• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/ali.gulhan.58
  • https://www.twitter.com/ali69gulhan
ali gulhan

İLGİLİ HADİSLER

ALIŞVERİŞLER[1] BÖLÜMÜ

﴿ كِتَابُ الْبُيُوعِ ﴾

-169 ﴿ مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا ﴾

Kim bizi aldatırsa, bizden değildir”[2]

Bir rivayette ise;  ﴿ مَنْ غَشَّ ﴾ “Kim aldatırsa”[3] ifadesi vardır.

Bu hadisin geliş yollarının çoğunda, bu, bir yiyecek ile ilgilidir.  Hz. Peygamber (s.a.v), çarşıda (bir çeşit yiyecek satan birisini) görüp (hile yaptığını fark edince,) elini kabın içine sok(up kontrol ettikten sonra bu sözü söyle)miştir.

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr” adlı kitabının ‘Kitâbu’l-Edeb’ (=Edeb Bölümü’n) de bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.      Ebu Hureyre                                     

2.      Abdullah ibn Ömer                             

3.      Ebu Burde b. Niyâr                            

4.      Enes                                                 

5.      Berâ’ b. Âzib                                    

6.     Huzeyfe

7.     Abdullah ibn Abbâs

8.     Abdullah ibn Mes’ud

9.     Kays ibn Ebi Garze   

10.     Ebu Musa el-Eş’arî

11.     Hz. Aişe

12.     Hâris b. Süveyd

Toplam, 12 kişi.

(Derim ki:) Bu hadis, şu yollardan da gelmiştir:

13.     Abdullah ibn Ebi Rebîa el-Mahzûmî    

14.     Büreyde                                           

15.     Ebu’l-Hamrâ’

16.     Ebu Saîd el-Hudrî

17.     Hz. Ali

İbn Hacer el-Mekkî (ö. 973/1051) “Zevâcir”de konu ile ilgili olarak şöyle der: “Bu hadis, 10 küsur sahabiden gelmiştir.”

* * *

-170 ﴿ مَنْ بَاعَ عَقَارًا وَلَمْ يَجْعَلْ ثَمَنَهُ فِي مِثْلِهِ لَمْ يُبَارَكْ لَهُ فِيهِ ﴾

Kim bir akarı satıp da elde ettiği parayı da aynı cins (bir mülk)e yatırmazsa, bu kimse, aldığı bedelin hakkında mübarek kılınmamasına müstehak olur”[4]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr” adlı kitabının ‘Kitâbu’l-Edeb’ (=Edeb Bölümü’n) de bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.      Huzeyfe ibnü’l-Yemân[5]

2.      Saîd b. Hureys[6]

3.      Saîd b. Zeyd[7]

4.      İmrân b. Husayn

5.      Amr b. Hureys[8]

6.      Ma’kil b. Yesâr[9]

7.      Ebu Zerr[10]

Toplam, 7 kişi.

* * *

-171 ﴿ تَحْرِيم رِبَوِ التَّفَاضُلِ فيِ الذَّهَبِ بِالذَّهَبِ الْفِضَّةِ بِالْفِضَّةِ ﴾

“Altının altınla ve gümüşün gümüşle (değiştirlmesinde) fazlalık ribasının haram kılınması”[11] ile ilgili hadisler

Bu hadis, şu yollardan gelmiştir:

1.     Ebu Saîd el-Hudrî[12]                           

2.     Hz. Osman[13]                          

3.     Abdullah ibn Ömer[14]    

4.     Ubâde ibnu’s-Sâmit[15]                                    

5.     Râfi’ b. Hadîc[16]

6.     Hz. Ömer[17]

7.     Fudâle b. Ubeyd[18]

8.     Ebu Bekre[19]

9.     Ebu Hureyre[20]

10.      Ebu Useyd es-Sâadî[21]

11.      Hz. Ali[22] ve daha bir çokları

Ubâde ibnu’s-Sâmit, Ebu Hureyre, Ebu Saîd el-Hudrî, Bilâl[23] ve daha bir çoklarının hadisinde; ﴿ البُرّ بِالْبُرّ ﴾ِ “Buğday ile buğday”, ﴿ الشَّعِير بِالشَّعِيرِ ﴾ “Arpa ile arpa”, ﴿ التَّمْر بِالتَّمْر ﴾ِ “Hurma ile hurma”, ﴿ المِلْح بِالْمِلْحِ ﴾ “Tuz ile tuz” ifadeleri geçmektedir.

Tahâvî (ö. 321/933) “Şerhu Meâni’l-Âsâr”da bu konu ile ilgili Kur’an-da[24] belirtilen ribanın aslının, “Nesîe Ribası” hakkında olduğunu anlattıktan sonra aynen şöyle der:

“Ayrıca Kur’an’dan sonra Sünnet de; ribanın ve altının altınla, gümüşün gümüşle ve diğer ölçülebilenler ile tartılabilenler hususundaki fazlalığın haram olduğunu belirtmiştir. Bu husus,  bu kitabımızın daha öncesinde geçen “Buğdayın arpayla satışı bâb”ında Ubâde ibnu’s-Sâmit’in[25] rivayetinde geçmektedir. Dolayısıyla da bu riba türü, sünnetle haram kılınan bir ribadır. Bununla ilgili Resulullah (s.a.v)’den gelen rivayetler, tevatürdür. Bu rivayetler sayesinde hüccet ortaya çıkmaktadır.”[26]

Daha sonra Tahâvî, bu konuda gelen bazı rivayetleri de nakletmiştir.

Daha sonra da der ki: “Bu mütevatir rivayetlerle sabit olduğuna göre; Resulullah (s.a.v) gümüşün gümüşle ve altının altınla fazlalık olarak ve aynı şekilde naklettiğimiz bu rivayetlerde geçen diğer ölçülebilen şeylerde de fazlalık olarak yapılan satışı yasaklamıştır. Bu nedenle de bizce bu rivayetlerle amel etmek, ﴿ لاَ رِباً إلاَّ فِي النَّسِيئَةِ ﴾  “Riba, (fazlalıkta değilde) ancak Nesîe (=veresiye)de geçerlidir”[27] şeklindeki Üsâme hadisiyle amel etmekten daha iyidir. Üsâme hadisini, bu konuda naklettiklerimiz doğrultusunda yorumlamak uygun olur.”[28]

* * *

 

-172 ﴿ النَّهْي عَنْ بَيْعِ الْغَرَرِ ﴾

“Aldatma satışının yasak olması”[29]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr” adlı kitabının ‘Kitâbu’l-Ahkâm’ (=Hükümler Bölümü’n) de bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.      Abdullah ibn Mes’ud                          

2.      Sehl b. Sa’d                                       

3.      Abdullah ibn Abbâs                            

4.      Abdullah ibn Amr

5.      Attâb b. Esîd

6.      Abdullah ibn Ömer

7.      Enes

Toplam, 7 kişi.

(Derim ki:) Tirmizî (ö. 279/892), bu hadisi şu yoldan rivayet etmiştir:

8.      Ebu Hureyre[30]

﴿ نَهَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ بَيْعِ الْغَرَرِ وَبَيْعِ الْحَصَاةِ ﴾

“Resulullah (s.a.v), ‘aldatma satışını’ ve taş atımı satışını yasaklamıştır”

Daha sonra da der ki: “Bu konuda Abdullah ibn Ömer ve Abdullah ibn Abbâs’tan da hadis rivayet edilmiştir.

9.  Ebu Saîd el-Hudrî[31] ile Enes[32]

Ebu Hureyre hadisi, hasen-sahihtir.”[33]

(Suyûtî) “Câmiu’s-Sağîr”de[34] ﴿ نَهَى عَنْ بَيْعِ الْحَصَاةِ وَبَيْعِ الْغَرَر ﴾ِ “Resu-lullah (s.a.v), taş atımı satışını ve ‘aldatma satışınıyasaklamıştır” hadisini; İmam Ahmed, Müslim ve dört sünen sahibi yoluyla Ebu Hureyre’den getirmiştir.

Yine (Suyûtî) “Câmiu’s-Sağîr”de[35] ﴿ نَهَى عَنْ بَيْعِ الْمُضْطَرِّ وَبَيْعِ الْغَرَرِ وَبَيْعِ الثَّمَرَةِ قَبْلَ أَنْ تُدْركَ ﴾  “Resulullah (s.a.v) zorlama, ‘aldatma’ ve olgunlaşmamış meyve satışını yasaklamıştır” hadisini ise İmam Ahmed ve Ebu Dâvud yoluyla şu yoldan getirmiştir:

10. Hz. Ali[36]

* * *

-173 ﴿ اَلنَّهْى عَنِ الْمُزَابَنَةِ. وَالْمُزَابَنَةُ: بَيْعُ الثَّمَرِ عَلَى رُؤُوسِ الشَّجَرِ, بِالتَّمْرِ كَيْلًا, وَالزَّرْع, كَذالِكَ باِلْحَنْطَةِ كَيْلاً ﴾

“Müzâbene’nin yasak olması. Müzâbene; yaş hurmayı daha (hurma) ağacın başındayken ölçeğe vurarak kuru hurma  karşılığı ve ekini de aynı şekilde ölçekli olarak buğday karşılığında satmaktır”[37]

Bu hadis, şu yollardan gelmiştir:

1.     Ebu Hureyre

2.     Abdullah ibn Ömer

3.     Abdullah ibn Abbâs

4.     Câbir

5.     Zeyd b. Sâbit

6.     Saîd b. Zeyd

7.     Râfi’ b. Hadîc

8.     Sehl b. Hasme

9.     Ebu Saîd el-Hudrî

10.     Sa’d b. Ebi Vakkâs

11.     Enes b. Mâlik ve daha bir çokları

Tahâvî (ö. 321/933) “Şerhu Meâni’l-Âsâr”da bu hadislerin mütevatir olduğunu belirtmiştir.[38]

* * *

-174 ﴿ اَلتَّرْخِيص فِي بَيْعِ الْعَرَايَا بِخَرْصِهَا ﴾

“Tahmin yoluyla ariyelerin satılmasına izin verilmesi”[39] ile ilgili hadisler

Bu hadis, şu yollardan gelmiştir:

1.      Zeyd b. Sâbit[40]

2.      Abdullah ibn Ömer[41]

3.      Câbir b. Abdullah[42]

4.      Sehl b. Ebi Hasme[43]

5.       Ebu Hureyre[44] ve daha bir çokları

Tahâvî (ö. 321/933) “Şerhu Meâni’l-Âsâr”da bu sahabilerden gelen hadisleri senedleriyle birlikte naklettikten sonra aynen şöyle der:

“Bu rivayetler, Resulullah (s.a.v)’den gelmiştir. (Tahmin yoluyla) ariyelerin satılmasına izin verilmesi hususunda gelen rivayetler, tevatürdür. İlim adamları, bu rivayetleri tamamen kabul etmişler, bu rivayetlerin geliş (yolların)ın sıhhatli oluşu hususunda görüş ayrılığına düşmemişler ve bu rivayetleri tevil etme hususunda birbirleriyle çekişmemişlerdir.”[45]

* * *

-175 ﴿ قَاتَلَ اللَّهُ الْيَهُودَ, إِنَّ اللّهَ لَمَّا حَرَّمَ عَلَيْهِمْ الشُّحُومَ جَمَلُوهاَ ثُمَّ بَاعُوهاَ فَأَكَلُوا إِثْماَنَهاَ ﴾

“Allah, Yahudilere lanet etsin. Allah (ölmüş hayvanın) iç yağını onlara haram ettiğinde onlar bu yağı eritip sonra da sattılar, parasını da yediler”[46]

Bu hadis, şu yollardan gelmiştir:

1.     Câbir

2.     Hz. Ömer

3.     Ebu Hureyre

4.     Abdullah ibn Ömer

5.     Abdullah ibn Amr

6.     Üsâme b. Zeyd

7.     Enes

8.     Temîm ed-Dârî

9.     Hâlid ibnü’l-Âs

10.      Abdullah ibn Abbâs

Doğruyu en iyi bilen Cenab-ı Allah’tır.


 

[1]      "Bey" kelimesi, sözlükte; mutlak surette değişmek anlamına gelir. Terim olarak ise; iki tarafın rızası ile malı malla değiştirmektir. Kitap, sünnet, icma-ı ümet ve kıyas yollarıyla meşru olmuş bir akiddir.

[2]      İnsan, toplum içerisinde yaşadığı için hem kendisini ve hem de ailesinin geçimini sürdürmek ve  yaşamını devam ettirmek zorundadır. Temel insan haklarının, adaletin ve huzurun olmadığı yerde kavga, huzursuzluk, hırsızlık, aldatma, dolandırma gibi kötü durumlar ortaya çıkar.

        İslam dini, bir toplum dini olduğu için insanlar arası ilişkinin devamı ve bekası için ticaret sahasında bir takım hukuki kurallar koymuştur. Bir malın, bilirkişilerin takdirleri dışında bir fiyatla satılması halinde aldanan kişi dilerse, alışverişi feshettirebilir. Aldanmadaki feshettirme hakkı, ticaret eşyasında yüzde 5, hayvanlarda yüzde 10, akarda yüzde 20'dir.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: İbn Mâce, Ticarât 36; Dârimî, Büyu' 10; Müsned: 2/50, 3/466, 4/45; Taberânî, el-Kebir, el-Evsat, es-Sağir; Bezzâr; Hâkim, Müstedrek, 2/9

[3]      Müslim, İman 164; Ebu Dâvud, Büyu' 50; Tirmizî, Büyu' 72; İbn Mâce, Ticarât 36; Müsned: 2/242, 411, 466

[4]      "Akar" kelimesi, sözlükte; arazi, ağaç, ev eşyası, eşyanın en iyisi gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise; daha dar anlamda, yalnız gayri menkul (=taşınmaz) malları kapsar. Halk arasında, genel olarak,  kiraya verilmek suretiyle gelir sağlayan mülke akar denir.

        İslam hukukunda ise, taşınmaz mal ve arazi anlamında kullanlmaktadır.

[5]      İbn Mâce, Ahkam 85

[6]      İbn Mâce, Ahkam 85; Dârimî, Büyu' 81; Müsned: 3/467, 4/307

[7]      Müsned: 1/190

[8]      Dârimî, Büyu' 81; Taberânî, el-Kebir (5526)

[9]      Taberânî, el-Evsat

[10]     Taberânî, el-Evsat

[11]     "Riba" kelimesi, sözlükte; artmak, çoğalmak, fazlalaşmak gibi anlamlara gelir. Terim olaak ise; akidlerde "şart koşulmuş" bulunan "karşılıksız fazlalık" veya ribevi malların aynı sınıfına dahil aynı yahut ayrı malların birbirleri mukabilinde "veresiye" olarak satılmasıdır. Sözlük anlamı itibariyle Riba ile Faiz kelimeleri arasında fark varsada, muamelelerde eş anlamlı iki kelimedir. Yapılan muamelenin tamamı ribayı, fazlalık ise faizi oluşturur. Dolayısıyla da faiz muamelesi ile riba muamelesi arasında bir fark yoktur. Türkçe'de daha çok "faiz" kelimesi kulanılır.

        Ribanın çeşitleri: 1. Nesîe (=Veresiye) Ribası: Veresiye muamelelerden ve borçlardan doğan riba çeşididir. Ribanın iletinden en az birisini kendisinde ortakça bulunduran  iki malı "veresiye" olarak  değiştirmek yada borç verirken fazla almak suretiyle meydana gelen faizdir.

        Bu riba türü, Kur'an'la sabittir. Bakara: 2/275, 276, 278, 279, 280, Âl-i İmrân: 3/130'da geçmektedir. Örnek, 1 gr. altını "veresiye" olarak 1 gr. altınla değiştiröek gibi. Nesî e ribası, aynı cins iki malın yada aynı sınıfa dahil ik ayrı cins malın birbilerriyle "veresiye" olarak değiştirilmesinde ortaya çıkar. 2. Fazlalık Ribası: Peşin alışverişteki "fazlalıktan" ibaret olan riba çeşididir. Ribevi mallardan aynı cins iki malı peşin olarak biri diğerinden fazla olması şartıyla değiştimek, fazlalık ribasıdır.

        Örnek, 1 gr. altını "peşin" olarak 1,5 gr. yada 2 gr. altınla değiştirmek gibi. Fazlalık ribası, daima aynı cins malların birbirleriyle değiştirilmesinde olur.

        Ribanın İlleti: Hanefiler, hadislerdeki cinsin aynı cinsle değiştirilmesine ve tartı ile ölçeğe bakarak ribanın illetinin, "cins" ve "ölçü birliği"  olduğunu söylemişlerdir. Buna göre bütün tartılabilen ve ölçülebilen mallar, ribevi mallar içeisine girmektedir.

        Fazlalık Ribası için, cins ve ölçü birliği (=tartı ve ölçü) illetlerinin her iki madde de berabece bulunması gerekir. Ama Nesîe Ribasında ise, yalnız cins veya yalnız ölçü birliği yeterlidir. Aynı zamanda mezruat ve ma'dudat olan şeylerdede Nesîe ribası meydana gelir. Bu, ribanın, hadislerde geçen 6 maddeyle sınırlandırılamayacağını gösterir.

[12]     Buhârî, Büyu 20; Müslim, Müsakat 98 (1594); Nesâî, Büyu 41, 50; Tirmizî, Büyu 23; Tahâvî, a.g.e, 4/66, 67

[13]     Tahâvî, a.g.e, 4/66; Taberânî, el-Kebir

[14]     Tahâvî, a.g.e, 4/69, 70; Taberânî, el-Kebir; Ebu Ya'lâ

[15]     Müslim, Müsakat 81 (1587); Ebu Dâvud, Büyu 12 (3349); Nesâî, Büyu 43, 44; Tirmizî, Büyu 23

[16]     Tahâvî, a.g.e, 4/66-67; Bezzâr; Ebu Ya'lâ

[17]     Buhârî, Büyu 54, 74; Müslim, Müsakat 79 (1586); Ebu Dâvud, Büyu 12; Nesâî, Büyu 41; Tirmizî, Büyu 24; İbn Mâce, Ticarat 50

[18]     Müslim, Müsakat 89 (1591); Ebu Dâvud, Büyu 13 (3351); Nesâî, Büyu 48; Tahâvî, a.g.e, 4/69, 71

[19]     Müsned: 5/38; Tahâvî, a.g.e, 4/69

[20]     Müslim, Müsakat   82 (1584); Tahâvî, a.g.e, 4/67, 69

[21]     Taberânî, el-Kebir

[22]     Tahâvî, a.g.e, 4/70; Taberânî, el-Kebir

[23]     Buhârî, Vekalet 11; Müslim, Müsakat 96; Nesâî, Büyu 41; Tahâvî, a.g.e, 4/68-69

[24]     Bakara: 2/275, 276, 278, 279-280

[25]     Tahâvî, a.g.e, 4/4, 5

[26]     Tahâvî, a.g.e, 4/65

[27]     Buhârî, Büyu 79; Müslim, Müsakat  (1596) ; Tirmizî, Büyu (1241); Nesâî, Büyu 50; İbn Mâce, Ticarat 49 (2257) (Üsâme hadisinin sıhhati hususunda alimlerin ittifakı vardır. Yalnız Üsâme hadisi ile Ebu Saîd el-Hudrî hadisinin arasını birleştirme hususunda ihtilaf edilmiştir. Bu görüşler içerisinde en uygun olanı şu ikisidir:

        a. Üsâme hadisi, mensuhtur. Çünkü ribanın yasaklanmasındaki tarihi seye bakıldığında, ilkönce, veresiye (=Nesie) hususundaki riba yasaklanmış, sonra da fazlalık ribası yasaklanmıştır.

        b. "Riba anncakk veresiyede geçerlidir" sözüyle; altının altınla veya gümüşün gümüşle alışveriş sırasındaki değişimde fazlalığın caiz olduğu kastedilmemektedir. Aksine değişik cinsteki malların değişimindeki fazlalık, riba mahiyetinde değildir denilmiş olmaktadır. Gerçektende altın gümüşle veya gümüş altınla değiştirilirse, değiştirme ücreti olarak bir miktar fazlalık verilirse bu fazlalık riba değildir.)

[28]     Tahâvî, a.g.e, 4/69

[29]     Garar (=Aldatma): Satılacak malın cinsinde veya evsaf ve miktarında şüphe ve ihtimal bir durumun bulunmasıyla yapılan satıştır.

        Hanefi mezhebi, 2 yerde aldatma satışını sözkonusu etmiştir:

        a. Satılacak malın kendisinde aldatma: Bu tip aldatma, alışveriş akdini ifsad etmekle kalmaz, aksine iptal eder.

        Örnek: Ana karnındaki yavruyu, ağa takılacak balıkları satmak gibi. Yavrunun sağ-salim doğup doğmayacağı, ağa balığın takılıp takılmayacağı kesin değildir. Şüpheli ve ihtimallidir. Bu bakımdan adı geçen satışlar, batıldır.

        b. Evsaf ve miktarda aldatma: Satılacak malın evsaf ve miktarı ile ilgili şüphe ve ihtimaller, alışveriş akdini ifsad eder. Örnek: Bir ineğin günde 20 lt. süt vermesi şartıyla satılması veya sütlüdür diye satılan bi ineğin gerçekte sütlü çıkmaması gibi.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Ebu Dâvud, Büyu 25 (3376); Tirmizî, Büyu 17; Nesâî, Büyu 27; İbn Mâce, Ticarat 23 (2194); 5/266, 303, 338, 342; Taberânî, el-Kebir, el- Evsat; Bezzâr; İbn Hacer, Telhis, 3/6

[30]     Müslim, Büyu 4 (1513); Ebu Dâvud, Büyu 25 (3376); Nesâî, Büyu 27; Tirmizî, Büyu 17; Müsned: 2/376, 436, 496

[31]     Buhârî, Büyu 62, 63; Müslim, Büyu 3 (1512); Ebu Dâvud, Büyu 25 (3377)

[32]     Ebu Ya'lâ; İbn Hacer, Telhis, 3/6   

[33]     Tirmizî, Büyu 17

[34]     Suyûtî, Câmiu's-Sağîr, H. No: 9439

[35]     Suyûtî, Câmiu's-Sağîr, H. No: 9443

[36]     Ebu Dâvud, Büyu 26 (3382); Müsned: 1/116

[37]     Müzâbene: Olgunlaşmamış yada yeni meyvenin daha ağacında iken satın alınmasına denir.

        Bu konuda gelen hadisler; meyveyi, olgunlaşmadan satmanın yasak olduğunu göstermektedir. Olgunlaşmaktan kasıt; sarı renkli meyvelerin sararması, kırmızı olanların kızarması, hububat ve sebzelerin ise faydalanır hale gelmesidir.

        İmamı A'zam'a göre; ağaçta meyve göründükten sonra olgunlaşmaktan satmak caizdir.

        Ağaç üzerindeki meyveler, şu şartlara göre satılabilir:

        a. Meyvenin olgunlaşacağı ortaya çıkmalıdır. Soğuk vurması, dolu vurması gibi afetler atlatılmış, normal şartlarda ağaçtaki meyvelerin olgunlaşacağı kanaati hasıl olmuşsa artık meyve hasat edilmeden, miktarı tahmin yoluyla tespit edilerek satılabilir.

        b. Satış muamelesi, faize giren şartlarla olmamalıdır. Yani yaş hurma karşılığında kuru hurma değiştirmek gibi.

        Bu çeşit bir alım-satımmda aldatma ve aldanma durumları, açık ve nettir. Resulullah (s.a.v)'de, kişinin, alım-satımda aladatan yada aldanan kişi olmaması için bu türr bir alışverişi yasaklamıştır.

Kişi de, alım gücünün oluşabilmesi, temel hakkı olan adaletin uygulanmasıyla daha rahat bir alışveriş yapabilme imkanına sahip olacaktır. Burada kişi, koruma altına alınmaktadır. Böylece aldatılmaktan kurtulmuş olacaktır.  

Çünkü İslam dini, kişilerin; hem dünyalarını ve hem de ahiretlerini ilgilendirmektedir. Müslüman bir kişi, bu tür bir halde insanı aldattığı takdirde, dünyada bunun hesabını vermediğinde ahirette mıutlaka bunun hesabının vereceğini bilmektedir.

Bu şuur ve bilinçle hareket eden kişi, hem dünyasını ve hem de ahiretini koruyabilmek için iyi dürüst davranmak zorundadır.

[38]     Tahâvî,Şerhu Meâni'l-Âsâr, 4/33

[39]     Ariye: Satışı haram kılınanların dışında kalan meyve demektir. Buna göre ariye; meyve ağacı veya parası olmayan ihtiyaç sahibi bir kimsenin, çoluk,çocuğuna taze meyve tattırmak kastıyla elindeki kuru meyveyi verip göz kararıyla ağaçtaki taze meyveden o miktarda meyve satın almasına denir.

        Ariye satışı, elinde kuru meyve olduğu halde, parasızlık yüzünden yeni çıkan yaş meyveyi yiyemeyenlerin başvurusu üzerine tanınan bir ruhsattır.

        Esas itibariyle, kuru meyve vererek yaş meyve satın almak şeklindeki müzabene satışı yasaklanmıştır. Bu durum, kuru meyvesi olanlara da turfanda meyve yetiştirenlere bazı zorluklar getirmekteydi. Resulullah (s.a.v) kayıtlı olarak bu değiş-tokuşa izin vermiştir. Yalnız ariye suretiyle yapılacak alım-satım, 5 vesk yani 1 deve yükü miktarını geçmemelidir.

[40]     Buhârî, Büyu 84; Müslim, Büyu 59 (1539); Tahâvî, a.g.e, 4/28, 29

[41]     Buhârî, Büyu 82-87, Müsakat 17, Selem 4; Müslim, Büyu 51, 59, 79 (1531-1539); Ebu Dâvud, Büyu 20 (3361); Nesâî, Büyu 28, Eyman 45; İbn Mâce, Ticarat 32 (2214-2215); Muvatta, Büyu 10

[42]     Tahâvî, a.g.e, 4/29, 30

[43]     Buhârî, Büyu 83; Müslim, Büyu 67 (1540); Ebu Dâvud, Büyu 20 (3363); Tirmizî, Büyu 64 (1303); Nesâî, Büyu 35  

[44]     Buhârî, Büyu 83; Müslim, Büyu 71 (1541); Ebu Dâvud, Büyu 21 (3364); Nesâî, Büyu 35; Tirmizî, Büyu 63 (1301); Muvatta, Büyu 14 

[45]     Tahâvî, Şerhu Meâni'l-Âsâr, 4/30

[46]     En'âm: 6/146'da geçtiğine göre, yüce Allah, Yahudilere; sığır ve koyunun sırtkarında, bağırsaklarında yada kemiklerindeki yağlar hariç bu tür hayvanların iç yağınıyemeyi haram etmişti. Onlar ise ölmüş hayvanın iç yağını yeme yerine o yağı eritip satmak suretiyle parasını yediler. Böylece iç yağını yeme yerine parasını yemeyi tercih etmişlerdi.

        İslam hukukuna göre; Müslümanlar, yenilmesi helal olan hayvanları kesmek suretiyle yemeleri helaldir. Yalnız yüksek yerden düşme, boğulma, başı koparılma, başka bir hayvanın boynuzu yada tekmesiyle, yırtıcı hayvan tarafından parçalanma şeklinde yada kendi kendine ölmüş herhangi bir hayvan v eya gayri meşru bir şekilde öldürülen bir hayvan "meyte" (=leş) hükmündedir. Böyle bir hayvan temiz değildir. Eti de yenilmez. Çünkü ölmüş hayvandan faydakanma yasağı, genel olduğu için, hiçbir şekilde bu tür hayvanalradan yararlanılamayacağına hükmedilmiştir. Sadece ölmüş hayvanın tabaklanmış derisi kullanılabilinir. Leşin haram olması ile ilgili olarak Bakara: 2/173, Mâide: 5/3, En'âm: 6/145, Nahl: 16/115 ayetlerine bakılabilinir.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Büyu 102, 112, Meğazi 50, Tefsiru sure-i En'âm 6, Müsakat 71, 72, 73; Müslim, Müsakat 71 (1581), 72 (1582), 73 (1583); Ebu Dâvud, Büyu 64, 66 (3488); Nesâî, Füru 8, 9, Büyu 93; Tirmizî, Büyu 60, 61 (1297); İbn Mâce, Ticarat 11; Dârimî, Eşribe 9; Muvatta, Sıfatu'n-Nebi 26; Müsned: 1/25, 247, 293, 322, 3/117; Taberânî, el-Kebir       



548 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın