Benî Mustauk Gazvesi (Buna 'Müreysi' Gazası da Denir)Benî Mustauk Gazvesi (Buna 'Müreysi' Gazası da Denir)
îbn tshâk ve bazı siyer âlimleri, bu savaşın altıncı Hicret sene-s'nde olduğunu bildiriyor. Muhakkik ulemanın müşterek görüşlerine göre ise, beşinci senenin Şa'ban ayında olmuştur. Bunun açık delillerinden biri, Sa'd îbn Muâz'ın bu savaşta sağ olmasıdır. Nitek.'m, inşâailah aşağıdaki tafsilâtını göreceğin'z İfk olayında da ismi geçecek!... Ve esasen Sa'd îbn Muâz, Hendek harbinde aldığj yaranın etkisiyle, Benî Kurayza olayı sırasında vefat etm:şti. Benî Kurayza olayının ise az sonra açıklanacağı üzere, Hicretin beşinci yılında olduğu belli. Sa'd vefatından bir yıl sonra nasıl sağ olacaktı?[85]. Bu savaşın sebebine gelince; Resûlullah'a bu kabilenin kend'si-ne karşı Haris İbn Dırâr komutasında bir ordu hazırlamakta olduğu haberinin ulaşmasıdır. Resûlullah (s.a.v.) onların tutumunu haber alınca; onlara karşı harekâta geçti ve n;hayet -Müreysî» denilen bir su başında karşılaştılar. Çatışma başladı. Kan döküldü. Sonunda Benî Mustalık'tan ölenler oldu. Alınan ganimetleri de Resûlullah savaşan mü'minler arasında paylaştırdı. Beşte dördünü muhariplere pay ederken, yayalara bir pay, atlılara iki pay verdi[86]. Bu savaşa, müslümanlarla birlikte bir hayli de münafık katılmıştı. Halbuki daha önceki savaşlarda hep geri geri asılırlardı. Ama müslümanlarin sürekli zaferini görünce, ganimete konma iştihalan onları zorlamıştı savaşa katılmaya. Buhârî ve Müslim'in değişik kanallardan nakillerine göre yine bu savaş esnasında, Resûlullah (s.a.v.) esir kadınları gaziler arasında paylaştırınca sahabelerden bazısı ondan «azl»in hükmünü sormuşlar. O da şöyle buyurmuştur: -Azli yapmazsanız fena olmaz. Kıyamete kadar hangi canlı takdir edilmişse, mutlaka o hayat bulur zira!..» Yine İbn Sa'd «Tabakalında, îbn Hişâm Siyretinde şunu nakleder: Ömer tbn Hattâb (r.a.)'ın kölesi Cehcah bin Said el-Gifârİ, Sin'an bin Vebr el-Cüheni ile kavga etti. Olay, Müreysi kuyusunun yanında ve Resûlullah'ın karargâhının bulunduğu yerde toplanmış bir kalabalık arasında çıktı. Nerdeyse birbirini öldüreceklerdi. Üstelik Cühenî, -Ey Ensâr grubu» diye bağırırken; Cehcah da, -Hey Muhacirler» diye onları yardımına çağırıyor, kavgaya da'vet ediyordu. Durumu, Abdullah îbn Ubey îbn Selûl[87] öğrenince kızdı ve yanındaki ekibe; öyle mi yaptı (muhacirler) diye çıkıştı. Ve devam etti: «Bize sığındılar, şimdi çoğaldılar ülkemizde. Vallahi bu Kureyş artıklarıyla[88] «Besle kargayı oysun gözünü» dedikleri duruma düştük. Eh Medine'ye dönünce göreceksiniz, efendi olan, sığıntı olanı oradan sürecektir.» Orada bulunan Zeyd bin Erkanı bu sözü duyuyor ve hemen Re-sûlullah (s.a.v.)'a haber veriyor. Ömer (r.a.) de oradadır. »Yâ Re-sûlâllah, izin ver de; Abbâd Îbn Bişr o herifin başını uçursun» diye teklif ediyor. Ama Resülullah (s.a.v.) uyarıyor onu: »Peki Ömer, ya halk Muhammed artık arkadaşlarını öldürüyor diye lâf etmez mi? Hayır hayır. Sadece çağır, halk yürüyüşe başlasın.» Bu saat, onun yola çıkma âdeti olmayan bir vakit olmasa da yürüyor ve orduda yürüyüp gidiyor. Ve Resûlullah bu yürüyüşe o gün, o gece devam ediyor. Ta ertesi sabaha kadar sürdürüyor. Güneş iyice kızdırıncaya kadar da yürüyorlar ve nihayet konaklama emri verildiğinde, halk o derece yorulmuştur ki, daha toprağa değerken derin uykuya dalıyorlar. Böylece de, ne dünkü olaydan, ne de îbn Selûl'ün lâfından söz etmeye kimse fırsat ve imkân bulamıyor. Resûlullah (s.a.v.) böylece alıkoyuyor onları. O sırada «Sûre-i Münâfikûn» nazil oluyor. Zeyd Îbn Erkam'ınt Ubey Îbn Selûl'den naklettiğini de doğrulamış oluyor: «Diyorlar ki; Medine'ye dönersek, şerefliler şerefsizleri sürüp çıkaracak oradan. Halbuki izzet ve şeref Allah'a, Resulüne ve müminlere mahsustur. Ama münafıklar bunu anlayamazlar...[89] ». îbn Sa'd da bundan alıyor. Beyhaki ise Câbir'den, Ahmed ve îbn Cerh, Zeyd Îbn Erkanı'-dan, Îbn Hâtib Amr bin Sabit el-Ensârl'den, naklediyor. Bütün bu rivayetler, anlatımda birbirine yakın, özde ise müttefiktir. Sened yönünden de îbn Ishâk dışında hepsi muttasıldır. Medine'ye dönüşte ise: Abdullah îbn Ubey îbn Selûl'ün oğlu Abdullah[90], Resûlullah'a müracaat ederek dedi ki; «Senin, babamı idam ettireceğine dair kararını öğrendim. Bunu ben yapmak isterim. Emir ver onun başını getireyim. Çünkü bildiğim kadarıyla Hazrec kabilesi içinde ebeveynine benden daha hürmetli kimse yoktur. Bu yüzden korkarım ki; benim dışımda birine emir verirsiniz, o idam eder. Sonra da ortalıkta, Abdullah Îbn Ubey'i öldüren kişi olarak dolaşınca, nefsim bana galib gelebilir. Ben de faraza onu öldürürsem bir kafir uğruna bir mü'minin katili olmak felâketine düşerim...» Resûlullah (s.a.v.) ise; «Hayır, biz ona merhametle davranacağız ve bizimle iyi geçindiği müddetçe de onunla iyi ilişkilerimize devam edeceğiz...» buyurdu. Ve bundan sonra da, Abdullah îbn Ubey ne söylese çevresi sözünü ağzına tıkamaya ve onu azarlamaya başladı. îşte o zaman da Resûlullah (s.a.v.), Ömer (r.a.)'e şöyle dedi: «Ömer! Hani bana ,onu öldüreyim dediğin gün öldürmüş olsan, onu birden yüceltmiş olacaktın. Ama bugün emretsem onu hemen öldürmen mümkün değil mi?...» [91] |
1446 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |