CİMRİLİKCİMRİLİK Elini boynuna bağlanmış kılma (cimri olma), büsbütün de yayma (israf etme), yoksa kınanmış ve pişman vaziyette otura kalırsın.17/29 - Onlar, infak ettiklerinde, israf etmezler, cimrilik de yapmazlar. Bunun arasında orta bir yol tutarlar.25/67
- De ki: Eğer Rabbimin hazinelerine siz sahip olsaydınız infak (tükenir)korkusu ile cimrilik yapardınız.’ Gerçekten insan çok cimridir.17/100
- GÜCÜNÜZ YETTİĞİNCE Allah’tan sakının, dinleyin ve itaat edin, kendiniz için hayır olarak infakta bulunun. Kim nefsinin cimriliğinden korunmuşsa işte onlardır kurtuluşa erenler.64/16
- Yer yüzünde kıpırdayan hiçbir şey yoktur ki rızkı Allah’a ait olmasın. Onların duracak yerlerini de, emanet bıraktıkları yeri de bilir. Hepsi apaçık bir kitaptadır.11/6
Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder kötülükten sakınırsanız, Allah size mükâfatınızı verir. Ve sizden bütün mallarınızı harcamanızı da istemez.47/36 Eğer sizden onların tamamını isteyip de sizi zorlasaydı cimrilik ederdiniz. Bu da sizin bütün kinlerinizi ortaya çıkarırdı. 47/37 İşte sizler Allah yolunda harcamaya çağrılan kimselersiniz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama cimrilik eden ancak kendi zararına cimrilik eder. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer siz Hakk'tan yüz çevirirseniz Allah yerinize başka bir kavim getirir. Sonra onlar sizin gibi olmazlar. 47/38 Kim de cimrilik eder ve kendini hiçbir şeye ihtiyacı kalmamış görür. 92/8 Ve en güzeli de yalanlarsa, 92/9 Onu da en zor yola hazırlarız. 92/10 Çukura yuvarlandığı zaman malı onu kurtaramayacak. 92/11 Doğru yolu göstermek muhakkak bize aittir. 92/12 Kuşkusuz ahiret de dünya da bizimdir. 92/13 Ben sizi köpürdükçe köpüren bir ateşe karşı uyardım. 92/14 Ona ancak en azgın olan girer. 92/15 Öyle azgın ki, yalanlamış ve sırtını dönmüştür. 92/16 - Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. 3/180.
Ayette geçen “miras” kelimesi dolayısıyla tefsirlerde genellikle şu açıklamalar yapılmıştır: Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ın mülküdür. Ondan yararlananlar, hep O’nun mülkünü birbirinden devralmaktadırlar; o halde, Allah’ın mülkünde cimrilik etmeleri ne kadar yanlıştır! Bir gün, herkes ölecek ve malik olduğu şeyler üzerindeki mülkiyetini kaybedecektir; halbuki Allah bakidir, mülk yerine O’nundur.
Onlar cimrilik ederler, insanlara cimrilik tavsiyesinde bulunurlar, Allah'ın bol nimetinden kendilerine verdiğini gizlerler. Kafirlere aşağılık bir azab hazırlamışızdır. 4/37. - Eğer Rabbinden umduğun (beklemek durumunda olduğun) bir rahmet için onların yüzlerine bakamıyorsan, hiç olmazsa kendilerine gönül alıcı bir söz söyle. 17/28.
Rivayete göre, Bilal, Suheyb, Mehca ve Habbab gibi yoksul sahabiler, Hz. Peygamber’in yardımı ile geçinirlerdi. Resulullah (s.a.), onlara verilecek bir şeyleri olmadığı zaman, mahcubiyetinden ötürü söyleyecek bir söz bulamaz, yüzünü başka tarafa çevirir, fakat onların ihtiyaçlarını gidermek için Cenab-ı Hakk’ın kendisine imkan vermesini dilerdi. İşte bu ayet-i kerimede, Resulullah’a bu gibi insanlara bir şeyler veremeyecek bile olsa, hiç olmazsa “Allah, bize de, size de bol rızık versin”, “Allah sizleri mesut ve müreffeh kılsın” gibi sözlerle onların gönüllerini alması gerektiği hatırlatılmaktadır. - Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun 17/29..
- Rabbin rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür. 17/30.
- "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la beraber yürüyordum. O, Uhud dağına bakıyordu. Bir ara:
- "Evimde üç gece kalacak altınım olsun istemem. Ancak üzerimdeki bir borç sebebiyle tek dinarı koruyabilir, geri kalanın da Allah'ın kullarına şöyle şöyle dağıtılmasını emrederdim" dedi ve elleriyle önüne, sağına soluna dağıtma işareti yaptı."[
- "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Kâbe'nin gölgesinde otururken yanına geldim. Beni görünce:
- "Kâbe'nin Rabbine kasem olsun onlar zararda" buyurdu. Ben:
- - Ey Allah'ın Resûlü, annem babam sana feda olsun, onlar kimlerdir? dedim. Buyurdu ki:-
- "Onlar malca çok olanlardır. Ancak -eliyle ön, arka, sağ ve sol taraflarını göstererek- şöyle şöyle bol bol vermelerini emredenler müstesna" dedi ve hemen ilâve etti:-
- "Böyleleri ne kadar az! Şunu bilin ki, devesi, sığırı, davarı olup da zekâtını vermeyen her insan kıyamet günü, o malları, mümkün olan en iri ve en semiz şekilde karşısına çıkıp, sırayla boynuzlarıyla toslayacak, ayaklarıyla çiğneyecek. Sonuncusu da bu muameleyi yapınca birinci tekrar başlayacak. Bu hal, insanlar arasındaki hüküm bitinceye kadar devam edecek.
- İbnu Ömer anlatıyor: "Bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize hitab ederek şöyle buyurdular:
- "Sıkılık huyundan kaçının. Zira sizden önce gelip geçenler bu huy yüzünden helâk oldular. Şöyle ki: Bu huy onlara cimrilik emretti, onlar hemen cimrileşiverdiler, sıla-ı rahmi kesmelerini emretti, hemen sıla-ı rahmi kestiler, doğru yoldan çıkmayı (fücur) emretti, hemen doğru yoldan çıktılar
- Ebu Saîd el-Hudrî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
- "İki haslet vardır ki bir mü'minde asla beraber bulunmazlar: Cimrilik ve kötü ahlâk.
- Ka'b İbnu İyâz (radıyallahu anh) anlatıyor; "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı şöyle derken işittim:
- "Her ümmet için bir fitne vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır."
- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:
- "Çiftlik edinmeyin, dünyaya bağlanır kalırsınız."
- Abdullah İbnu'ş-Şihhîr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Elhâkümü'ttekâsür sûresini okurken yanına geldim. Bana:
- "İnsanoğlu malım malım der. Halbuki âdem-oğlunun yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve sağlığında tasadduk edip gönderdiğinden başka kendisinin olan neyi var? (Gerisini ölümle terkeder ve insanlara bırakır.)"
- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle söyledi:
- "Altına tapanlar mel'undur, gümüşe tapanlar mel'undur."[
- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir keresinde,
- "Hanginiz, vârisinin malını kendi malından daha çok sever?" diye sordu. Cemaat:
- "Ey Allah'ın Resûlü, içimizde, herkes kendi malını vârisinin malından daha çok sever" dediler. Bunun üzerine:
- "Öyleyse şunu bilin: Kişinin gerçek malı hayatında gönderdiğidir. Geriye koyduğu da vârislerinin malıdır."[17
- Ebû Vâil anlatıyor: "Hz. Muâviye (radıyallahu anh) bir gün Ebu Hâşim İbnu Utbe'ye uğradı. Maksadı geçmiş olsun ziyaretinde bulunmaktı, çünkü Ebu Hâşim hastaydı. Yanına varınca ağlar buldu.
- "Ey dayıcığım niye ağlıorsun? Dayanamadığın bir ağrı veya dünyaya karşı bir hırs mı seni böyle ağlatıyor?" diye sordu. Ebu Vâil:
- - Hayır, asla bu sebeplerle ağlamıyorum. Ne var ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bizden bir söz almıştı, onu tutamadım (bu sebeple ağlıyorum) dedi. Hz. Muâviye:
- - Neydi o? diye sordu.
- - Ben, dedi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı şöyle söylerken dinlemiştim:
- "Sizden birine, dünyalık olarak bir hizmetçi ve Allah yolunda cihadda kullanacağı bir binek edinecek kadar mal toplaması yeterlidir." Halbuki bugün ben kendimi bundan daha çok mal toplamış görüyorum.[18]
|