Allah-ü Teâlâ, insanı yaratmak istediği zaman, “Meleklere: ‘Muhakkak ben yeryüzünde (benim emirlerimi tebliğ ve infaza memur) bir halife yaratacağım’ demişti; melekler, orada bozgunculuk yapacak, kan akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz Seni yüceltiyor ve Seni devamlı takdis ediyoruz dediler. Allah, ‘Ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim’ dedi” (Bakara 30). Ayetin devamında Allah’ın meleklere, yarattığı insana saygı göstermesini istediği, meleklerin saygı secdesi yaptığı ancak şeytanın kibrinden saygı göstermediği anlatılmaktadır.
Şeytan, Allah’ın emrine karşı gelerek, Hz. Adem’e saygı göstermeyerek şerrin ve bâtılın simgesi olmuştur. Hz. Adem’in yeryüzüne indirilişinden sonra oğullarından Habil hakkın, Kabil ise bâtılın yanında yer aldı. Habil ve Kabil’le başlayan hak ve batıl mücadelesi yüzyıllardır devam etmektedir. Maalesef son 250 yıldır bu mücadelede batılın hayli mesafe katettiği, buna mukabil hakkı üstün tutmakla görevli Müslümanların ise geride kaldığı bir gerçektir.
Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresi, 30’uncu ayette “meleklerin, Allah’ı devamlı yüceltiği ve takdis ettiği” anlatılır. Melekler hakkında başka ayetlerde meleklerin özellikleri hakkında şu bilgiler verilmektedir: “Onlar (melekler), Allah’tan önce söz söylemezler ve hep O’nun emriyle hareket ederler” (Enbiya, 27), “Göklerde ve yerde olan bütün varlıklar Allah’ındır. O’nun katındakiler (melekler), O’na ibadet etmekten çekinmezler, yorulmazlar. Gece gündüz O’nu tesbih ederler, usanmazlar” (Enbiya, 19-20).
Allah-ü Teâlâ’nın tamamen kendisine itaat, ibadet ve yüceltmeye kotladığı melekler varken insanı yaratmasındaki murad, iyiliğe ve kötülüğe meyletme olasılığı olan insanın tercihini haktan mı yoksa batıldan yana mı kullanacağını sınamak, büyüklüğünü, hükümranlığını, mutlak hüküm ve hikmet sahibi olduğunu, ibadete en layık olduğunu, tek ve en büyük güç olduğunu idrak etmesini; haktan yana tavır alırsa mükâfat (cennet), batıldan yana tavır alırsa ceza (cehenneme) muhatap olacağını bildirmek yani imtihan etmek için yaratmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de, insanın bu dünyaya imtihan için gönderildiğini anlatan onlarca ayet vardır. Enbiya Suresi 35’inci ayette, “Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz/sınıyoruz. Ancak bana döndürülüceksiniz” buyrulmaktadır.
Mülk Suresi 1’inci ayette, “Hükümralık (mülk) elinde olan Allah yücedir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir” denildikten sonra bir sonraki ayette, “O hanginizin daha güzel/hayırlı amel yapacağını sınamak için ölümü ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır” buyrulmaktadır. Burada Allah-ü Teâlâ’nın mutlak hükümranlığına, mutlak güç sahibi olduğuna, ölümü ve hayatı yarattığına, insanın imtihan ediltiğine işaret edilmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de, “Deki o Allah birdir…”, “İlahınız bir tek Allah’tır”, “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir” (Enbiya, 22) ayetlerinde Allah’ın bütün âlemi (evreni) kuşattığı, sadece dünyanın değil bütün bir kâinatın hâkimi olduğu vurgulanır. İşte bu ‘tevhit”tir.
Allah-ü Teâlâ’nın hayatın her alanını kontrol altına aldığını, her alanına müdahil olduğunu, yaratılıştan tekâmüle eriş ve ölüme kadar her evreyi kontrol eden Allah’ın güneşi, gezegenleri, yıldızları bir boşlukta direksiz tutarken, mikrodan makroya tüm canlıları mükemmel şekilde yaratırken, bunların nizam ve intizamına, nasıl hareket edeceklerine dair kuralları koyup işlettiği gerçeği ortadayken, dünyanın nasıl yönetileceğine dair bir hükmünün olmaması düşünülebilir mi? (Devam edeceğiz inşallah.)