İLGİLİ HADİSLERHACC VE UMRE BÖLÜMÜ ﴿ كِتَابُ الْحَجِّ وَالْعُمْرَةِ ﴾ - “Peygamber (s.a.v), Veda Haccı yılında ihrama, Kırân Haccı ile girmesi” ile ilgili hadisler (Kastallânî) “Mevâhib”te Hafız İbn Hacer (ö. (Yalnız Kastallânî,) bu hadislerin, ceyyid senedlerle geldiğini de -İbn Hacer’den naklen- ilave etmiştir. Daha sonra Kastallânî, “Mevâhib”de derki: “İbn Kayyim, bu hadisi rivayet eden sahabilerden 1. Hz. Aişe 2. Abdullah ibn Abbâs 3. Hz. Ömer 4. Hz. Ali 5. Hz. Osmân 6. İmrân b. Husayn 7. Berâ’ b. Âzib * * * - “Resulullah (s.a.v)’in, sahabilerine; Veda Haccı yılında, haccı, umreye çevirmelerini emretmesi”[1] ile ilgili hadisler (Zürkânî) “Şerhu’l-Mevâhib”de anlattığına göre; (konu ile ilgili) bu hadisleri, Fakat İmâm Mâlik (ö. Merfu’ olarak gelen Bilâl b. Hâris el-Müzenî[3] hadisi ile mevkuf olarak gelen Ebu Zerr[4] hadisinde, konu ile ilgili açıklayıcı bilgiler yer almaktadır. Veli el-Irâkî (ö. * * * - “Resulullah (s.a.v)’in, Veda Haccı yılında binekli olarak hac etmesi”[5] ile ilgili hadisler Şeyh Ali el-Adevî, Allame Halil el-Huraşî (ö. * * * - “Resulullah (s.a.v)’in, Veda Haccı sırasında Arafat’ta Cuma günü vakfetmesi”[7] ile ilgili hadisler.” (Kastallânî) “İrşâdu’s-Sârî”de ‘Kitâbu’l-Hacc’ (=Hac Bölümü’n)ün “Bâbu mâ yelbisu’l-muhrimu mine’s-siyab” (İhramlının giydiği elbise bâbın) da konu ile ilgili bu hadislerin mütevatir olduğunu aynen şöyle anlatmaktadır: “(Bu hadisler,) sabittir. Fakat Resulullah (s.a.v)’in, (Veda Haccı sırasında) Cuma günü Arafat’ta vakfetmesi ile ilgili hadisler, mütevatirdir.” * * * - “Resulullah (s.a.v)’in, Veda Haccı sırasında (Arafat’ta) Arafe günü devesinin üzerinde vakfetmesi ve “bu gün (ay ve belde) de kanlarınız, mallarınız (ve ırzlarınız) birbirinize (bu ayınızda bu beldenizde ve şu gününüzde nasıl haramsa, öylece haramdır….) sözü”[8] ile ilgili hadisler Buhârî (ö. 1. Ebu Bekre 2. Abdullah ibn Abbâs 3. Abdullah ibn Ömer Aynî (ö. * * *
- “Hac sırasında cemrelere Râfiî (ö. “Hac sırasında cemrelere atılan Hafız İbn Hacer (ö. “Bu (anlatılan), musannif Râfiî’nin söylediği gibidir. Bunu (yani cemrelere bu taşların nasıl ve ne şekilde atıldığını) açıklayıcı mahiyetteki bu hadisler, ileride nakledilecektir.” * * * - “Resulullah (s.a.v), Arafat’ta vakfe yaptıktan sonra Akabe Cemresini taşlayıncaya kadar telbiyeye devam etmesi”[11] ile ilgili hadisler Bu hadisler, şu yollardan gelmiştir: 1. Hz. Ali 2. Fadl b. Abbâs 3. Abdullah ibn Abbâs 4. Üsâme b. Zeyd 5. Abdullah ibn Mes’ud Tahâvî (ö. “Resulullah (s.a.v)’in Arafat’tan sonra ‘Büyük Şeytanı’ (=Cemretu’l-Akabe’yi) taşlayıncaya kadar telbiye yaptığı ile ilgili rivayetler, mütevatir olarak gelmiştir.” Daha sonra Tahâvî (ö. * * * - “Hicretin yedinci yılı Zilkade ayının hilalinin doğuşuna yakın müşriklerin, Hudeybiye’de, Müslümanların (yapmak istedikleri umreden alıkoymaları üzerine) Peygamber (s.a.v)’in, sahabilerine; umrelerini kaza olarak yapmalarını emretmesi ve Hudeybiye’ye gelen sahabilerin hiç birinin bu umreyi yapmaya yanaşmaması”[12] ile ilgili hadisler (Kastallânî) “Mevâhibu’l-Ledûniyye”de, Hâkim (ö. Vâkidî (ö. * * * - “Ramazan ayında yapılan umre, bir hacca bedeldir”[13] Suyûtî (ö. 1. Câbir b. Abdullah 2. Yusuf b. Abdullah ibn Selâm 3. Ümmü Ma’kil 4. Abdullah ibn Abbâs 5. Vehb b. Hanbeş 6. Ebu Ma’kil 7. Hz. Ali 8. Enes 9. Abdullah ibnu’z-Zubeyr 10. Urve el-Bârikî 11. Ebu Tuleyk 12. el-Ahmerî 13. Bekr b. Abdullah el-Müzenî (mürsel olarak) 14. İkrime (mürsel olarak) 15. Mücâhid (mürsel olarak) 16. Fadl b. Abbâs Toplam, * * * - “Hz Peygamber (s.a.v)’in ihramsız iken Meymûne ile evlenmesi”[14] ile ilgili hadisler Zürkânî (ö. “İbn Abdilberr dedi ki: ‘Hz. Peygamber (s.a.v)’in ihramlı iken Meymûne ile evlenmesi ile ilgili rivayet, şu yollardan mütevatir olarak gelmiştir: 1. Meymûne (nin kendisi) 2. Ebu Râfi’ 3. Süleymân b. Yesâr 4. Yezîd el-Esamm. (Bu, Meymûne’nin kız kardeşinin oğludur. Sahabeden biri olduğunu bilmiyorum.) Rivayet edildiğine göre; Resulullah (s.a.v)’in Meymûne ile evlenmesi, Abdullah ibn Abbâs rivayeti[15] ile yine Yezîd el-Esamm’ın bizzat kendisinin rivayetine çelişik olarak nakledilen rivayet hariç,[16] ihramlı ikendir. Bir topluluğun naklettiği rivayete dayanma, (insanı) daha ümitli yapmaktadır. Çünkü bir kimsenin yanılgıya düşme olasılığı daha kolaydır.” a. Meymûne Hadisi.[17] Bu hadis; Müslim ile bir çok hadis kitabında geçmektedir. b. Ebu Râfi’ Hadisi.[18] Bu hadis; İmam Ahmed, Tirmizî, Nesâî, İbn Huzeyme ile İbn Hibbân’da geçmektedir. c. Süleymân b. Yesâr Hadisi.[19] Bu hadis; İmam Mâlik’in “Muvatta” adlı kitabı ile İmam Şâfiî’nin kitabında geçmektedir. d. Yezîd el-Esamm Hadisi.[20] Bu hadis; Yûnus b. Bükeyr’in “Ziyâdâtu’l-Meğâzi” adlı kitabı ile bir çok kitapta geçmektedir. Yine bu hadis, şu yoldan da gelmiştir: Bu hadisi de, İbn Sa’d (ö. Yine de doğruyu en iyi bilen Cenab-ı Allah’tır. * * *
[1] Resulullah (s.a.v) hicretin Hz. Peygamber (s.a.v)'in, sahabilerine; haccı, umreye çevirmelerini emretmesi şöyle açıklanmaktadır: Araplar cahiliye döneminde hac ayları içinde umre yapmanın yeryüzünde en büyük günahlardan sayıldığına inanıyorlardı. Sahabilerde, bunu bu şekilde biliyorlardı. İşte Resulullah (s.a.v) bu inancı üç mertebeyle yok etti: [2] Resulullah (s.a.v) sahabileriyle birlikte Mekke'ye doğru hac için yola çıktıklarında ilk önce sadece hacca niyet edildiği halde, sonradan hac umreye çevrilmiş, umreden sonra tekrar hacca geçilmişti. Alimler, haccı feshederek umre yapma keyfiyetinin sadece Resulullah (s.a.v)'in sahabilerine özgü bir durum olduğunu ifade etmişlerdir. Bakara: [3] Tahâvî, Şerhu Meâni'l-Âsâr, [4] Tahâvî, Şerhu Meâni'l-Âsâr, [5] Haccın farz oluşunu bildiren emir inince, Resulullah (s.a.v), hiç gecikmeden hacca hareket etti. Çünkü haccın farz edilmesi ta dokuzuncu ve onuncu yıla kadar gecikmişti. Her ne kadar “Hac ve umreyi Allah için tamamlayın” (Bakara: Haccın farz olduğunu belirten ayet, Âl-i İmrân: Resulullah (s.a.v)’in, Medine’ye hicretinden sonra bir defa hac ettiği hususunda ittifak vardır. Bunun, hicri İşte Resulullah (s.a.v), hicretin [6] Şeyh Ali el-Adevî, Allame Halil el-Huraşî’nin “Garamiye” kasidesini nazmen ihtisar edip sonra da şerhe ettiği kitabına bir haşiye yazmıştır. Aslında Garamiye kasidesini, İbn Fereh yazmıştır. Halil el-Kureşî ise, bu şerh ettiği esere, “Zübdetü’l-fikr fi mustalahi’l-haber” adını vermiştir. [7] “Vakfe” kelimesi, sözlükte; durmak demektir. Hacc terimi olarak ise; haccın farzlarında birini ifade eder. Hacc ibadetinin iki vakfesi vardır: Arafat Vakfesinin sahih olması için üç şart vardır: a. İhramlı olmak b. Arafat sınırları içinde vakfeyi yapmak c. Zilhicce’nin Resulullah (s.a.v), Arafat’ta Cuma günü bineğinin üzerinde insanlara bir hutbe okuyup konuşmasında İslam’ın temel esaslarını açıkladı. Şirk ve cahiliye adetlerini, o konuşmasıyla çökertti. O hutbede; dinlerin haramlığında ittifak ettiği kan, mal ve ırz gibi hakların çiğnenmesinin haram oluşunu ilan etti. Cahiliye dönemi fazinin hepsini kaldırdı. Kadınlara iyi davranılmasını tavsiye etti. O hutbede Muhammed ümmetine, Allah’ın kitabına sımsıkı sarılamalrını haber verdi. Sonra onlara kendi yaptığı tebliğden kıyamet günü sorulduğunda ne diyeceklerini sordu. Onlarda, tebliğ yaptığını, Allah’ın emanetini yerine getirdiğini söylediler. O zaman şahadet parmağını göğe doğru kaldırıp onları üç kere şahit tuttu. Sonunda ise; orada bulunanların, bulunmayanlara bunu tebliğ etmelerini onlara emretti. Hutbe bitince, Bilâl’e ezan okumasını emretti. O da ilk önce ezan okudu. Ardından da namaz için kamet getirdi. İlk önce öğleyi, kıraati gizliyerek iki rekat kıldı. Sonra tekrar kamet getirdi. İkindiyi de aynen iki rekat kıldı. Beraberinde bulunanlarda cem ederek namazlarını kıldılar. O gün, Cuma idi. İslam Tarihi’nde bu hutbe; “Veda Hutbesi” olarak bilinir. Arafat’ta vakfenin hikmeti şudur: Müslümanların aynı zaman ve mekanda, Allah’ın rahmetini arzulayarak samimiyetle dua ve niyaz ederek yalvarıp yakararak bir araya gelip toplanmalarını, bereketlerin inmesi hususunda büyük etkisi olur. Bu sebeple şeytan, o gün, son derece hakir ve perişan olur. Ayrıca Müslümanların bir tek vücut halinde bu kutsal mekanda toplanmaları bir tür gövde gösterisi mahiyetindedir. [8] Resulullah (s.a.v), hicretin Resulullah (s.a.v)’in hutbe okuduğu yer, vakfe yaptığı yer değildi. Nemire’de konaklamış, Arafat’taki Arafe’de hutbe okumuştur. Hutbeyi, devesi “Kusva”nın üzerinde okumuştur. Arafat, geniş vadinin tüm adıdır. Arafe, oradaki Rahmet tepesi ile diğer tepeciklerin adıdır. Resulullah (s.a.v), işte bu Arafe’de hutbeyi okumuştur. Genelde Arafat ile Arafe birbirine karıştırılır. Fakat Arafe’nin, Arafat’ın bir parçası oldupu da unutulmamalıdır. Resulullah (s.a.v), Arafe’de, öğle ile ikindi namazını cem ederek kıldı. Daha sonra devesi Kusva’ya binip vakfegaha geldi. Rahmet dağının eteğinde, kayaların yanında durup kıbleye döndü. O sırada devesinin üzerinde idi. Duaya ve yalvarmaya başlayıp bunu gün batana kadar sürdürdü. İnsanlara, Urane vadisinin ortasından yukarı çıkmalarını emredip Arafat’ın, kendi vakfe yaptığı yere mahsus olmadığını, aksine Arafat’ın her tarafının vakfegah olduğunu belirtti. Resulullah (s.a.v)’in Arafat’taki Arafe’de verdiği hutbe, İslam Tarihi’nde “Veda Hutbesi” olarak bilinir. Bu hutbe, bir çok sahabe tarafından rivayet edilmiştir. Hutbe, içerik olarak önemli bir yapıya sahiptir. Çünkü hutbe, ciddi meselelere temas etmekte ve o güne kadar ele alınmamış olan bir çok cahili uygulamaya son verilmiştir. Veda Hutbesi, İslam’ın, “İnsan Hakları” veya “Kadın Hakları” beyannamesi olarak değerlendirilmektedir. Araplar, Hz. İbarhim ile oğlu Hz. İsmail’den beri yılın dört ayında kan akıtma, yol kesme, savaş gibi şeylerin haram olduğu hususunda riayet gösterirlerdi. Bu aylar; Recep, Zilkade, Zilhicce, Muharrem’dir. Zilhicce’nin İşte Resulullah (s.a.v), insanların; kan, mal ve ırzlarının da bu gün, ay ve beldede haram olması gibi ebediyen haram olduğunu belirtmiştir. [9] “Cemre” kelimesi, sözlükte; ateş koru, közü, küçük çakıl taşı gibi anlamlara gelir. Burada ise haccın şartlarından olan cemre ve cemrelerin atıldığı yer anlamındadır. Akabe, ilk ve orta diye üç cemre vardır. Cemrelerin üçü de, Mina’dadır. Akabe (=Büyük) cemre, kurban kesme günü taşlanır. Bu, Müzdelife’den Mina’ya gelindiğinde yapılır. İlk ve orta cemreler, Hayf mescidinin yukarısındadır. Cemrelere taş atılırken, Allah’a hamd ve sena edilir, tekbir ve tahlil getirilir. Hz. Peygamber (s.a.v)’e salat ve selam okunur. Ayrıca arzu edilen başka dualarda okunur. Dua edilirken, eller havaya kaldırılır. Cemrelere taş atma, bayramın birinci günü başlanır. İlk önce Akabe cemresinden [10] Teşrik günleri; Zilhicce ayının [11] “Telbiye” kelimesi, “Lebba”dan gelir. Üstten gelen bir emre yada davete karşı aralıksız icabet anlamını taşır. Telbiye şu şekilde yapılır: “Lebbeyk! Allahüme lebbeyk. Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk. Lâ şerîke lek” Anlamı: “Buyur’ Allahım buyur. Senin emrine koştum. Senin ortağın yoktur buyur. Hamd, sana mahsustur. Nimet ve mülk, Senindir. Senin ortağın yoktur.” Bu telbiye şekli, İslamî’dir. Cahiliye Araplarınkinden farklıdır. Bu telbiye şeklini, Hz. Peygamber (s.a.v)’e, Cebaril öğretmişti. Telbiyeyi, erkekler yüksek sesle söylerler. Kadınlar da alçak sesle söylerler. Telbiye, ihrama büründükten sonra inişlerde, yokuşlarda, başkalarıyla konuşmalarda, gecenin veya gündüzün gelmesinde, oturmalarda, kalkamlarda, namazların ardından, bi şeye binerken, mescid gibi her değişiklikte tekrar edilir. Her tekrar, peşpeşe üç kere yapılır. Telbiyeden sonra dua edilir. Telbiyeye, hacılar, Akabe Cemresindeki şeytan taşlama anına yani bayramın birinci günü sabahına kadar devam ederler. Umre yapanlar da, tavafa başlayıncaya kadar devam ederler. Buraya kadar telbiye ile ilgili anlatılanlar, Hz. Peygamber (s.a.v)’in uygulamasından alınmıştır. Telbiyedeki hikmet şudur: Telbiye, Allah’ın nişanelerindendir. Çünkü telbiyede, Allah’ın adının yüceltilmesi vardır. Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Hacc [12] Hz. Peygamber (s.a.v), hicretin Bu anlaşma gereği; müslümanlar, umrelerini bu yıl değil de gelecek yıl silahsız olmak kaydıyla Mekke’ye Bu umrede, tavaf ve sa’y yapılmamıştı. Ama kurban kesilmiş, traş olunmuş ve ihramdan çıkılmıştı. Yapılan bu umre, kaza umresi değildi. Gelecek yılki umre vacip de değildi. Çünkü ertesi yıl yapılan kaza umresinde sayısı daha da azdı. Ertesi yuıl yapılaması kabul edilen umre, anlaşma gereği, Kaza Umre’sidir. Yalnız bu umrenin, kaza mı olduğu, yoksa başlı başına bir umre mi olduğu konusunda alimler iiki ayrı görüşe ayrılmışlardır. Hanefilere göre; bu umre, Kaza Umre’siydi. Alimler, Hz. Peygamber (s.a.v)’in hicretten sonra dört defa umre yaptığını belirtmişlerdi. Bunlar; [13] Umre: Belli zamanda değil de yılın herhangi bir zamanında ihramlı olarak Kabe’yi tavaf etmek ve Safa ile Merve tepeleri arasında sa’y yapmak (=koşmak)tır. Yalnızca Arafe günü ile Kurban bayramının dört günü içinde umre yapmak mekruhtur. Hadis; Ramazan ayında yapılan umrenin sevap itibariyle hacca denk olur. Bu yönüyle hacla ortaklık eder. Fakat bu umre, hiçbir şekilde farz olan haccın yerini tutmaz. Ramazan ayının rahmet, bereket ve oruç ayı olması hasebiyle bu ayda yapılan umrenin sevabının fazla olduğu belirtilmektedir. Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Umre [14] Resulullah (s.a.v)’in evlendiği son eşi, Meymûne’dir. Resulullah (s.a.v), Umretu’l-Kaza’yı yaptıktan sonra Mekke’de yaptığı evlenmedir. Fakat kesin olarak ne zaman evlendiği hususunda görüş ayrılığı vardır. Meymûne’nin asıl adı, Berre idi. Resulullah (s.a.v), onunla evlendikten sonra onun ismini “Meymûne” diye değiştirdi. Resulullah (s.a.v)’in, Meymûne ile ihramlı mı, yoksa ihramsız mı olarak evlendiği hususunda görüş ayrılığı vardır. Resulullah (s.a.v)’in, ihramlıyken Meymûne’yle evlendiğine dair rivayet, Abdullah ibn Abbâs’a dayanmaktadır. Hanefiler, ihramlının nikah akdi yapmasının caiz olduğunu belirtmişlerdir. Hanefiler, bu konuda ihramlının nikah akdini değil de cinsel ilişkiyi söz konusu etmişlerdir. Bazı alimler de, bu ihtilafı çözüme şöyle ulaştırmaktadır: Resulullah (s.a.v), hicir [15] Buhârî, Nikah [16] Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, [17] Müslim, Nikah [18] Nesâî, Menasik [19] Muvatta, Hacc [20] Müslim, Nikah |
670 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |