İLGİLİ HADİSLERDEVLET BAŞKANLIĞI (İMAMET)[1] BÖLÜMÜ ﴿ كِتَابُ الإِمَامَةِ ﴾ - “İmamlar (Devlet başkanları), Kureyş’tendir”[2] Suyûtî (ö. 1. Ebu Berze[3] 2. Enes[4] 3. Hz. Ali[5] Toplam, (Derim ki:) İmam Ahmed, bu hadisi şu yollardan rivayet etmiştir: 4. Ebu Hureyre[6] 5. Hz. Ebu Bekr[7] Hadis, bu lafızla gelmiştir. Ravileri, sağlam kimselerdir. Sadece hadisin ravileri içerisinde kopukluk vardır. Bir lafızda ise; bu hadis, Ebu Berze ile Enes’ten şöyle gelmiştir: ﴿ اَلْأُمَراَءُ مِنْ قُرَيْشٍ ﴾ “Emirler (=Devlet başkanları), Kureyş’tendir” Bir rivayette ise; bu hadis, Hz. Ali’den şöyle gelmiştir: ﴿ اَلاَ إِنَّ الأُمَراَءَ مِنْ قُرَيْشٍ ﴾ “Dikkat ediniz ki, emirler (=devlet başkanları), Kureyş’tendir” Bir rivayette ise; bu hadis, Enes’ten şöyle gelmiştir: ﴿ إِنَّ الْمَلِكَ مِنْ قُرَيْشٍ ﴾ “Hükümdar (=devlet başkanı), Kureyş’tendir” Buhârî ile Müslim, “Sahîh”lerinde, bu hadisi merfu olarak şu yoldan şöyle rivayet etmişlerdir: ﴿ لَا يَزَالُ هَذَا الْأَمْرُ فِي قُرَيْشٍ مَا بَقِيَ مِنْهُمُ اثْنَانِ ﴾ “Bu iş (=devlet başkanlığı), insanlardan iki kişi kaldıkça, Kureyş’te olmaya devam edecektir” İmam Ahmed, Tirmizî ve Nesâî ise bu hadisi, sahih bir senedle merfu olarak şu yoldan şöyle rivayet etmişlerdir: ﴿ قُرَيْشٌ وُلَاةُ النَّاسِ فِي الْخَيْرِ وَالشَّرِّ (اي فيِ الإِسْلَامِ والجاهِلِيَّةِ) إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ ﴾ “Kureyş, kıyamet gününe kadar iyili (=İslam) ve kötülük (=cahiliyye) hususunda insanların yöneticileridirler” Buhârî ise bu hadisi merfu olarak şu yoldan şöyle rivayet etmiştir: ﴿ إِنَّ هَذَا الْأَمْرَ فِي قُرَيْشٍ ﴾ “Bu iş (=devlet başkanlığı görevi), Kureyş’tedir” İmam Ahmed ise bu hadisi Hz. Ebu Bekr’den rivayet etmiştir. ﴿ قُرَيْشٌ وُلَاةُ هَذَا الْأَمْرِ؛ فَبَرُّ النَّاسِ تَبَعٌ لِبَرِّهِمْ وَفَاجِرُهُمْ تَبَعٌ لِفَاجِرِهِمْ ﴾ “Bu iş (=devlet başkanlığı görevin)in yöneticileri, Kureyş’e aittir. Çünkü insanların iyisi, iyi olanlarına ve kötü olanı da, kötü olanlarına tabidirler” Yine bu hadis, şu yollardan da gelmiştir: 1. Cübeyr b. Mut’im[12] 2. Abdullah ibn Sâib[13] 3. Abdullah b. Hantâb,[14] Ebu Hureyre, Hz. Ali 4. İbn Şihâb[15] 5. Ebu Bekr b. Süleymân b. Ebi Hasme[16] (mürsel olarak) ﴿ قَدِّمُوا قُرَيْشًا وَلاَ تقدموها ﴾ “(Devlet başkanlığı konusunda) Kureyş’i öne geçiriniz. Onların önüne geçmeyiniz” Buhârî ile Müslim, “Sahîh”lerinde, bu hadis Ebu Hureyre’den şöyle gelmiştir: ﴿ النَّاسُ تَبَعٌ لِقُرَيْشٍ فيِ هَذَا الشَّأْنِ ﴾ “İnsanlar, bu iş (=devlet başkanlığı) konusunda Kureyş’e tabidirler” İmam Ahmed’in bir rivayetinde ise, ( فيِ هَذَا الْأَمْرِ ) “Bu iş konusunda” ifadesi vardır. Müslim ise, bu hadisin bir benzerini, şu yoldan rivayet etmiştir: İbn Hacer (ö. İbn Hacer (ö. Daha sonra İbn Hacer, bu sahabilerden gelen hadisleri nakletmiştir. Bu konuda daha geniş bilgi için İbn Hacer’in bu kitabına bakabilirsiniz. Yine İbn Hacer “Fethu’l-Bârî”de bu hadisi mütevatir hadisler içerisinde saymıştır. Sehâvî (ö. Hafız el-Alâî’nin, “Bu (hadisi mütevatir hadisler içerisinde saya)nı bulamadım” sözüne gelince, bu söz, büyük bir dikkatsizlik ve gaflettir. * * * - “(Müslüman) devlet başkanlarına itaat etmeyi emretme ve (meşru bir sebep yokken) onlara karşı ayaklamanın yasak olması”[17] ile ilgili hadisler Ebu’t-Tîbî el-Kanûcî “İbret” adını verdiği çalışmasında gazve, şahadet ve hicret hususunda gelen hadislerin mütevatir olduğunu aynen şöyle anlatmaktadır: “Devlet başkanlarına itaat etmenin gerekliliği hususunda, Kur’an-ı Kitab’ın nasları ve mütevatir hadisler çok olup bu hadisler gereği; Selef-i sâlihîn’in görüş birliğiyle Allah’a masiyeti emretme durumu hariç devlet başkanlarına itaat etme vaciptir. Namazı kılmadıkları ve açık bir şekilde küfrü ortaya çıkmadığı müddetçe onlara karşı bir ittifak oluşturup onlara itaat etmekten kaçınmak caiz değildir.” Yine Ebu’t-Tîbî, bir başka yerde şöyle der: “Devlet başkanına karşı ayaklanma veya kılıca sarılma, müslümanlar için caiz değildir. Çünkü mütevatir hadisler, delalet etme yönünden, gündüzün güneşinden daha açık bir şekilde bunu göstermektedir. Kişinin, temiz sünnetin bu getirdiğini etüt etmesi, o kişinin göğsünü bu konuya açar. Zira devlet başkanına itaat etme konusunda gelen hadislerin hepsi, ona karşı ayaklanmanın caiz olmadığına işaret etmektedir. Üstelik Kur’an ayetleri de buna tanıklık etmektedir.” Yine Ebu’t-Tîbî der ki: “Açık küfür ve namazı terk etme açıkça ortaya çıkmadıkça devlet başkanlarına karşı ayaklanmanın yasak olması hususundaki hadisler, mütevatirdir. Çünkü bu iki işten biri, devlet başkanında ortaya çıkmadıkça, zulümde ileriye gitmiş olsa bile, ona karşı ayaklanma caiz değildir.[18] Zira devlet başkanı, gücü yettiği kadarıyla iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışmaktadır.” * * * - “Devlet başkanına ve diğer Müslümanlara nasihat etme”[19] ile ilgili hadisler Ebu’t-Tîbî sözkonusu kitabında konu ile ilgili olarak aynen şöyle der: “ ‘Sahîh’te, Temîm ed-Dârî’den gelen,﴿الدِّينُ النَّصِيحَةُ لِلَّهِ وَلِرَسُولِهِ وَلِأَئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ﴾ “Din; Allah, Peygamberi ve müslümanların devlet başkanı için nasihattir”[20] hadisinde de geçtiği üzere; devlet başkanına nasihat etme de vaciptir. Mutlak nasihat etme hususunda gelen hadisler, mütevatirdir. Nasihat etme de insanların en layık olanı, devlet başkanıdır.” * * * [1] İslam dininin içerisinde, devlet yapısı da yer alır. Bu sebeple de devlet ile ilgili konulara olarak "imamet" (=devlet başkanlığı) başlığı altında işlenir. İmamet meselesi, İslam'ın siyasi hayatının merkezinde yer alır. Bu nedenle İslam dini; devlet başkanında aranacak niteliklerden, seçimine, azline, itaat, isyan bahislerine kadar hatıra gelebilecek her hususta esaslar, prensipler, hükümler koymuştur. İslam devletinde hakimiyet, Allah'ındır. Egemenlik ise halife ve şura heyeti aracılığıyla kullanılır. Halife, İslam devletinin en yüksek düzeydeki temsilcisi ve sorumlusudur. Şura heyeti ise, halifenin ve hükümetin yardımcısı, yol göstericisi, hatalarının düzelticisi ve hakka yönelticisidir. İslam hukukçuları, hilafet terimini, genellikle Hz. Peygamber (s.a.v)'in yerine geçmek anlamında kullanmışlardır. Hilafetin diğer bir adı da, imamettir. Yalnız meliklik ile sultanlık, imametten farklıdır. [2] Halifenin, Kureyşten olup olmayacağı meselesi, ihtilaflıdır. Bu konuda gelen hadisler ise, özel bir takım sebeplerle söylenmiştir. Üstelik bazı rivayetlerde, onların; "İslam'a bağlı kalmaları" kaydı özellikle belirtilmiştir. O halde onlarda bu şart bulunmayacak olursa, yönetimdeki hakları da kaybolur demektir. Çünkü İslam'da devletin varlığının nedeni, sadece dinin dimdik ayakta tutulması ve ümmetin işlerinin de İslama göre yürütülmesidir. Yoksa belirli bir ferdin yada aile veya kabilenin anlamsız bir liderliğini ayakta tutmak için değildir. Bu tür hadisler, bir istek ifade etseler bile bunlar, halifeliğin, sahih olması için bir istek olmayıp sadece "efdaliyeti" göstermek içindir. Kaldı ki diğer bazı hadislerde yönetici, zenci bile olsa, Allah'ın kitabını uyguladıkça ona itaatte bulunmak emredilmektedir. Halifeliğin, belirli bir soyun hakkı olarak kabul edilmesi; İslam'ın, bilhassa kavmiyet düşüncesine karşı olan tutumuyla bağdaşmamakta, Kur'an'ın bu konudaki naslarına ve hatta Allah Resulünün uygulamalarına ters düşmektedir. Bu tür hadisler, sıhat ve sabitlik açısından kuvvetli olsa bile bu hadisleri şu şekilde anlamak mümkündür: a. Bu hadisler, Kureyş'in böyle bir imtiyaza sahip olmasını ve bu makamı tekeline almasını gerektirmez. b. Bu tür hadisler, haber vermek maksadıyla söylenilmiş olup bağlayıcı bir hüküm koyması sözkonusu değildir. Bu takdirde vbu hadisler, yalnızca vakıayı dile getirmekten başka bir anlam ifade etmezler. c. Bu tür hadislerde geçen "Kureyş" kelimesiyle, yalnızca "muhacirler" anlatılmak istenmiş olabilir. Çünkü böyle bir kullanım oldukça yaygın idi. Anlatılmak istenen de tümüyle bundan ibarettir. Çağdaş İslami bir yönetimde böyle bir problemin varlığından söz edilemez. Devlet başkanlığı şartlarını taşıyan ve ümmetin seçimiyle iş başına gelmeye hak kazanan kişi, bu makama layık olduktan sonra ümmetin başına geçen kişinin mensup olduğu kabile ve soyu pek önemli değildir. Asıl olan daima Allah'ın mutlak hakimiyetinin, müminlerden başlayarak bütün insanlara doğru gittikçe gelişen bir çerçeve içerisinde gerçekleşmesi ve bunun, hayatın her alanında gerçek anlamıyla ortaya çıkmasıdır. Böyle bir yükümlülük, Allah'ın yeryüzündeki halifesi olmak sıfatıyla bütün müminlerin omuzlarındadır. [3] Müsned: [4] Müsned: [5] Taberânî, el-Kebir; Bezzâr; Ebu Nuaym, Hilye, [6] Buhârî, Menakib [7] Müsned: [8] Buhârî, Ahkam [9] Tirmizî, Fiten [10] Buhârî, Menakib [11] Müsned: [12] Müsned: [13] Taberânî, el-Kebir [14] Taberânî [15] Beyhakî, Marifet, [16] Ebu Dâvud, Salat [17] İnsanlarınyeryüzündeki halifelikleri iki türlüdür: a. Genel Halifelik: Hz. Adem'den itibaren tüm insanların, yeryüzünü imar etmekle görevlendirilmiş ve orada kendilerine tasarruf yetkisi verilmiş olmalaı itibariyle halife olarak yaratılmış olmaları. Bu konuda Bakara: b. Özel Halifelik: Yönetimde insanların halife olmasıdır. Hilafet; başkasının yerine, onun adına görev yapmak veya tasarruflarda bulunmak demektir. İslam hukukçuları, hilafet terimini, genellikle, Hz. Peygamber (s.a.v)'in yerine geçmek anlamında kullanmışladır. Bu makama getirilen kimseye "halife" adını vermişlerdir. İslam'da, müslümanların başına getirilen halife yada devlet başkanı, yönetimi altında bulunan kimselere; adalet, eşitlik, özgürlük, güvenlik gibi temel hakları yerine getirmesi zorunludur. Devlet başkanına, sınırlı bir yetki ve görev verilmiştir. Sınırsız bir yetki verilmemiştir. Devlet teşkilatı içerisinde devlet başkanı da herkes, diğer Müslümanlar gibi, Allah ve Resulünün hükümlerine uymakla yükümlüdür. Dolayısıyla devlet başkanına itaat, Alah ve Resulünün emirlerine aykırı düşmeyen hususlarda sözkonusudur. Allah ve Resulünün emirlerine aykırı düşen konularda, devlet başkanı da dahil hiç kimseye hiçbir şekilde itaat etme sözkonusu değildir. Devlet başkanı ve devlet yöneticileri, İslam'a aykırı bir şekilde hüküm ortaya koyduklarında yada hareket ettiklerinde; onların, İslam'a uygun olmayan uygulamalarını düzeltmek, Müslüman halkın yalnızca hakları değil, aynı zamanda görevleridir. O halde devlet yöneticilerinde görülen her türlü sapmanın düzeltilmesi, yönetilenler için bir görevdir. Bu görevi yerine getirmek durumunda olanların, onu ihmal etmesi, onlaerın Allah katında sorumlu olmalarını gerekli kılmaktadır. Kısacası: Nebevi devlet geleneğini gerileterek siyasal itidarı gasbeden sultan ve yöneticilerin egemen olduğu İslam toplumlarında, devlet, her şey olup bireyin ve toplumun üstünde kutsal, mutlak ve karşı konulamaz bir otorite olarak kabul edilmiş ve ne yazık ki böyle bir yönetime her zaman itaat edilmesi gerektiği belirtilmiştir. [18] Her nekadar bazı alimler; devlet başkanında açık bir küfür ve namazı terk etme gibi hususlar ortaya çıkmadıkça, onlara karşı kıyam başlatmayı caiz görmeseler bile, fitneye götürecek dahi olsa, azli gerektirecek her sebep dolayısıyla devlet başkanının yada yöneticilerin azledilmesi gerekmektedir. Çünkü bu durumda azlin sonuçları, aslında bir fitne değil, tam aksine bir ıslah hareketi ve hakkı üstün kılma eylemidir. Böylece fasıkların kökü kesilmiş olacaktır. Asıl fitne, azli gerektiren işleri yaparken bunlara ses çıkarmamaktır. Eğer İslam toplumunda bu tür bir fitnenin önü alınmazsa, her gün yeni fitne kapısı aralanır. Halbuki İslam'ın hükümlerini korumak, ve uygulamak, her müslümanın görevidir. [19] "Nush" kelimesi, Türkçe'de; nasihat ve öğüt anlamına gelmektedir. Fakat Aarapça'da kelimenin asıl anlamı; kendisine nasihat edilen kimsenin iyiliğini istemek demektir. Hadis, nasihatın dinde önemli bir yer tuttuğunu ve dinin özü olduğunu belirtmektedir. Nasihatın, Allah için olanına gelince, bunun anlamı; Allah'a iman etmeye, şirk koşmamaya, Allah'ı bütün kemal ve cemal sıfatlarıyla nitelendirmeye, bütün noksan sıfatlardan Allah'ı münezzeh tutmaya, O'na tam teslimiyetle itaat edip O'na asi gelmekten uzak olmaya, O'nun için sevmeye, O'nun için buğzetmeye, O'na itaat edeni sevip isyan edene düşman olmaya ve daha bir çok nimeti itiraf etmeye ve şükretmeye, Kur'an'ın Allah'ın kitabı olduğuna, insan sözlerinin hiçbirisine benzemediğine, bozuk tevil edenlere ve ona saldıranlara karşı onu korumak şeklinde algılanmalıdır. Peygamberi için olan nasihat ise; Hz. Muhammed (s.a.v)'in peygamberliğini onaylamak, onun getirdiklerine tümüyle iman etmek, onun her türlü emir ve yasaklarına boyun eğmek, ona düşman olana düşman ve dost olana dost olmak, davetini her yere duyurup sünnetini yaşanılır bir model haline getirmek şeklinde analam gerekmektedir. Müslümanların devlet başkanı için yapılan nasihat ise; doğru olan konularda onlara yardımcı olmak ve onlara itaat etmek, onlara tavsiyelede bulunmak, yanlışlarını bildirmek, merhametli olmaları gerektiğini hatırlatmak, Müslümanlara ve kontrolü altında bulunan gayri müslimlere adaletli davranmalarını ve haklarını vermeleri gerektiğini söylemek, haksızlık ve zulüm yaptıklarında ise onları uyarmak ve İslam'ı uygulamada müslümanların onlara itaat etmelerine yardımcı olmak suretiyle olur. Hadis, nasihatın; din veya İslam diye adlandırılabileceğine, dinin sözle olduğu gibi amelle de olduğuna işaret etmektedir. [20] Buhârî, İman
|
628 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |