Dırar MescidiDırar Mescidi
lbn Kesir'in, Katâde, Said bin Cübeyr, Urve ve ötekilerden naklettiğine göre, Medine'de Hazrec kabilesinden «Ebû Âmir Rahib» isminde bir kişi vardı. Câhiliyye döneminde hrlstiyan olmuştu. (Haz-recliler arasında da çok sayılan biriydi). Resûlullah (s.a.v.) Medine'ye gelip, müslumanları toparlayınca, İslâm'ın sesi yükselmişti. Ebû Âmir bunun karşısında baklayı çıkardı ve Resûlullah'a karşı düşmanlığını açığa vurdu. Önce Mekke'ye kaçıp Kureyş müşriklerine sığındı, onları müslünıanlarla savaşmaya da'vet etti. Ama baktı ki, İslâm sürekli gelişip yayılıyor, bu sefer de Bizans'a sığınıp Herakliyus'u yardıma çağırdı. O da, Resûlullah'a karşı ona yardım sözü verdi. Ebû Âmir orada kaldı ama Medine'deki dostlarına, münafıklara mektup yazarak Herakli-yus'un kendine verdiği sözü iletti. Aynı zamanda geldiğinde kendisine tahsis edecekleri bir mekân hazırlamalarını, yâni bir nev'i irtibat bürosu kurmalarını, bundan böyle orada görüşebileceklerini tavsiye etti. Onlar da Küba mescidi yanına bir başka mescid yapmaya kalktılar. Nitekim de Resûlullah (s.a.v.) henüz Tebük seferine çıkmadan yapıyı tamamlayıp bitirdiler. Aynı zamanda Resûlullah'a gelerek o mescidlerine da'vet ettiler. Orada namaz kılmakla onların mescidinde namaz kılınabileceğini isbat etmek istediler. Aynı zamanda bu mescidi soğuk gecelerde zayıf ve yaşlılar namaz kılması için inşâ ettiklerini bildirdiler. Ama Allah onu orada namaz kılmaktan korudu ve onlara şöyle cevab verdi: «Şu an biz sefer hazırlığındayız, inşâallah dönüşte...» Oraya bir veya yarım günlük mesafe kala Cebrail indi. Mescid-i Dırar'ın durumunu bildirdi. Mü'min cemâati bölmek için hangi kâfirliğin döndüğünü haber verdi. Resûlullah da, adamlar gönderip yıktırdı, yerle bir ettirdi[150]. Bunun üzerine inen âyetler şöyleydi: «O mescidi, mü'minleri bölmek, kendi küfürlerini desteklemek, daha önce Allah ve Resulüne savaş açana yardım etmek için mescid edindiler. îyi niyetli olduklarına da yemin edebilirler. Ama Allah şahid ki bunlar yalancıdırlar. Sen orada asla namaz kılma. İlk gün takva üzere kurulan mescid namaza daha lâyıktır. Ki orada temizliği isteyen kimseler vardır. Allah da temizleri sever». Cenâb-ı Hakk'ın kavlindeki «Dırar» sözü ise o mescidi Küba mescidine karşı şer niyetiyle yaptıklarını anlatır. Yine «O ilk günde takva üzere yapılan mescid» kavl-i şerifi de Küba mescidini bildirir. [151] Dersler Ve İbretler
Bu mescid olayı, artık münafıkların Resûlullah'a ve onun sahabeleri olan gerçek müslümanlara karşı girişe geldikleri tuzakların zirvesini ifade eder. Halbuki bu sefer artık mes'ele sadece nifakla da kalmamış, müslümanlara karşı açıkça bir suikast görünümüne varmıştı. Bunun için de artık Resûlullah bunları bilme-mezlikten gelemezdi. Şimdi artık yeni bir tavırla davranacaktı. Ce-nâb-ı Hak vahy ile ona durumu ve tavrı işaret buyurdu. Bu artık münafıkların gerçek yüzünün anlatılması, öteden beri kullandıkları maskenin sıyrilmasıydı. Sonucu da o meşhur yapının yerle bir edilip mescid diye yutturmaya çalıştıkları hiyle evinin yıkılması olacaktı... Çünkü onlar burasını sırf nifaklarını tezgâhlamak için bir gözetlemek, müslümanlara karşı tuzaklarını düzenlemek için bir mekân olarak yapmış, müslümanları bölmek için vasıta diye düşünmüşlerdi. Münafıkların bu son hiylesinin hikâyesi daha önce zikri geçen nifak olaylarıyla birlikte bize onlar hakkındaki îslâm şeriatının hükmünü tam bir demet halinde sunmaktadır. Yâni onlar, dünyada dinden göstermelik olarak ve inanmadıkları halde yalandan takındıkları zevahiriyle muamele görürler. Ama iç âlemleri Allah'a havale edilip, hükmü âhirete bırakılır. Yine onlardan, müslümanlara karşı sâdır olan, hiyle ve suikastlar, nasslara bağlı olarak suçlarınca karşılık görür. Nitekim de hiyle ile bina ettikleri herşey tahrib edilip silinmiştir. Zaten ResûluIIah'ın onlar hakkındaki bütün tutum ve uygulamaları buna işaret ettiği gibi, ulemanın ciddi araştırma sonucu onun işaret ettiği usulde birleştikleri de ikinci bir kesin delildir. Şimdi münafıkların bu gizli tuzaklarının ilk adımım biçim ve vasıtalarıyla iyi düşününce göreceksiniz ki; her asır ve tarihte nifak tabiatı aynıdır. Münafıkların kullandığı ve istismar ettiği vasıta edindiği şeyler de değişmiyor. Onlar hep alçaklık ve korkaklık, âdi hiyleler, aydınlığa kapalı ve hep karanlık işler peşindedir. Ve onlar bu yüzden, hep emperyalistlerin ayaklarına secde edegelmislerdir. Böylece kendi ülkelerinde müslünt&nlara galip gelmek için onlardan İs-timdad etmektedirler. Öyle ki kendi milletlerinden olan mü'min-Iere, müslümanlara rastladı mı müslümanlık tavrına bürünür, hattâ onun icablannı da yapar görünürler. Hattâ halkı dine teşvik bile ettikleri olur. Ama b'r fırsat bulup da dinin gerçeklerinden birinde yoruma elverir bir yön bulduklarını, ya da o dinin da'vetçilerine saldırmalarına bir yol buldular mi; hemen ilân ederler ki, onun esasr larını ortaya çıkarmak, ya da düşmanlarından hâinlere karşı eyleme geçmektedirler (!) Bütün bunlardan sonra deriz ki; Resûlullah'ın bu uygulaması bize içinde Allah ve Resulüne karşı âsi olunan her günah mahalli yakılır, yıkılır ve bu mahallerin esas maksadı halkın nazarında iyi ve hoş yerlerle gizlense de aynı muameleyi görür. Resûlullah (s.a.v.)'m uygulaması bu olunca, (Dırar Mescidi'ne karşı) artık, açık ve alenen Allah'a ısyân için kurulmuş fuhuş ve günah yuvaları hakkında tutumun ne olmalıdır? Hz. Ömer (r.a.î'in içinde içki satılan bir köyü toptan yıktırdığı bir gerçek. Yine «Fü-veysık» diye nükte yaptığı, Rüveysid es-Sakafi'nin dükkânını da yakmıştır. Ve bunda da ulemanın herhangi bir ihtilâfı mevcut değildir[152]. |
1730 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |