bakımından da insanların en üstünüydü, desek yerindedir. Asla yemek ayırmaz; iştahı varsa yer, yoksa bırakırdı. Hiçbir zaman yaslanıp ya da bir masaya oturup yemek yememiştir. Yiyeceklerden tatlıları ve özellikle balı çok sever, debbeki (kabak yemeğini) aşırı severdi. Öyle olurdu ki; bir ay, iki ay evinde ateş yanmaz, yemek pişmezdv... Hediyye kabul eder, sadaka yemezdi. Ayağına sandalet giyer, elbisesini yamalar, hastaları ziyaret eder. O'nu, ister fakir, ister zengin kim da'vet ederse, da'vete icabet ederdi. Yatağı, iç hurma lifi dolu bir deri minderdi ...Hâsılı dünya me-tâmdan erzak ve malzemesi son derece tiz idi. Allah O'na yeryüzünün tüm hazinelerinin anahtarını vermişken O, bunların yerine âhirettekini tercih etti... O, sürekli düşünür ve zikirle meşgul olurdu. Gülmesi hep tebessüm halinde görülürdü. Mizah bile yaptığı olsa hep olanı, gerçeği söylerdi (uydurma, asılsız değil). Ashâbıyla ülfet eder, iyilik yapan herkese iyilikte bulunur ve her birinin işine yardımcı olurdu. Sahîh-i Buhâri'de, Enes İbn Mâlik'ten nakledildiğine göre O, şöyle demiştir: «Resûlullah (s.a.v.)'m elinden daha yumuşak ne ipek, ne atlas benim elime değmedi. O'nun kokusundan daha hoş bir koku da koklamadım. Ben O'na on yıl hizmet ettim. Ama bana asla: Öff» demedi, yaptığım hiçbir işe niçin böyle yaptın, yapmadığıma da niçin böyle yapmadın, diye azarladığını duymadım.» Bilelim ki, O'nun mescidini ve kabrini ziyaret, Allah'a en yakın olma hallerindendir. Bunun üzerinde ise, bütün devirlerde, bütün İslâm uleması ittifak etmiştir, tht.lâf eden olmamıştır, tâ günümüze kadar, İbn Teymiye hariç (Allah onu afvetsin). O'na göre Re-sûlullah (s.a.v.)'ın kabrini ziyaret meşru değildir. Halbuki, ona rağmen müslümanların ittifak ettiği bin sürü delil var-. a) Genel anlamda kabir ziyareti meşru ve hoşlanılan birşeydir. Nitekim, hepsi bir yana, yukarıda naklettiğimiz gibi Resûlullah (s.a.v.) âdeta her gece Baki1 kabristanına gider ve orada yatanlara selâm verip mağfiret dilerdi... Sahihte böylece sabit olmuştur. Bunun tafsilâtına dair hadisler çoktur. Eh, Resûlullah'ın kabri de umuma dahil olduğuna göre, onun hükmü de kendiliğinden anlaşılır. b) Resûlullah (s.a.v.)'m kabrini ziyaret hususunda Sahabe, Tâbiîn ve onlardan sonraki dönemlerde ulemanın icma'ı sabit olmuştur. Hattâ, O'nun Ravza-i Şerifinden her geçişte O'na selâm verilmesi gerektiğine dair hadîsleri de bütün seçkin İslâm ulemasının arasında bizzat îbn Teymiye de nakletmiştir. c) Sahabelerin de, Resûlullah (s.a.v.)'ın kabrini sık sık ziyaret etmekte oldukları sabittir. Ceyyid isnat ile Îbn Asâkir'in nakline göre Bilâl (r.a.) bu ziyaretçilerden biridir. Mâlik'in Muvatta'ındaki nakline göre de, îbn Ömer, Ahmed'in nakline göre de Ebû Eyyub sık ziyaret edenlerden olup, hiçbir kimse de çıkıp onlara mâni olamamış, ya da kötü görüp ayıklamamıştır. d) Ahmed (r.a)'in sahih senedle, nakline göre Muâz îbn Ce-bel'i Yemen'e gönderirken, vedâlaşıyor ve şöyle diyordu: «Muâz! belki bu yıldan sonra artık benimle karşılaşamazsın. Ama muhtemel ki bu mescidime ve kabrime uğrarsın.» Hadîste «Lâalle» kelimesi geçiyor Bu kelimenin haberine «En» dahil olursa arz ve rica mânâsı ifade eder. Bu cümlenin dizilişi apaçık bir tavsiye ifade ediyor. O'na selâm vermesi tavsiye ediliyordu[51]. Durum böyle bir açıklığa ulaşınca, artık tek başına kalan îbn Teymiye (r.h.)'nin iddia ettiği tarza karşı başka bir savunmanın yersiz ve kabri ziyaretin de meşru bir amel olduğu anlaşılır... Zâten Îbn Teymlye'nin bu konudaki dayanağının hepsi Resûlul-lah (s.a.v.)'ın şu kavlidir: İnsanın, ziyarete bineğini ancak şu üç mescide gitmek için hazırlaması uygun olur: Mescidi Haram, Benim Mescidim ve Mescid~i Aksa». Yine: «Allah Yahudilere lanet etsin. Onlar peygamberlerinin kabrini mescid haline getirdiler». Ayrıca: «Kabrimi iyd (bayram) yeri edinmeyin!» Halbuki bu üç hadis-i şerifte de, o zâtın tek başına iddia ettiği şeye bir dayanak mevcut değil. Meselâ: «Hayvan koşturulmaz veya hazırlanmaz...» diye başlayan hadis: «Şu üç mescidin ziyareti için uzaklardan kalkıp gelmek, bunun için hazırlanmak, başka yerlere nazaran daha uygundur» anlamında kinayedir. Yâni bura-âaki özelleştirme izafidir. Zira sahihte sab;t olan hadîse göre Resû-lullah (s.av.) Küba mescidini de her hafta, hattâ bir rivayete göre her Cumartesi günleri ziyaret ederdi. Buna bakılınca, O'nun bu mes-cidlerden başkalarını da ziyarete tahsis etmiş olduğu kabul edilir. Ama Resûlullah (s.a.v.) orası için at koşturmadı denemez. Çünkü böyle bir tefsire girişilirse; o zaman bir kimsenin, bir yerden bir yere gitmesi eğer hayvan hazırlayıp gidilmedlyse caiz, yok binek hazırlayıp özel gidilirse, bu üç mescidin dışındaki yerleri ziyaret haram olması gerekirdi. Bu tür bir mantığı ise en zayıf akıllar bile reddeder... «Allah, yahudilere lanet etsin. Peygamberlerinin kabrini mescid yaptılar», hadisine gelince, genel haliyle ziyarete delâleti yok. Çünkü, yukarıda izahı geçtiği üzere, burada kabrin veya çevresinin namazgah edilmesini ayıplamaktadır. «Mesâcid» sözü bunu anlatır. Çünkü mescid, namaz kılınan yerin adıdır. Çünkü kabri sadece ziyaret, onu mescid edinme anlamına edinmiş olurdu. Öyle ya, O da Baki' kabristanını her gun ziyaret ederdi. «Kabrimi bayram yeri yapmayın» sözüne gelince: Bu demektir ki, benim kabrimi ziyareti muayyen günlere bağlamak suretiyle; bayram günleri gidilen mahallere benzetmeyin. Nitekim Hafız el-Mün-ziri de, öbür hadîs uleması da böyle tefsir etmişlerdir. Ayrıca; o mahalde, süslü püslü görünme, yığılıp bağırıp çağırma, laubali hareket etme; yâni bayram şenliğine gelmiş gibi davranmanın nehyedil-mesini anlamak da mümkündür tabii... Ama, Resûlullah'ın kendi kabrini, sırf ziyaretten menetme anlamına yormak, çok uzaktır. Çünkü yine «îyd»den kastı, kabri ziyaret olsa; o zamanda Resûlullah, Baki' mezarlığını «lyd» yâni bayram yeri kabul etmiş olurdu. Bu tezat nasıl anlaşılsın? Şimdi, dikkat etmeliyiz. Resûlullah (s.a.v.)'m kabrini ziyaretin de birtakım usûl ve âdabı vardır. Ve uyulması zaruridir. Allah sana, orasını ziyareti nasibederse, önce ona doğru bir niyetle karar ver. Önce O'nun mescidini ziyarete, sonra da kabrini ziyarete niyet et. Medine'ye girerken boy abdesti al. En temiz elbiselerini giyin. Medine'ye ayak basıp O'nunla şereflendiğinde, Allah'ın yarattıklarının en hayırlısı ile şereflendirdiği bir beldeye girmekte olduğuna kalben hâzır ol. Mescide girer girmez de doğruca «Ravza»'ya yönel. Kabirle minber arasında iki rek'at Tehıyyetü'l-Mescid kıl. Bundan sonra «Kabr-i Şerif»'e yaklaştığında; dikkat et, öyle şamata ve tehacümden sakın. Bazı cahillerin yaptığı gibi, şebekeye yapışıp öpme, elini yüzünü sürme vs. den şiddetle sakın. Bu, insanı harama kadar götüren b'r bid'attır .. Aksine, kabirden mümkün mertebe uzakta dur. Önüne gelen duvarın karşısında heybetle celâl duygusuyla dur. Ve Resûlullah'a hafif bir sesle selâm ver; «Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Şehadet ederim ki; sen Peygamberlik ödevini duyurup yerine getirdin. Ümmetine nasihatim yapıp onları güzel öğüt ve üstün hikmetle Allanın nizamına çağırdın. Son nefesine kadar da Allah'a kulluktan geri kalmadın. Öyleyse, sana, ashabına, ailene; Rabbimin sevip dilediği ve razı olduğunca salât ve rahmet etsin...» de. Sonra biraz sağa kayarak kıbleye dön. Böylece yönelişin, sırf kabre olmamış olsun. Ve elini açıp kalbin Aziz ve Celîl olan Allah'ın korku ve ürpertisi içinde duâ et. Ama, sakın bunu Resûlullah (s.a.v.)'a karşı edebsizlik de sanma. Sanma ki, duâ kabre yönelerek yapılmalıdır. Hayır! Duâ Allah (c.c.)'a bir hitaptır. O'na hitabta ise ikinci birşeyin iştiraki asla caiz olmaz. Ve Allahü Teâlâ'ya duada dönülecek en hayırlı yön ise Kıble'dir. Sen sakın, birtakım câhil ve bid'atçılardan gördüğün şeylere itibar etme. Ve duana şöyle başla: «Ya Rab! Sen buyurdun, buyruğun haktır: «O nefsine zulmedenler sana gelip de Allahtan af dileselerdi, Resul de onlara af dilerdi ve Allah'ın ne kadar da tevbeleri kabul ettiğini göreceklerdi.» îşte ben de sana geldim, tevbe ediyorum. Günahlarımdan istiğfar edip, Resulünden de şefaat diliyorum, senin nezdinde!. Ve yâ Rabbi, sağlığında O'nun kendisine mağfiret ettiğin gibi, bana mağfiret etmeni bekliyorum... Bundan sonra da, artık, din ve dünyan için, din kardeşlerin ve yakınların için istediğin kadar çok duâ et. Ey kardeşim! Bu duada bana da bir hisse ayırmayı unutma sakın. Ve de ki; yâ Rab! Öncekileri ve sonrakileri, o muhakkak olacak mahşer gününde topladığında; şu fakir günahkâr kulun, «M. Said Molla Ramazan oğlunun» da günahlarını en uygun şekilde ört. Ve bağışladığın kullarının arasında onu da ni'met ve bereketinin himayesine dahil et. Onu da, Resulün K^uhammed aleyhisselâm'ın Hav-zı kenarında o şerbetten takdim edilenlerden eyle. O, yüzünde neş'e ve tebessüm, Havzının kenarında; hayat dağıtmak için, ashabım, tanımadığı tüm ümmetini, kendisini iştiyakla sevenleri beklediği günde!.. Onu kovulan ve mahrum bırakılanlara katma. Bu senin için bir ahd olsun kardeşim. Hangi halde olursan ol, bu kitabı bitirdiğinde, Allah'tan bu kardeşin için taleb edeceğin bir ahd. Ve bil ki; bir kardeşine gıyabında duadan daha hâlis ve samimt-si olamaz. Sakın beni unutma!.. Ben ise, Allah'a bu kitabı bitirirken tevfik ve hidâyetinden ötürü sonsuz şükür ve hamdimi arz ediyorum. Aynı zamanda sevgilisi Muhammed Mustafa (s.a.v.)'nın sünnetinden bana en güzel nasibi ihsan etmesini yalvara yakara istiyorum. Gönlümü O'nun sevgisiyle doldurmasını, bizi de O'nun sancağı altında toplamasını diliyorum. Ve her müslüman kardeşim için de tıpkı bunları niyaz ediyorum. Ve nihayet, O yüceler yücesi dergâhtan benim şu kitabı yazarken, farkına varmadan düştüğüm hatâları hoş görmesini, sâdır olan yanlış ve kusurları bağışlayıp; sarfettiğim gayret ve doğru niyetten ötürü bu kitabı bana şefaat belgesi kılmasını temenni ediyorum. Salât ü selâm, her türlü ihtiram; o Ürarai Nebimize, O'nun âl ü ashâb ü etbâına olsun. Dâva ve duamızın başı ve sonu: «ElhamHü Hllâhi Rabbİ'l âlemin'dir. [52] Fıkhu’s-Siyre İçin Basında Yazılanlar
«Fıkhu’s-Siyre»
Çiçek bahçemizde yeni hârika bir gül daha açtı! Her açan yeni güle selâm olsun. Rengiyle, kokusuyla gönül ve gözlerimize ziyafet çeken rengârenk güller, siz ne güzelsiniz! Tüm çiçekler güzel ama yediveren gülleri daha bir başkadır. Bazı güller vardır kokusu, rengi ve formuyla diğerlerinden daha gözalıcıdır! Böylesi güllere «Sultanî Gül» derler. Gülü sevenlere, bahçevan hep bu gülü göstererek: «Hârika değil mi?» diye sorar bazen. Eğer siz gülden anlıyorsanız, hele hele tutkunsanız, o gülü övecek kelime bulmakta zorluk çekersiniz! Binbir emek çekilerek yetiştirilen böylesi nadide bir gülü yetiştiren bahçevana içinizde ancak bir minnet, bir sevgi duyarsınız. Diğer adıyla «Peygamberimiz (s.a.v.)'in uygulamasıyla İslâm» eserini ölime alır almaz; böyle bir duygu »ardı içimi. Eskilerin deyimiyle «Zarf ve Mazruf» bir aradadır. Yalnız cildi güzel, baskısı güzel değil «İçerik» muhteva bakımından güzel! Aslolan da bu değil mi? Okuyucuya verdiği mesai nisbetinde değer kazanır bir kitab! Kitab vardır uyutur, kitab vardır uyandırır. Sizi uyandıran bir kitabı okudukça, yazarın düşünce kapasitesi sizi etkilemeye başlar, okurken O'na saygı ve sevgi duyarak okursunuz. Hele bir kitabın nasıl bir doğum sancısı İçinde meydana geldiğini biraz biliyorsanız, bu saygınız minnete dönüşür! Tarihimizin içinden süzülüp gelen saygt değer âlimlerimizin özgün te'liflerini okurken hep bu duyguyla okumuşuzdur. Ondört asırlık bir zaman içinde eserleriyle haklı bir üne kavuşan ve müslümanların gönlüne taht kuran kaç âlimimiz var? Her asırca on veya onbeş kadar değil mi? Belki bazılarının değerleri öldükten sonra anlaşılmış olur. Yeni gelen âlime bazı kısır yetenekliler yer açmak istemezler; dudak bükerler, istihfaf ederler. Köşeleri tutanların her devirde âdetleri böyledir! Ama, yeni gelenin bileği güçlüyse, bu yeri kendi bileğinin gücüyle açmasını bilir. Dr. Said Ramazan el-Bûtî Hocamız da bu bileği, yâni kalemi güçlü olanlardan... Ne için yazdığını bilenlerden! Zamanın sırrını kavrayan, zamanı yaşayan soylu bir âlimimiz! Onu, bize bu eseri tercüme ederek kazandıran Ali NAR Hocamız daha iyi tarif ediyor. «Üstad M.S. Ramazan, bütün vazifelerini yürütürken, bir yandan da ülkede 'intişar eden çeşitli gazete ve özellikle ilmî dergilerde, ilmî, fikrî ve edebî yazılar neşretmekteydi. Yine çeşitli seviyede, halka ve gençliğe hitaben konferanslar vererek, camilerde geniş çaplı sohbet düzenleyerek -halkı irşad ediyor, kültür ve inanç yönünden genç müslümanlan eğitiyordu... Dersleri, sohbet ve konferansları da umumiyetle yazdığı ilmî eserlere istinad ediyordu. Yâni şu sunduğumuz «Fıkhu's-Siyre İle itikadı konulan ele alan «Kübrâ'l-Yekiniyât» kitablarındaki konuları izah ve yorumları çevresinde, müslüman halkın din ve dünya ufkunu aydınlatmağa uğraşıyordu.» Öte yandan tabiî, ilmî, fikrî ve edebî olmak üzere yeni eserler vermeye halen devam etmektedir... Eserlerinde ele aldığı başlıca konular, Fıkıh, Usûl-i Fıkıh, Akîde, Felsefe, Sosyoloji, Edebiyat... Yirmi beşten fazla eserinden bazılarına birer cümleyle işaret ediyoruz» diyor. Üstadın kısa biyografisini ve verdiği te'lif eserleri okuyunca geçmişteki âlimlerimizi anımsıyoruz. Kesintiye uğrayan bir devirden sonra, yeniden dirilişimizin öncülerini selâmlıyorsunuz. Şimdikilerin birçoğu ancak bir tek ilim dalında uzman olabitiyorlar. Bu devirde bu bile kolay değil iken, üstadın bu kadar ilim dalında mütehassıs olması, ilmî ve fikrî kariyeri hakkında, dahası bir «Dâva adamı» olması hakkında yeterli bir fikir veriyor bize... Onun için: Bir pınar bulmuşuz, isitifade etmesini bilelim diyoruz AH NAR kardeşimizle birlikte bu kıymetli esere emeği gecen Orhan AKTEPE kardeşimizi ve GONCA yayınevi sahiplerini bize böylesi özgün eserler kazandırmaları duâ ve temennisiyle tebrik ediyor, «Esselâmü Aley-küm ve Rahmetullahi ve Berekâtühû» diyoruz. Mustafa ARAFATOĞLU[53]
Fıkhu's-Siyre Ve Ali Nar
«Batt'ntn ilimde ilerlediği gibi onlar da ilerlemiş olacaklar, kalkınpıa ve teknolojide onların seviyesine çıkmış olacaklar...» Dr. M. S. R. el-BÛTÎ
Rkhu's-Siyre müellifi muhterem Dr. M. S. Ramazan el-Bûtî'yi şahsen tanıyabilmiş değilim. Talih; her zaman ve her konuda gülmüyor insana... Vesile-i tesellidir ki bu ilim adamını «Fıkhu's-Styre» isimli eserinin tercümesiyle; gıyaben de olsa tanıma fırsatını bulmuş olduk. «Beyânü'l-Lisân ayniyle insan» fehvasınca; «Fıkhu's-Siyre» eserini tetkik imkânı bize; muhterem müşârün-ileyhi tanıma imkânını da birlikte getirmiş oldu. Gerçekten de Dr. el-Bûti; «Fıkhu's-Siyre» isimli eseriyle hem târihe, hem fıkha ve binnetice de «İslâms'a büyük hizmet vermiş bulunmaktadır.. Mütevâzi ifadelen bir yana, bu bâbda «Yeni Bir Ekolsün çığırını açmıştır. Hiç şübhesiz: «...güzel çığır açanlar için ecirler vardır» sünne-tindeki müjdenin muhatablarından da olmuştur. Fi'l-vâki; İslâm tarihi yazılmış, bu konuda İyi veya kötü niyyetll İnsanlar kalem sallayıp mürekkep de harcamıştır. Kötü niyyetlerl kendi niy-yetlerinin âkıbetleriyle kendilerini başbaşa bırakarak, iyi niyyetlerinin hizmetlerine bakıldıkta görülür ki. İslâm âleminin tarihî seyr içerisindeki gelişmesi, duraklaması, gerilemesi birtakım hâdiselerin eseridir. Değerlendirilmesi ve ders alınması gereken sayısız olaylar cereyan etmiş; farklı yapılar, farklı etkiler, hâdiselere de farklı istikamet vermiştir. Esasen genel mânâda «târihî gelişme» hep böyle görünegelmiştir. Tarihçi; «Vaka-nüvis» olmaktan öteye geçememiştir. Okurlar» da bazı isimleri ve belli tarihleri hafızasının gücü nisbetinde öğrenip ezberlemekten öteye gidememiştir. Genelde «işte târih budur» denilebilir. İlim erbabınca «Fıkıh» konusu da İhmal edilmiş değildir Bu hususta da; yine «mahzâ İslâm'a hizmetsin dışında hiçbir emeli olmayan kalem erbabı bulunduğu gibi, islâm'ı gerçek hüviyetinden ve amelî yaşantısından saptırmak isteyenler de olmuştur. Bilhassa; kendilerini «müceddid» zanneden ukalâlar, «müctehid» vehmeden akl-ı evveller; «nâs» ile «mantık» arasında mukayeseye cesaret gösteren pervasızlar, «asrîlik» illetine mübtelâ illetliler çıkmıştır. Bunları niyyetleri ve amellerinin akıbetiyle baş-başa bırakalım. Dr. el-Bûtİ bu eserinde; «Fıkıh» ile «Siyer»'i birlikte, yaşantılar ve olaylar halinde takdim etmektedir ki; mutalar (veriler) ve kaynak hükümler birbirini te'yid ve takviye etmektedir. «Dersler, İbretler, tahliller...» bölümleri ile ise; târihe mâl olmuş, geçmiş ile yaşanmaya hazır gelecek arasında akıllı ve faydalı, hattâ zarurî bir köprü kurulmak istenmiştir. İşte çarpıcı bir örnek: «...Bu kafalar, Batı hayranlığının etkisi altında müslümanlann Avrupalılar gibi kalkınmalarının tek yolu, Avrupalıların hristıyanlığı anladıkları gibi onların da müslümanlığı öyle anlamaları, İslâm'ın gaybî hakikatlarını maddî ilimlerin buluşmalarıyta izah etmeleri, İlmin tesbit edemediği gayba inanmamaları... vehmine kapıldılar. Bundan dolayı da bu ekolün ileri gelenleri Din'de reform fikrini ortaya attılar. Halbuki İslâm Dini hiçbir zaman bozulmadı ki, reforma veya reformcuya fhti-yaç duysun.» Asrımızda; «herşeyin madde plânında, çok para kazanma hırsıyle yürütüldüğü...» platformlarda, «te'lif-tercüme» eserlerin seçimi gerçekten kolay değildir. Müellifin «24 ayar» olması yetmiyor. Bizim gibi .konuyu asıl kaynak eserden değil de tercümesinden takib etmek zorunda kalanlar için «MÜTERCİM» belki de birinci derecede önemlidir. Bu eserin mütercimlerinden Ali Narı' ilk talebelik yıllarından ve çok yakından tanıdığım içindir ki her halde; esere olan güvenim daha da artmıştır. Devir artık «İlm'-i Hâl» devri değildir. Her müslüman biraz daha İlerilerini, Isla mî konuların stratejik yanlarını da öğrenmek zorundadır. Çünkü hasımlar senelerden beri o gayrettedir. «FIKHU'S-SİYRE» isimli eseri tavsiye etmek hem hizmet, hem de manevî zevktir. Emeği geçenlere «TEŞEKKÜR» ise borcumuzdur. Yasin HATİBOĞLU[54]
[1] Bak: Bidâye ve Nihâye - îbn Kesir: 6/301. (Müellif), Not: Bunun zaman bakımından uygun düşmediği kanaatındayız. Çünkü, hemen İlk günü miras konusu gündeme gelmiş olamaz... Belki Hz. Ali, kendisine İlk anda çağrıda bulunulmadığından geçici olarak kırılmıştır!. (Müt.) Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 489. [2] Bırak da Allah yolunda azıcık ayaklarım tozlansu^ dedi. (Müt.) [3] İşte insan hakları budur: Başkaları içinde; mal, can, namus, din, ibadet, Poy güvenliği. Bütünüyle burada (MÜt.) [4] Emir-komutaya saygının hârika örneği de budur!.. (MUt.) [5] Btdâye ve Nihâye'den (İbn-İ Kesir) özetlenmiştir 6/304 (Müellif). [6] İbn Kesir B N. sinde; İbn-İ Ömer ve Âişe (r.a.) hadisine dayanarak naU ediyor. (Müellif) [7] Taberâni'den, özetle: 3/343 ve İbn-İ Kesir: Ç/343 ve Târlhü'l-Hulefâ: 67. Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 489-492. [8] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 492. [9] Bak: Taberi Tarihi: 3/428; Slyret-i Ömer İbn-i Hattâb - îbn CevzI: 38. Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 492-493. [10] Malûmdur ki, icma', Kitap ve Sünnet'ten sonra en güçlü delildir. Onun da en güçlüsü sahâbeninkidlr. (MUt.) [11] El-Bİdaye ven-Nihâye - İbn-1 Kesir: 7/18. Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 493. [12] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 494. [13] Unutulan en önemli olay, Kur'ân-ı Kerîm'ln cem'lcür. Nedense müellif ele almamış Kur'an Tarihi - Osman Keskıoglu, ilgili bahse bakılmalı (Mut.) [14] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 494-496. [15] Bidâye ve Nihâye: 7/81; Taberî: 3/432. [16] Taberî Tarihi: 3/598-613. [17] Bidâye ve Nihâye: 7/107 - Nehcü'l-Belâğa: 203. [18] Bir dilek için eşya veya şahsı, duada vesile edinmek... Tevessül bahsine bakınız. (Müt.) [19] Târihü'l-Hulefâ: 123. [20] Bidâye ve Nİhâye: 7/137; TârlhÜ'l-Hulefa 124. [21] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 497-499. [22] Bu konuda: Taberİ 4/190 ve İbn-l Kesir 7/137'ye başvurabilirsiniz. [23] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 499-500. [24] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 500. [25] İbn-i Kesîr'in, Bidâye ve Nlhâye'sinden Özetlendi 7/147. Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 500-501. [26] Bidâye ve Nihâye: 7/81. [27] Bidâye Ve Nihâye: 7/61. [28] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 501-504. [29] Târihü'l-Hulefâ: 145, Bidâye ve Nihâye: 7/153. Not: «Hala Sultan» diye bilinen bu sahâbiye'nin kabri, Osmanlı zamanında hep bir müfreze asker tarafından beklenir. Ve her tarafta top atışlarıyla se-lâmlanırdı. (Müt.) [30] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 505-506. [31] Bİdâye ve Nihâye: 7/167; Taberi Tarihi: 4/333. [32] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 506-508. [33] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 508-510. [34] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 510-511. [35] Bidâye ve Nlhâye: 7/167. [36] Çünkü Mısır valisinin tutumundan sıkılan Mısırlılar buna hazırdı. (MÜt.) [37] Bıdâye ve Nihaye: 7/171. [38] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 511-513. [39] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 514. [40] Bidâye ve Nihâye; 7/234. [41] Bidâye ve Nihâye: 7/235 ve Fethül-Bâri - İbn-i Hâcer: 13/46. [42] Bidâye ve Nihâye: 7/239. [43] Taberi Tarihi: 4/506 - Bidâye ve Nlhâye: 7/240. [44] Bidâye ve Nlhâye: 7/241. Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 514-517. [45] Bldâye ve Nihâne: 7/254. [46] Bldâye ve Nihâye; 7/260. [47] Bİdâye ve Nihâye'den özetlendi: 7/282-284. Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 517-520. [48] Yâni, ta başta Hakem olayına İtiraz etmekle, ne Ali, ne Muaviye tarafı olma. yanlar. (Müt.) [49] Taberi Tarihi: 5/133; Bidâye ve Nihâye: 7/285 ve devamı. Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 520-521. [50] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 522-524. [51] Burada, ayrıca Resûlullah'tan vârid olmuş bir grup hadîsi var, kabrini ziyaretin fazileti hakkında. Ancak çoğu zaaftan hâli değil. Ama her birinin kuvvet derecesi var. Ancak biz, bunca delilin, İbn Teymiye'nin görüşünü şâz bir duruma getirmeye yeteceğini gördüğümüzden artık, onların tahlil, tenkid ve İsbatıyla uğraşmayı yersiz bulduk. [52] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 525-530. [53] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 531-532. [54] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 533-534. |
826 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |