İLGİLİ HADİSLERKIYÂMETİN ALAMETLERİ ﴿ كِتَابُ أَشْرَاطِ السَّاعَةِ ﴾ - “(Peygamber (s.a.v)’in, şehadet parmağı ile orta parmağını göstererek:) ‘Ben ve Kıyamet, işte (bu şekilde birbirine yakın bir vaziyette) gönderildim”[1] Suyûtî (ö. 1. Enes 2. Sehl b. Sa’d 3. Ebu Hureyre 4. Müstevrid b. Şeddâd 5. Büreyde 6. Câbir b. Semure 7. Vehb es-Sevâî 8. Abdullah ibn Ömer 9. Ebu Cübeyre ibnu’l-Dahhâk 10. Ensardan büyük bir topluluk Toplam, (Derim ki:) Bu hadis, şu yoldan da gelmiştir: (Münâvî) “Feyzu’l-Kadîr”de Suyûtî’den naklettiğine göre; bu hadis, mütevatirdir. * * * - “Ahirzamanda ortaya çıkacak olan kaoslar ve fitneler”[2] ile ilgili hadisler Suyûtî (ö. * * * -
“Beklenen Fâtimî Mehdi’sinin ortaya çıkması”[4] ile ilgili hadisler Bu hadis, şu yoldan gelmiştir: Bu hadisi; İmam Ahmed (ö. Bu hadisi; Ebu Dâvud (ö. Bu hadisi; İmam Ahmed (ö. Bu hadisi; İmam Ahmed (ö. Bu hadisi; İmam Ahmed (ö. Bu hadisi; Bezzâr (ö. Bu hadisi; İbn Mâce (ö. Bu hadisi; İmam Ahmed (ö. Bu hadisi; Rüyânî (ö. Bu hadisi; Ebu Nuaym (ö. Bu hadisi; İmam Ahmed (ö. Bu hadisi; Dârekutnî (ö. Bu hadisi; Taberânî (ö. 1. Ammâr b. Yâsir Bu hadisi; Dârekutnî (ö. 2. Câbir b. Mâcid es-Sudefî Bu hadisi; Taberânî (ö. Bu iki hadisi, Taberânî (ö. Bu hadisi, İbn Mâce (ö. 1. Abdurrahman b. Avf Bu hadisi, Ebu Nuaym (ö. 2. İmrân b. Husayn Bu hadisi, İmam Ebu Amr ed-Dânî (ö. Bir çok alim, Mehdi konusunda gelen hadislerin mütevatir olduğunu, Hafız Sehâvî (ö. Sehâvî (ö. “(Ebu’l-Hüseyin’in) bu risalesi, Mehdi konusunda yazılan ilk eserdir. Ebu’l-A’lâ İdris b. Muhammed b. İdris el-Hüseynî el-Irâkî’nin de Mehdi konusunda bir eseri bulunmaktadır. Mehdi ile ilgili bu hadisler, mütevatir yada hemen hemen (mütevatire) yakındır…” (Devamla da) der ki: “Bir çok eleştirmen hafız, (Ebu’l-Hüseyin’in bu risalesinin, Mehdi konusunda yazılan) ilk risale olduğunu belirtmiştir.” Şeyh Cesûs “Şerhu’r-Risâle”de konu ile ilgili olarak şöyle der: “Mehdi haberi, Sehâvî’nin naklettiği hadislerde geçmektedir. Bu hadisler(in toplamı,) tevatür derecesine ulaşmaktadır.” (Zürkânî’de) “Şerhu’l-Mevâhib”de, Ebu’l-Hüseyin el-İberî (ö. “Mehdi’nin, bu ümmetten çıkacağı ve Hz. İsa (a.s.)’ın, onun arkasında namaz kılacağı ile ilgili haberler, tevatürdür. Ebu’l-Hüseyin, bu ifadeyi; İbn Mâce’nin, Enes’ten rivayet ettiği ﴿ وَلاَ مَهْدِيّ إِلاَّ عِيسَى ﴾ “Mehdi ancak İsa’dır”[13] hadisini reddetme mahiyetinde söylemektedir.” “Mağani’l-Vefâ bi Meânil-İktifâ”da geçtiğine göre; Şeyh Ebu’l-Hüseyin el-İberî dedi ki: “Mehdi’nin çıkacağı, yedi yıl yeryüzünde hüküm süreceği, onun zamanında yeryüzünün adaletle dolacağı ile ilgili Hz. Peygamber (s.a.v)’den gelen haberler, ravilerinin çok lolması sebebiyle müstefiz ve tevatürüdür.” Şeyh Muhammed b. Ahmed es-Seffârînî el-Hanbelî “Şerhu Akîde”de konu ile ilgili olarak şöyle der: “Mehdi’nin çıkması ile ilgili rivayetler, çoktur. Öyle ki bu konudaki rivayetler, manevi mütevatir derecesine ulaşmış ve bu husus, Ehl-i Sünnet alimleri arasında yaygınlık kazanmıştır. Hatta Ehl-i Sünnet alimleri, Mehdi’nin ortaya çıkışını, kendi inanç esasları içerisinde saymışlardır.” Daha sonra da bu konuda bir grup sahabeden gelen bazı hadisleri nakletmiştir. (Devamla da) der ki: “Bu tür çeşitli rivayetler, sahabeden ve tabiundan rivayet edilmiştir. Bu rivayetlerin toplamı, kesin bilgiyi ifade etmektedir. Dolayısıyla da Mehdi’nin ortaya çıkmasına iman, vaciptir. Nitekim Mehdi’nin ortaya çıkması konusu, ilim adamlarınca doğrulanmış ve Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat akaidinde[14] de yer almıştır.” İbn Haldûn (ö. Kadı Allâme Muhammed b. Ali eş-Şevkânî el-Yemenî (ö. “Mehdi hakkında gelen hadislerin içerisinde, Bu konuda daha geniş bilgi için Şevkânî’nin bu kitabına bakabilirsiniz. Çünkü Şevkânî, bu kitabında, Mehdi ile ilgili hadisleri nakletmiş ve bu hadislere dair bazı bilgiler vermiştir. İbn Hacer el-Heytemî (ö. Yine İbn Hacer el-Heytemî (ö. “Bazı imamlar dedi ki: ‘(Mehdi ile ilgili) haberler, tevatürdür.’” Bu ifade, İbn Hacer el-Heytemî (ö. “Bazı hadis hafızı imamlar dedi ki: ‘Mehdi’nin, Hz. Peygamber (s.a.v)’in soyundan geleceği sabittir. Mehdi hakkında Hz. Peygamber (s.a.v)’den gelen haberler, tevatürdür.’” (Derim ki:) Adı geçen Ebu’l-Hüseyin’in asıl adı, Muhammed ibnu’l-Hüseyin b. İbrahim el-İberî es-Sicistânî’dir… “Menâkibu’ş-Şâfiî” adlı kitabın yazarıdır. Bu, içerisinde bir çok önemli konunun bulunduğu bir kitaptır. Yazar, bu kitabı, Konuyu uzatma endişesi olmasaydı, Mehdi ile ilgili hadislerden elde ettiklerimi burada getirip naklederdim. Çünkü ben bu zamanda bir çok insanın, Mehdi’nin ortaya çıkması hususunda şüpheye düştüğünü, hatta “Acaba Mehdi ile ilgili hadisler, kesin midir? Yoksa kesin değil midir?” dediklerini bile gördüm. Bu insanların çoğu, Mehdi hususunda İbn Haldûn’un sözüne[16] göre hareket etmektedir. Halbuki İbn Haldûn, bu sahanın uzamnlarından olmamasına rağmen bu insanlar, onun (bu konu ile ilgili sözlerine inanmaktadır. Doğrusu her sanat (=ilim) alanında, işi, o sahanın uzmanlarına götürmek lazım!!.... * * * - “Mesîh Deccâl’in çıkması”[17] ile ilgili hadisler Bir çok alimin anlattığına göre; Deccâl’in (Kıyametin kopmasına doğru) ortaya çıkması ile ilgili hadisler, farklı bir çok sahih yollarla sahabenin büyük bir kısmından gelmiştir. Şevkânî (ö. Bu hadisler; Sahîh,[18] Mu’cem,[19] Müsned[20] gibi kitaplarda geçmektedir. Bu kitaplarda geçen hadisler hariç tutulduğunda bile, tevatür meydana geliyorsa, buralarda geçen hadislerin toplamıyla nasıl tevatür meydana gelmesin ki. Bazı alimler, Deccâl ile ilgili haberlerin, ciltler dolusu olduğunu söylemiştir. Bir çok alim de, Deccâl ile ilgili haberleri, bir eserde toplamaya çalışmıştır. (Suyûtî) “Dürrü’l-Mensûr”da[21] Yüce Allah’ın ﴿ إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ إِنْ فِي صُدُورِهِمْ إِلاَّ كِبْرٌ ﴾ “Kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın Allah’ın ayetleri hususunda mücadele edenlerin göğüslerinde, sadece yetişemeyecekleri bir kibir vardır” (Mü’min: Bu konuda daha geniş bilgi için Suyûtî (ö. * * * -
“Kıyametin kopma anına yakın bir zamanda İsa (a.s)’ın yeryüzüne inmesi ve insanlar arasında (İslam Şeriatı ile) hükmetmesi”[22] ile ilgili hadisler Übbî (ö. “İbn Rüşd’ün, Cibrîl hadisinde geçen sözüne göre; Kıyamet’in Alametleri, İbn Rüşd’ün, Cibrîl hadisinde geçen sözüne göre; o da, Kıyamet’in Alametlerini, Kurtubî’den naklen saymaktadır- Kıyametin Alametleri, iki kısma ayrılmaktadır: 1. Bilinenler: a. Cibrîl hadisinde anlatılanlar, b. İlmin kalkması, c. Cehaletin yaygınlaşması, d. Zinanın artması, e. İçki içmenin çoğalması gibi. 2. Bilinemeyenler: a. Deccâl, b. Hz. İsa (a.s.)’ın yeryüzüne inmesi, c. Ye’cüc ile Me’cüc’ün çıkması, d. Dabbe, e. Güneşin batıdan doğması gibi. Übbî (sözüne) devamla der ki: “İbn Rüşd dedi ki: ‘Alimler, ilk beş alametin ortaya çıktığının kesin olduğu hususunda görüş birliğine varmışlardır. Fakat son beş alametin ortaya çıkıp çıkmadığı hususunda ise görüş birliğine varamamışlardır. Biri doğu da, diğeri batı da ve biri de Arap yarımadasında olmak üzere (üç ayrı bölgede) yerin dibine geçirilme olayının görülmesi, Aden tarafından bir ateşin çıkması ve bu ateşin, halkın dinlenmeye çekildiği yerde onlarla birlikte dinlenmesi ve ikamet ettikleri yerde onlarla birlikte ikamet etmesi. Ayrıca bu alametlere, şunlar da eklenmiştir: İstanbul’un fethi ve Mehdi’nin ortaya çıkması.” Yine Übbî, Hz. İsa (a.s)’ın yeryüzüne inmesi ile ilgili hadislere dair yerde ise aynen şöyle der: “Hz. İsa (a.s)’ın yeryüzüne inmesi ile ilgili hadislerin, mütevatir olduğu kesindir.” Alimler, Hz. İsa (a.s)’ın yeryüzüne inmesinin; Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit olduğunu belirtmişlerdir. Çünkü Hz. İsa (a.s)’ın yeryüzüne inmesi ile ilgili hadisler, çoktur. Şevkânî (ö. Kısacası: Mehdi konusunda gelen hadisler, mütevatirdir. Yine Deccâl konusunda gelen hadisler ile Hz. İsa (a.s)’ın yeryüzüne inmesi ile ilgili hadisler de mütevatirdir. * * * - “Güneşin, (doğudan değil de) batıdan doğması”[23] ile ilgili hadisler
Bu hadis, şu yollardan gelmiştir: 1. Ebu Saîd el-Hudrî 2. Ebu Hureyre 3. Abdullah ibn Ömer 4. Huzeyfe 5. Ebu Zerr 6. Abdullah ibn Abbâs 7. Abdullah ibn Ebi Evfâ 8. Safvân b. Assâl 9. Muâviye ibn Ebi Süfyân 10. Abdurrahman b. Avf 11. Enes 12. Ebu Ümâme 13. Huzeyfe b. Useyd 14. Ebu Musa el-Eş’arî ve daha bir çokları Bu konuda daha geniş bilgi için (Suyûtî’nin) “Dürrü’l-Mensûr” tefsirinde Yüce Allah’ın ﴿ يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ ﴾ “Ancak Rabbinin bazı ayetleri (=işaretleri) geldiği gün” (En’âm: * * * - “(Yerden) Dâbbe’nin çıkması”[24] ile ilgili hadisler Bu hadis, şu yollardan gelmiştir: 1. Ebu Hureyre 2. Abdullah ibn Amr 3. Enes 4. Huzeyfe b. Useyd 5. Huzeyfe ibnu’l-Yemân 6. Ebu Ümâme 7. Selmân ve daha bir çokları Kur’an-ı Kerim’deki Yüce Allah’ın ﴿ وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِنَ الأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ ﴾ “Onlar hakkındaki söz gerçekleştiği zaman, onlar için, yerden bir ‘Dâbbe’ çıkarırız ki, bu, onlara …söyler” (Neml: Alimlerin icmaı da, bunu desteklemektedir. * * * - “Ye’cüc ile Me’cüc’ün ortaya çıkması”[25] ile ilgili hadisler Bu hadis, şu yollardan gelmiştir: 1. Abdullah ibn Mes’ud 2. Huzeyfe 3. Nevvâs b. Sem’ân 4. Ebu Saîd el-Hudrî 5. Ebu Hureyre ve daha bir çokları Kur’an-ı Kerim’deki Yüce Allah’ın ﴿ حتَىَّ إِذَا فُتِحَتْ يَاْجُوجُ وَمَاْجُوجُ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ ﴾ “Nihayet Ye’cüc ile Me’cüc’ün önü açıldığı zaman ve onlar, her tepeden akın ettiği zaman” (Enbiyâ: Bu son üç hadisin mütevatir olduğu, Übbî (ö. * * *
[1] İslam inancına göre; alem mahluktur. Sonradan yaratılmıştır. Sonradan meydana gelen her şey, yok olucudur. Bu maddi alemde günün birinde son bulacaktır. İşte bu büyük son bulmaya, “Kıyamet” adı verilir. Hz. Peygamber (s.a.v), burada, Kıyametin kopma zamanının pek yakın olduğunu bildirmektedir. Resulullah (s.a.v)’in daveti, Kıyametin kopma zamanına kadar devam edecektir. O’nun daveti ile Kıyametin kopması, birbirinden ayrılmayacaktır. Kıyamet alametlerinin, Kıyametin kopma anından önce gelmesi; insanları, ikaz ve irşat, gafletten uyandırma, tevbeye teşvik ve ahirete hazırlık içindir. Bu konuda gelen hadislerden bazıları şunlardır: Buhârî, Rikâk [2] “Kaos” diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslı, “Herc” olup öldürme anlamına gelmektedir. Fitne ise, bozgunculuk, bozgunlar anlamına gelmektedir. Kıyametin kopması, Kainatın düzeninin kökünden değiştirilerek yeni bir düzenin oluşturulması ve yeni baştan var edilmesini ifade eden bir olaydır. Bundan ötürü böyle bir değişimin öncesinde çeşitli olağanüstü olaylar yaşanacaktır. Bu olağanüstü olaylar ise, sözü edilen o köklü değişimin bir başlangıcı olacaktır. Bu doğrultuda Kıyametin alametleri, iki şekilde ele alınmıştır: 1. Kıyametin büyük alametleri. Bunlar, Bu tür hadislerde belirtilen büyük çarpışma, genel olarak, Müslümanlar-Hıristiyanlar ile Müslümanlar-Yahudiler arasında gerçekleşeceği ifade edilmektedir. Batılı araştırmacılara göre, gelecekteki savaşaların, medeniyetler ve dinler arasında olacağı doğrultusundadır. [3] Bu konuda gelen hadislerden bazıları şunlardır: Buhârî, İstiskâ [4] “Mehdî” kelimesi, sözlükte; hidayet olunmuş, hidayete ulaşmış kimse anlamına gelmektedir. Bu manada, doğru yolda olan her lider, Mehdî’dir. Mehdî ile ilgili olarak nakledilen hadisler, bir hayli çoktur. Bazı ilim adamları, bu sebeple, Mehdî hususunda tevatür oluştuğunu söylemişlerdir. Fakat Mehdî ile ilgili hadisler, sıhhat açısından şüphe edildiği için Buhârî ile Müslim gibi en yetkili iki hadis alimi tarafından rivayet edilmemiştir. Kütübü sitte’nin diğer dört kitabında, Mehdî ile ilgili hadisler, çoğunlukla zayıf senedlerle rivayet edilmiştir. Yalnız Mehdî ile ilgili hadislerin içerisinde uydurma, hasen, garip, zayıf ve sahih hadisler de vardır. Ehl-i Beyt taraftarları, özellikle de Emevî ve Abbâsî zulmünden yıldıkları için, çareyi, Mehdî inancına sarılmakta bulmuşlardı. Böylece ideallerini sürekli ertelediler. “Beklenen Mehdî” düşüncesini; sıkıntılı ve ümitsiz dönemlerde insanların kalplerinin derinliklerinde saklanan bir ümit kıvılcımı ve zulme uğramış çaresiz insanların müspet manada motive edilmesi şeklinde değerlendirmek de mümkündür. Aslında ideallerinin gerçekleştirmek için hiçbir bedel ödemeye yanaşmayıp başarıyı, çaba ve gayretin bir ödülü olarak görmek yerine bir Mehdî yada kurtarıcı beklemek, Nebevî terbiye görmüş Saadet Asr’ı müminlerinin anlayışıyla taban tabana zıttır. İşte Ehl-i Beyt taraftarlarındaki bu Mehdî inancı, zamanla Şiilerden Sünnilere geçmiştir. Mehdî inancı; bir yandan hayali şeylere bel bağlama düşüncesini ortaya koyarak insanları tedbir ve basiretten uzaklaştırmış ve ümitsizlik içinde zayıf ve aciz bir halde boşuna bekleyişlerin içine iterken, diğer taraftan kargaşalıklara, istismarlara ve istikrarsızlıklara yol açmış, bir çok hurafe ve batıl inancın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. İster dinî, ister ilmî ve ister toplumsal açıdan bakılsın; Mehdîliğin faydasından çok zararı olmuştur. Kurtarıcı bekleyen fert ve toplumların bizzat kendilerinin; “kurtarıcı” olmaları, mukadderatlarına sahip çıkmaları ve geleceklerine el koymalara mümkün değildir. Bir toplum yada fert, kendini, bizzat yine kendisi kurtaracaksa, Mehdî gibi kurtaracıya neden muhtaç olsun ki? Kendini kurtaramayacaksa, asırlar geçer ama yine de beklediği kurtarıcı Mehdî gelmez, bu sebeple de kötü ve zor durumda kalır. Hayalî bir Mehdî, hiçbir kimseyi kurtaramayacığına göre, bu inanç, fertlerden ve toplumlardan kendi kendini kurtarma imkanını da almakta ve tamamıyla çaresiz bir halde bırakmaktadır. Çünkü Mehdî, bir ideal değil, bir hayaldir. Bir dirilişin, silkinişin işareti olmaktan çok bir çöküşün alametidir. (Karınca Yayınları bu düşünceye katılmamaktadır.) [5] Ebu Dâvud, Mehdî [6] Ebu Dâvud, Mehdî [7] Ebu Dâvud, Mehdî [8] Ebu Dâvud, Mehdî [9] İbn Mâce, Fiten [10] İbn Mâce, Fiten [11] Müsned: [12] İbn Mâce, Fiten [13] İbn Mâce, Fiten [14] İslam’ın ilk asırlarında yazılmış muteber Sünnî akaid ve kelam kitaplarında olumlu veya olumsuz yönüyle Mehdîlik, hiç ele alınmamıştır. İmam-ı A’zam’ın “Fıkh-ı Ekber”inde, Maturidî ve Eş’arî’nin eserlerinde bu konu ile ilgili bilgilere rastlanmaz. Yine onların çağdaşları büyük alimlerin kitaplarında da bu konuya temas edilmez. Bir bakıma bu doğaldır. Çünkü Mehdîlik, sonuç itibariyle “İmamet”le doğrudan doğruya ilgilidir ve imamet konusunun bir parçasıdır. İmamet ise, Ehl-i Sünnete göre; (asla değil de,) füru’a ait bir meseledir. Yalnız daha sonraları imamet konusunda insanlar arasında bozuk inançlar ortaya çıkınca…. (Sünnî) kelamcılar, imamet konusunu, kelam’ın konuları arasına almışlardır. Aynı sebepten dolayı sonraki akaid alimleri, eserlerinin son kısımlarına, imamet ve “Mehdilik” bahislerini de eklemişlerdir. (Doç. Dr. Avni İlhan, Mehdilik, s. [15] Ravisi rivayette tek başına kaldığından ferd olduğu sanılan bir hadis, başka yol veya yollardan rivayet edilip edilmediğini anlamak üzere çeşitli hadis kitaplarından araştırılır. İtibar adı verilen bu araştırma sonunda o hadisin bir başka ravi tarafından rivayetinde tek kalan ravinin şeyhi veya şeyhinin şeyhiden rivayet edildiği anlaşılırsa, mutabaat meydana gelmiş olur. [16] İbn Haldûn, naklî, aklî, felsefî, tecrübî, edebiyat, sanat, dilbilgisi, otobiyografya, sosyoloji, tarih ve medeniyet tarihi gibi bir çok bilim dallarında araştırma yapmış ve bu bilim dallarıyla meşgul olmuş bir alimdir. İbn Haldûn’un “Mukaddime”si, buna güzel bir örnektir. Yine İbn Haldûn, Kur’an ilimleri, Hadis, Fıkıh, Miras Hukuku, Fıkıh Usulü, Cedel, Hilafiyât, Kelâm, Tasavvuf gibi dallarda ehliyetli kimseydi. İbn Haldûn, ilk önce Mehdilik ile ilgili hadisleri, hadis ilmindeki nakdu’r-ricâl, cerh ve ta’dil kurallarına göre incelemiştir. Bu hadisler; Ebu Dâvud, Tirmizî, İbn Mâce, Hâkim, Taberânî, Bezzâr ve Ebu Ya’lâ gibi meşhur hadisçiler tarafından rivayet edilmiştir. İbn Haldûn, Mehdî ismi açıkça geçen hadislerin senendlerini ve güvenirlilik derecelerini ele almakta, bu hadislerin senedinde yer alan bazı ravilerin Şiî, bazılarının meçhul, bazılarının da güvenilmeyecek kimseler olduklarını; hadis alimlerinden yaptığı alıntılarla ortaya koymaktadır. İbn Haldûn, Mehdî ile ilgili hadislerin, muteber hadis kitaplarında geçtiği için mutaassıp ve muhafazakar çevreden gelecek olan saldırıları ve eleştirileri düşünerek; sert tepkilere yol açmayacak, oldukça ihtiyatlı, yumuşak ve kolayca yorumlanabilinir bir ifade ve bir yöntem kullanmıştır. İbn Haldûn’ göre; Mehdî ile ilgili hadislerin hiçbiri, Hz. Peygamber (s.a.v)’in zamanıyla alakası yoktur. Bu hadisler, dikkatli bir şekilde incelendiğinde, bu hadisler de, Emeviler ve Abbasiler dönemindeki toplumsal, siyasal ve askeri faaliyetler betimlenmiş; sonra da bu çeşit hadisler, Hz. Peygamber (s.a.v)’in diliyle ifade edilmiştir. Örneğin, siyah bayraklardan bahsedilmesi bunun en açık delilidir. İbn Haldûn’ göre; Mehdilik inancı, kök ve kaynak itibariyle Batinî ve Şiîliğe dayanmaktadır. Mehdilik inancı, başlangıçta Şiîlere ait siyasî bir düşünce iken, zamanla Sünnilerin de bir inancı haline gelmiştir. Bu inancı, bazı hadisçiler ile sonraki dönem tasavvufçular savunmuştur. Örneğin, basit ve lüzumsuz meseleleri bile hararetle tartışan kelâmcılar, Mehdilik konusu üzerinde fazla durmamışlardır. Tasavvufçulara ise, Şiî- Batinî ve İsmailî kaynaklardan geçmiştir. Kısacası: İbn Haldûn, toplumsal yapılanmaya, tarihî gerçeklere ve toplum hayatında geçerli olan kanun ve kurallara, devlet felsefesine ve siyaset esasına uygun olmadığı için, “Mehdilik İnancı”nı reddetmiştir. Bu konuda daha geniş bilgi için Doç. Dr. Avni İlhan’ın, “Mehdilik” adlı kitabına başvurabilirsiniz. [17] Genel itibariyle insanlık tarihinde, özel olarak da İslam Tarihi’nde ortaya çıkacak bir çok Deccâl vardır. Yalnız ortaya çıkışı, Kıyametin büyük alametlerinden sayılan büyük Deccâl, yeryüzünde meydana gelecek en büyük fitnedir. Çünkü Deccâl, ilahlık iddiasında bulunacak ve elinden insanların pek çoğunu dinden çıkaracak harikuladelikler meydana gelecektir. Fakat Allah’ın hikmeti gereği; bu kimsenin, sıradan halk ile bilgili kimselere karşı iddiasında yalancı olduğuna delil olsun diye körlük gibi açık bir eksikliğe sahip olmasını gerektirmiştir. Bilgili insanlar, Deccâl’in yalan iddiada bulunduğunu; Allah, Allah’ın sıfatları ve Allah’ın, yaratıkların sıfatlarından uzak olduğuna dair bilgileriyle Resulullah (s.a.v)’den, Deccâl’in durumu hakkında almış oldukları bilgileri sayesinde bilirler. Hakkı batılla örttüğü için Deccâl’e, “Deccâl” denilmiştir. [18] Sahih hadisleri bir araya toplamak maksadıyla yazılan kitaplardır. [19] İçinde; hadislerin ilk (=sahabi) ravileri veya son ravileri yada son (=müellifin hocaları) yahut ravilerin memleketleri harf sırasına konularak, her ravinin ismi altında rivayet etmiş olduğu tüm hadislerin veya hadislerinden örneklerin toplanmış olduğu kitaplardır. [20] Her bir sahabenin veya sonraki bir şahsın rivayet ettikleri hadisleri, sıhhat derecelerine bakmaksızın, çeşitli tertiplerde kendi ismi altında bir araya getiren kitaplardır. [21] Suyûtî, Dürrü’l-Mensûr, [22] Kıyametin kopmasına doğru Hz. İsa (a.s)’ın yeryüzüne inmesi meselesi, önceden beri tartışılagelen bir konudur. Hz. İsa (a.s)’ın semaya; canlı olarak mı, yoksa bir müddet daha gizlenip ondan sonra doğal bir şekilde öldüğü meselesi, Kur’an’da ve Sünnette açık bir ifade yoktur. Bununla ilgili rivayetler, akideye taalluk eden bir konu değildir. İnanç esasları içerisinde de yer almamaktadır. Hz. İsa (a.s)’ın yeryüzüne inmesi ile ilgili hadisler, lafzi değil de manevi mütevatirdir. Manevi mütevatiri inkar etme, kişiyi, küfre götürmediği halde, Hz. İsa (a.s)’ın yeryüzüne inmesini inkar edenin kafir olacağını belirten kimselerin bu görüşü hiç anlaşılır gibi değil. Şu iyi bilinmeli ki, Mesih ve Mehdi meselesi, Kur’an ve Sünnetullah’ın özüne aykırı bir biçimde anlaşılmış ve açık naslara aykırı bir biçimde yorumlanmıştır. Tarih boyunca ümmetin büyük bir bölümü, Mesih ve Mehdi düşüncesini; uyuşukluk ve tembelliğe bir kalkan olarak kullanmıştır. [23] Kıyametin büyük alametlerinden biri de, güneşin batıdan doğmasıdır. Bu konuda Yalnız nasslarda bildirilenlerin, nasıl gerçekleşeceği hakkındaki kesin bilgiyi Yüce Allah bilir. Güneşin, batı tarafından doğmasından sonra iman edenin, imanının kendisine bir yarar sağlamayacağı üzerinde şüphe yoktur. [24] Dâbbetü’l-arz, “arz hayvanı” demektir. Yüce Allah, Kur’an-ı Keri’de, “Onlar hakkındaki söz gerçekleştiği zaman, onlar için, yerden bir ‘Dâbbe’ çıkarırız ki, bu, onlara …söyler” (Neml: Fakat Dâbbetü’l-arz’ın niteliği, nerede ve ne zaman çıkacağı hususunda bir çok görüş bulunmaktadır. Hatta günümüzde aids hastalığının bile Dâbbetü’l-arz olduğu görüşü ileri sürülmektedir. Dâbbetü’l-arz’ın ortaya çıkması, Kıyametin yaklaştığını göstermektedir. Dâbbetü’l-arz, ahirzamanda insanların bozuldukları, Yüce Allah’ın emirlerini terk ettikleri ve Hak din olan İslam’ın değiştirilmeye kalkışıldığı dönemde ortaya çıkacaktır. Dâbbetü’l-arz ortaya çıkması olayı ile Güneşin batıdan doğması olayından hangisinin daha önce gerçekleşeceği meselesinde iki ayrı görüş bulunmakatdır. [25] Ye’cüc ile Me’cüc kelimeleri, Yunanca’dan İbranice’ye geçmiş ve İbranice bir şekil almıştır. Yüce Allah, Kur’an’da; Ye’cüc ile Me’cüc’den, iki yerde söz etmektedir. Biri, Zulkarneyn’in, bazı toplumları, Ye’cüc ile Me’cüc’ün bozgunculuğundan korumak için inşa ettiği seddin yapılması ile ilgili bilgi verirken (Kehf: Ye’cüc ile Me’cüc’ün; kimler olduğu, özellikleri, nitelikleri ve soyları ile ilgili farklı açıklamalar ve birbirinden değişik görüşler belirtilmiştir. Ayette; Ye’cüc ile Me’cüc’ün önünün açılması, seddin varlığı ile bağlantılı olarak Kıyamet’in hemen öncesinde gerçekleşecek bir olay olarak anılmamaktadır. Burada kast edilen anlam ise; onların, kendi beldelerinden çıkıp İslam alemine yönelik savaş başlatmalarıdır. Şam beldeleri de, onların, savaş sırasında hedef alacakları beldeler ararsındadır. Ye’cüc ile Me’cüc hakkında tarihî rivayetlere bakıldığında, bu rivayetlerin, hemen hemen hepsinin İsrailiyyât kaynaklı olduğu ve birbirini tutmadığı görülür. Merhum M. Hamdi Yazır (ö “Ye’cüc ile Me’cüc, vaktiyle bir veya iki kavmin özel ismi olsa da, doğrusu herkesin bildiği mana şudur: Aslı ve soyu belirsiz, din vu ulus tanımaz karma bir insan topluluğudur ki, çıkmaları Kıyamet alametlerindendir. Yeryüzünü bozacaklardır.” Kıyamete yakın bir zamanda Ye’cüc ile Me’cüc topluluğunun çıkıp yeryüzünü harap edeceği meselesi, semavi din mensuplarının ortak kültüründe yer alır. Bu konuda Tevrat’ın, “Hezekiel Bölümü”nün Zulkarneyn döneminde önü kesilen Ye’cüc ile Me’cüc’ün, zamanı geldiğinde tekrar insanlık medeniyeti için bir tehlike olması doğaldır. |
1248 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |