İLGİLİ HADİSLERYEMİNLER[1] BÖLÜMÜ ﴿ كِتَابُ الأَيْمَانِ ﴾ - “Hz. Peygamber (s.a.v), (iddia sahibi iki şahit bulamazsa) yeminin, bir şahitle (yeterli olacağına) hükmetmiştir”[2] Suyûtî (ö. 1. Ebu Hureyre 2. Câbir 3. İmâre b. Hazm 4. Bilâl ibnu’l-Hâris 5. Zeyd b. Sâbit 6. Ebu Saîd el-Hudrî 7. Abdullah ibn Ömer Toplam, (Derim ki:) Bu hadis, şu yollardan da gelmiştir: Bu hadis, meşhur bir çok yollardan gelmiştir. Yine bu hadis, çeşitli sahih rivayetlerden de gelmiştir. İbnü’l-Cevzî (ö. Bezzâr (ö. Devamla da der ki: “İbn Abdilberr, bu hadisin senedinde geçen hiçbir kimseyi eleştirmemiştir. Marifet sahibi kimseler arasında bu hadisin sıhhatli oluşu hususunda bir görüş ayrılığı yoktur.” Bununla birlikte İbn Hacer (ö. İbn Arafe’de “Muhtasar”da aynen şöyle der: “Mezhep, Hukûkî Mallarda, bir şahitle yapılan yeminin, iki şahit hükmünde olduğu şeklindedir. (İmam Mâlik) “Muvatta’”da dedi ki: ﴿ قَضَى رَسُولُ اللّهِ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بشالْيَمِينِ مَعَ الشَّاهِدِ ﴾ “Resulullah (s.a.v), yeminin, bir şahitle (yeterli olacağına) hükmetmiştir.” İbn Abdilberr dedi ki: ‘Bu, mürsel bir hadistir. Güvenilir bir hadis topluluğu, Câbir’den gelen hadisi merfu’ olarak nakletmiştir.’ Müslim’de belli bir senedle rivayet ettiğine göre; ﴿ أَنَّ رَسُولَ اللّهِ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَضَى بِيَمِينٍ وَشَاهِدٍ ﴾ “Resulullah (s.a.v), yeminin, bir şahitle (yeterli olacağına) hükmetmiştir.”[3] Daha sonra İbn Arafe der ki: “Müslim’in rivayet ettiği Abdullah ibn Abbâs hadisini, Buhârî rivayet etmemiştir. Fakat Buhârî ile Müslim, çeşitli yollardan gelen Ebu Hureyre, Zeyd b. Sâbit, Abdullah ibn Amr hadislerini rivayet etmişlerdir.” Celâleddin el-Mahallî ise “Cem’u’l-Cevâmi”ye yaptığı şerhte, bu hadisin; sadece ahad haber olduğunu ve hadisin, tevatür derecesine ulaşmadığı hakkında söylemiş olduğu sözü, açık ve nettir. Yine Aliyyu’l-Kârî (ö. * * * - “Delil getirme, iddia sahibine aittir. Yemin ise, iddiayı inkar eden kimseye aittir”[4] Bu hadis, şu yollardan gelmiştir: 1. Abdullah ibn Ömer 2. Amr b. Şuayb, babasında, o da atasından 3. Abdullah ibn Abbâs 4. Ebu Hureyre 5. Berre bint. Ebi Tüczâ el-Abderiyye Yine bu hadis, Buhârî ile Müslim’in “Sahîh”lerinde şu yoldan gelmiştir: Yine bu hadis, Buhârî ile Müslim’in “Sahîh”lerinde şu yoldan da gelmiştir: Bu hadis, şu şekilde gelmiştir: ﴿ أَلَكَ بَيِّنَةٌ؟ قُلْتُ: لاَ. فَقَالَ: لِلْيَهُودِيِّ اِحْلِفْ ﴾ “‘Senin bir delilin var mıdır?’ (diye sordu. Ben de:) ‘Hayır’ dedim. Bunun üzerine Yahudi’ye dönüp ona: ‘Yemin et’ buyurdu.” Müslim ise “Sahîh”inde bu hadisi şu yoldan rivayet şu yoldan rivayet etmiştir: Bu hadis de, şu şekilde gelmiştir: أ﴿ َلَكَ بَيِّنَةٌ؟ قُلْتُ: لاَ. قَالَ: فَلَكَ يَمِينُهُ ﴾ “‘Senin bir delilin var mıdır?’ (diye sordu. Ben de:) ‘Hayır’ dedim. Bunun üzerine (bana): ‘Yemin etmen gerekmektedir’ buyurdu.” Abdullah ibn Abbâs hadisi,[8] Buhârî ile Müslim’in “Sahîh”lerinde şu şekilde geçmektedir: ﴿ لَوْ يُعْطَى النَّاسُ بِدَعْوَاهُمْ لَادَّعَى نَاسٌ دِمَاءَ رِجَالٍ وَأَمْوَالَهُمْ وَلَكِنَّ الْيَمِينَ عَلَى الْمُدَّعَى عَلَيْهِ ﴾ “İnsanlara (sırf) davaları sebebiyle (hiç delil olmadan istedikleri) verilse, bir takım insanlarda, (diğer) insanların kanlarını ve mallarını (istemeyi) iddia ederdi. Fakat yemin, davalıya aittir” İsmâîl (ö. ﴿ وَلَكِنْ اَلْبَيِّنَةَ عَلَى الطَّالِبِ وَالْيَمِين عَلَى الْمُدَّعَى عَلَيْهِ ﴾ “Fakat delil getirme, (iddiayı) talep edene aittir. Yemin de davalıya aittir.” Sa’d et-Taftazânî (ö. Hayâlî (ö. “(Sa’d’ın, bu hadisin mütevatir olduğu ile ilgili) bu sözü, mücerret bir faraziyedir. (Çünkü Sa’d, sadece konuyu) örneklendirmek için (bu hadisi getirmiştir.) Bu nedenle de bu hadis, ancak meşhur (hadis) olup mütevatir (hadis) değildir.” (Derim ki:) Bu hadis, mana bakımından mütevatirdir. Nitekim bu husus, anlattıklarımızdan da anlaşılmaktadır. Yine de doğruyu en iyi bilen Allah’tır. * * * - “Bir şeye yemin edip de peşinden yeminin aksini yapmayı daha hayırlı görürsen, derhal kefaret ver ve yemin ettiği husustan daha hayırlı olanı yap”[9] Suyûtî (ö. 1. Abdurrahman b. Semure 2. Adiy b. Hâtim 3. Abdullah ibn Amr 4. Uzeyne 5. Muâviye ibnu’l-Hakem 6. Ümmü Seleme 7. Ebu’d-Derdâ’ 8. İmrân b. Husayn Toplam, (Derim ki:) İbn Mende (ö. Tirmizî (ö. Irâkî (ö. Bazı alimler der ki: “Uzeyne b. Seleme el-Abdî’den (daha başka) rivayet gelmiştir.” Bağavî (ö. Tirmizî (ö. Müslim (ö. Yine bu hadis, şu yollardan da gelmiştir: * * * - “Kim Müslüman bir kimsenin malını koparmak için -yemininde günahkar olduğu halde (yalan yere)- güzel bir şekilde yemin ederse, (Kıyamet günü) Allah’ın gazabına uğrayarak Allah’a kavuşur”[11] Bu hadis, şu yollardan gelmiştir: 1. Eş’as b. Kays 2. Abdullah ibn Mes’ud 3. Ma’kil b. Yesâr 4. Vâil b. Hucr 5. İmrân b. Husayn 6. Ebu Musa el-Eş’arî 7. Adiy b. Umeyre el-Kindî 8. Urs b. Umeyre 9. Ebu Ümâme el-Hârisî 10. Câbir b. Âtik 11. Hâris ibnu’l-Bersâ’ el-Leysî ve daha bir çokları Bağavî (ö. Yine de doğruyu en iyi bilen Allah’tır. * * * [1] “Yemin” kelimesi, sözlükte; sağ el, kuvvet anlamına gelmektedir. Türkçe karşılığı, “and”dır. Yemin kelimesini, and anlamında kullanılması; yeminleşme sırasında iki tarafın birbirlerinin ellerinden tutuşma adetlerinden ileri gelmiştir. Terim olarak ise; “Allah’ın isim veya sıfatını zikrederek haberin takviyesi” anlamına gelmektedir. Yani bir şeyi yapmak veya yapmamak hususunda belirtilen azme yada iddiaya kuvvet vermek, muhatabı ikna etmek kastıyla yüce Allah’a kasem yapmak suretiyle yapılan bir akittir. Çoğulu, Eymân’dır. Beşeri ilişkilerde akitlerin bir parçası, bir kısım davalarda iddianın sübut veya nefyi için delil olarak şahidin ifade ve yeminine başvurulduğu için İslam dini, yemin bahsine özel bir önem vermiştir. [2] “Dava” kelimesi, sözlükte; dua, talep, niyaz, temenni, nida ve rağbet gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak ise; bir kimsenin, hakimin huzurunda, bir hakkı başkasından talep etmesine denilir. Hakkı ihlal edilen fert; bir dava dilekçesiyle hakime başvuru yaparak hakkının tespit edilmesi ve geri verilmesini talep edebilir. Dava dilekçesinde; dava edilen şeyin kıymet ve niteliği belirtilir, eğer gayrı menkul ise hudutları belirtilir ve davalının ikametiyle açık adresi yer alır. Hakim, şekil yönünden eksik olanı işleme koymaz, düzeltilmesini ister. Naklettiğimiz hadis; dava sahibinin, davasını ispatlaması için iki şahit bulmazsa, tek şahit bulursa, bir şahit yerine de yeminin yeterli olacağı görüşünü destekler mahiyettedir. Üç imam ve cumhur, bir şahitle davacının yemininin “mal ile ilgili davalarda” yeterli olacağına hükmetmiştir. Fakat Ebu Hanife, bir şahit ve yeminle hiçbir surette hüküm verilemeyeceğini, her halükarda iki şahidin şart olduğunu belirtmiştir. Yalnız “mal ile ilgisi olmayan davalarda”, yemin ve şahidin kabul edilmeyeceğinde hepsi ittifak halindedir. Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Müslim, Akdiye [3] Müslim, Akdiye [4] Adaletin tam olarak tecelli edebilmesi için; dava edilen hakkın ispat edilebilmesi şarttır. Çünkü hakim, tarafların getireceği ve ortaya koyacağı delilleri esas alarak bir hükme varmak mecburiyetindedir. Davacı, haklı olsa bile, varlığını ispat edemediği müddetçe, hakkını elde edemez. İslam Hukuku’nda ispat etme mecburiyeti, dava açan kimsenin üzerindedir. Davalı inkar ederse, yemin teklif edilir. Hakkı kesin olarak ortaya koyacak her delil, hakimin vereceği hükme dayanak teşkil eder. Bu konuda gelen hadisler için ayrıca b.k.z: Buhârî, Rehin [5] Buhârî, Ahkam [6] Buhârî, Husumât [7] Müslim, İman [8] Buhârî, Tefsiru sure-i Âl-i İmran [9] Yemin, 1. Yemin-i Mün’akide: Mümkün veya gelecek ile ilgili bir şey hakkında yapılan yemindir. Örnek: “Vallahi, yarın borcumu vereceğim” veya “Vallahi, filan kişiyle konuşmayacağım” denilmesi gibi. Bir kimse, bu tür bir yemin edipde o yemininden dönmenin daha hayrlı olduğunu görürse, yemininden dönmesi müstehab olur. Yalnız yemininden döndüğü için kefaret vermesi gerekmektedir. Yeminin kefaretiise şudur: a. Gücü yetiyorsa, bir köle yada cariye azat etmek. b. Sabah-akşam on fakiri doyurmak c. On fakire orta halde birer parça elbise giydirmek d. Bu üç şeyden birine gücü yetmeyen kimse, aralıksız olarak Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Eymân [10] Bu, Ebu’l-Ahves’in babasıdır. (Asıl adı, Uzeyne b. Seleme el-Abdî olup tabiun’dandır. Nitekim Buhârî ve Müslim, onun, tabiun’dan olduğunu söylemişlerdir.) [11] Yemin-i Gamus: Kişinin yalan kastederek yalan yere Allah adına yemin etmeye denir. Üzerine yemin edilen şeyin, içinde bulunulan zamandan önce işlenmiş bir fiil olması şart değildir. Ama bazen öyle de olabilir. Örneğin, bir kimsenin, bir başka kimseyi dövdüğü halde “Vallahi, onu dövmedim” diyerek ettiği yemin, Gamus yeminidir. Gamus yemini, Allah adına yemin etmekten başka durumlarda düşünülemez. Çünkü bu yeminin, keffareti yoktur. Yemin eden kişi, günahkar olduğu için tevbe etmesi gerekir. Zira burada hem Allah’ın adı hiçe sayılmakla ve hem de bir kimsenin malı haksız yere gasbedilmeye çalışılmaktadır. Bu nedenle de yemin sahibi, Allah’ın gazabıyla karşı karşıya kalmaktadır. Bundan kurtulmak için ilk önce tevbe etmeli, sonra da kimin malını gasbettiyse o malı geri sahibibne vermelidir. Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Müsâkât |
621 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |