İLGİLİ HADİSLERORUÇ[1] BÖLÜMÜ ﴿ كِتَابُ الصِّيَامِ ﴾ - “Hilali görünce, oruç tutunuz. Yine hilali görünce, iftar ediniz. Eğer hava bulutlu ise, Şaban (ayını) otuza tamamlayın”[2] Hadisin bir lafzı da şöyledir: ﴿ إِذَا رَأَيْتُمُ الْهِلاَلَ فَصُومُوا وَإِذَا رَأَيْتُمُوهُ فَأَفْطِرُوا فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ فَعُدُّوا ثَلاَثِينَ ﴾ “Hilali görünce, oruç tutunuz. Yine hilali gördüğünüzde, iftar ediniz. Eğer hava bulutlu ise, (Şaban ayını) otuza tamamlayın”[3] Bir diğer rivayette ise: ﴿ فَاقْدُرُوا لَهُ ﴾ “(Ayı) takdir edin”[4] ifadesi vardır. Bu hadis, şu yollardan gelmiştir: 1. Ebu Hureyre 2. Abdullah ibn Abbâs 3. Berâ’ b. Âzib 4. Abdullah ibn Ömer 5. Câbir b. Abdullah 6. Kays b. Talk, babasından 7. Sahabeden birisi 8. Ebu’l-Müleyh’in babası. O da, bu hadisi şu lafızla rivayet etmiştir: ﴿ صُومُوا مِنْ وَضَحٍ إِلَى وَضَحٍ (أي مِنَ الْهِلاَلِ إِلَى الْهِلاَلِ) فَإِنْ خَفِيَ عَلَيْكُمْ فَأَتِمُّوا الْعِدَّةَ ثَلاَثِينَ ﴾ “Bir hilalden diğer hilale kadar oruç tutunuz. Eğer hilali göremez-seniz, sayıyı, otuza tamamlayın”[5] Tahâvî (ö. Bu hadis, bu kitabın, ‘Kitâbu’s-Salât’ (=Namaz Bölümü’n) de, bir kim-senin, kıldığı namazda şüphe etmesi üzerine yaptığı araştırma ile ilgili bâb’ta geçmektedir. Bu konuda daha geniş bilgi için buraya başvurabilirsiniz. * * * - “İftarı acele açma ve sahuru geçiktirme”[7] ile ilgili hadisler Bu hadis, şu yollardan gelmiştir: 1. Ebu Hureyre 2. Sehl b. Sa’d 3. Ebu Zerr 4. Adiy b. Hâtim 5. Enes 6. Abdullah ibn Ömer 7. Abdullah ibn Abbâs 8. Ya’lâ b. Mürre es-Sakafî 9. Ebu’d-Derdâ’ 10. Hz. Aişe 11. Ümmü Hakîm bint. Hizâm ve daha bir çokları (İbn Hacer) “Fethu’l-Bârî” de ve Zürkânî (ö. “İbn Abdilberr dedi ki: İftarı acele açma ve sahuru geçiktirme ile ilgili hadisler, sıhhatli ve mütevatirdir.” * * * - “Sahura kalkmayı emretme ve sahura teşvik etme”[8] ile ilgili hadisler 1. Enes 2. Abdullah ibn Mes’ud 3. Ebu Hureyre 4. Ebu Saîd el-Hudrî 5. Câbir b. Abdullah 6. Abdullah b. Surâka 7. Amr ibnu'l-Âs 8. Hüseyin b. Ali 9. Hz. Ali 10. Ebu Süveyd 11. Utbe b. Abd 12. Ebu’d-Derdâ’ 13. Meysere el-Fecr 14. Abdullah ibn Abbâs 15. İrbâd b. Sâriye 16. Ebu Leyla el-Ensârî 17. Kurre b. İyâs el-Müzenî 18. Abdullah ibn Ömer 19. Ebu Ümâme el-Bâhilî 20. Sâib b. Yezîd ve daha bir çokları * * * - “Resulullah (s.a.v), ailesinden birisiyle cinsel ilişkide bulunup cünüp olduğu halde tanyeri (fecr) zamanına erişip ardından da boy abdesti alır ve oruca başlardı”[9] Bu hadis, şu yollardan gelmiştir: 1. Hz. Aişe 2. Ümmü Seleme 3. Abdullah ibn Ömer Tahâvî (ö. (İbn Hacer’de) “Fethu’l-Bârî”de konu ile ilgili olarak aynen şöyle der: “Bu konudaki Hz. Aişe ile Ümmü Seleme Hadisi, gerçekten aynı manada, pek çok yollardan gelmiştir. Hatta İbn Abdilberr (ö. (Kastallânî’de) “İrşâdu’s-Sârî”de bu husus nakletmiştir. Zürkânî (ö. Ebu Hureyre’den gelen rivayet dışında bu konuda bir görüş ayrılığının olduğunu bilmiyorum. Bu da, Ebu Hureyre’nin ﴿ مَنْ أَصْبَحَ جُنُباً أَفْطَرَ ذَلِكَ الْيَوْم ﴾ “Kim cünup olarak sabahlarsa, o gün iftar etmiştir”[12] sözüdür. Ebu Hureyre’nin bu sözü hususunda oluşan görüş ayrılığını sona erdirmek için onun bu konudaki sözünü başka bir şekilde yorumlamak gerekmektedir. Allah izin verirse, ileri de bu konudan bahsedeceğiz.” (Zürkânî’nin sözü burada bitmektedir.) * * * - “Resulullah (s.a.v), oruçlu olduğu halde bile (hanımlarını) öperdi”[13] Bu hadis, şu yollardan gelmiştir: 1. Abdullah ibn Abbâs 2. Ümmü Seleme 3. Hafsa 4. Hz. Aişe Tahâvî (ö. Daha sonra Tahâvî, bu hadislerden bir çoğunu –özellikle de Hz. Aişe’den[14] gelen hadisi- senedleriyle birlikte nakletmiştir. Daha sonra da der ki: “Resulullah (s.a.v), oruçlu olduğu halde bile (hanımlarını) öptüğü şeklinde O’ndan gelen rivayetler, mütevatirdir. Bu da göstermektedir ki; öpme, oruçluya iftar ettirici (orucu bozdurucu nitelikte) değildir.”[15] * * * - “Kan alan da aldıran da, orucunu açmıştır.[16] Suyûtî (ö. 1. Sevbân 2. Şeddâd b. Evs 3. Râfi’ b. Hadîc 4. Hz. Ali 5. Üsâme b. Zeyd 6. Bilâl 7. Ma’kil b. Yesâr 8. Ebu Musa el-Eşârî 9. Ebu Hureyre 10. Hz. Aişe 11. Enes 12. Câbir b. Abdullah 13. Semure b. Cündub 14. Abdullah ibn Abbâs 15. Abdullah ibn Ömer Toplam: (Derim ki:) Bu hadis, şu yollardan da gelmiştir: a. Sevbân Hadisi. İmâm Ahmed (ö. Buhârî (ö. b. Râfi’ b. Hadîc Hadisi. Tirmizî (ö. (Bazı) Tirmizî nüshalarında, (Râfi’ b. Hadîc) hadisinin, sahih olduğuna dair ilave de vardır. Tirmizî derki: “İmam Ahmed’in (Râfi’ b. Hadîc Hadisi hakkında) şöyle söylediği anlatılmıştır: ‘Bu konuda rivayet edilen en sıhhatli hadis, Râfi’ b. Hadîc Hadisidir.’ Ali b. Abdullah’ın da bu konuda şöyle söylediği anlatılmıştır: ‘Bu konuda rivayet edilen en sıhhatli hadis, Sevbân Hadisi ile Şeddâd b. Evs Hadisidir.’” (Tirmizî’nin sözü burada bitmektedir.)[17] c. Râfi’ b. Hadîc Hadisi ile Şeddâd b. Evs Hadisinin; İbn Hibbân (ö. d. Ebu Musa el-Eş’arî Hadisi. Ali ibnü’l-Medînî (ö. Nesâî (ö. e. Ma’kil b. Yesâr Hadisi. Böylece Buhârî (ö. Bu konuda daha geniş bilgi için İbn Hacer (ö. Suyûtî (ö. (Münâvî’de) “Teysîr”de derki: “Bu hadisi, (Yine Münâvî) “Feyzu’l-Kadîr”de ise şöyle der: “Zehebî dedi ki: ‘Bu hadisi, İbn Abdilberr (ö. İbn Hazm (ö. İmam Şâfiî (ö. İmam Ahmed (ö. Fakat Cumhûr, İmam Ahmed’in görüşünün aksini belirtmiştir. * * * - “Resulullah (s.a.v) minbere çıkarken birinci basamakta durup: ‘Amin’ buyurdu. Sonra ikinci basamakta tekrar durup: ‘Amin’ buyurdu. Daha sonra üçüncü basamakta tekrar durup: ‘Amin’ buyurdu. Minberden indikten sonra Resulullah (s.a.v)’e, minbere çıkarken her basamakta niçin ‘Amin’ dediğinin sebebi soruldu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v): ‘Cebrail, (birinci basamağa çıktığımda) bana gelip: ‘Ramazan ayına erişip de bu ay sebebiyle affa uğramayan kimseye yazıklar olsun’ dedi. Ben de, ‘Amin’ dedim. İkinci basamağa çıktığımda: ‘Yanında ben(im adım) anılıp da bana Salavât getirmeyen kimseye yazıklar olsun’ dedi. Ben de, ‘Amin’ dedim. Üçüncü basamağa çıktığımda: ‘Yanında annesi ve babası yada ikisinden biri ihtiyarlığa erişip de Cennete giremeyen kimseye yazıklar olsun’ dedi. Ben de, ‘Amin’ dedim”[23] Bu hadisi, Hâkim (ö. 1. Ka’b b. Ucre” İbn Hibbân (ö. 2. İbn Hasen b. Mâlik ibnü’l-Huveyris babasından, o da atasından Yine İbn Hibbân (ö. Taberânî (ö. Yine Taberânî (ö. Taberânî (ö. Bezzâr (ö. Yine Bezzâr (ö. Buhârî (ö. * * * - “Yolculukta oruç tutma, iyilikten (=Allah’ı memnun edecek bir davranıştan) değildir”[24]
Suyûtî (ö. 1. Câbir b. Abdullah 2. Ka’b b. Âsım el-Eş’arî 3. Ebu Berze el-Eslemî 4. Abdullah ibn Abbâs 5. Abdullah ibn Ömer 6. Ammâr b. Yâsir 7. Ebu’d-Derdâ’ Toplam, (Derim ki:) Şeyh Abdurrauf el-Münâvî (ö. Bu konuda İmâm Ahmed (ö. ﴿ ليس من أم بر أم صيام في أم سفر ﴾ “Yolculukta oruç tutma, iyilikten (=Allah’ı memnun edecek bir davranıştan) değildir” (Hadiste geçen) bu lüğat, bazı Yemen halkına ait bir lüğattır. Onlar, normalde “elif” ( ا ) harfinden sonra gelen tanımlılık bildiren “lâm” ( ل ) harfini, “mîm” ( م ) harfine çevirip okuyorlar. Hz. Peygamber (s.a.v)’in, bu lüğatla, bu Eş’arî kabilesine mensup kimseye hitap etme olasılığı vardır; çünkü bu lüğat, (Yemen’deki) Eş’arî kabilesine ait bir lüğattır. Yine Eş’arî kabilesine ait kişinin, kendi lüğatında bulunan bu lüğatla konuşma olasılığı da vardır. Dolayısıyla da bu lüğat, Eş’arî kabilesine ait kişinin konuştuğu şeye yorumlanır. İbn Hacer (ö. Yine de doğruyu en iyi bilen Allah’tır. * * *
- “Kim Ramazan (orucunu) tutar ve Şevvâl (ayın)dan da altı gün (daha oruç tutup bunu) Ramazan orucuna eklerse, (o kimse,) yıl (boyunca) oruç tutmuş gibi olur”[25] Suyûtî (ö. 1. Ebu Eyyûb 2. Sevbân 3. Câbir b. Abdullah 4. Ebu Hureyre 5. Abdullah ibn Abbâs 6. Abdullah ibn Ömer 7. Gannâm 8. Berâ’ b. Âzib Toplam, - “Aşure günü tutulan oruç, (sadece geçen) yıla kefarettir. Arefe günü tutulan oruç ise, iki yıla (yani hem geçen ve hemde gelecek yıla) kefarettir”[26] Suyûtî (ö. 1. Ebu Katâde 2. Katâde ibnu’n-Nu’mân 3. Abdullah ibn Ömer 4. Ebu Saîd el-Hudrî 5. Hz. Aişe 6. Zeyd b. Erkam 7. Sehl b. Sa’d Toplam, * * * - “Teşrik günleri, yeme ve içme günleridir”[27] Suyûtî (ö. 1. Ka’b b. Mâlik 2. Nübeyşe el-Huzelî 3. Ukbe b. Âmir 4. Hz. Ali 5. Ümmü Mes’ud ibnü’l-Hakem ez-Zurakî 6. Abdullah b. Huzâfe es-Sehmî 7. Ümmü Fadl bintü’l-Hâris 8. Ebu Hureyre 9. Bişr b. Sühaym el-Gıfârî 10. Sa’d b. Ebi Vakkâs 11. Abdullah ibn Ömer 12. Büdey b. Verkâ’ 13. Abdullah ibn Abbâs 14. Ma’mer b. Abdullah el-Adevî 15. Hz. Ömer 16. Üsâme el-Huzelî Toplam, (Derim ki:) Bu hadis, şu yollardan da gelmiştir: 17. Hazma b. Amr el-Eslemî (Münâvî) “Teysîr”de, bu hadisin mütevatir olduğunu belirtmiştir. Yine (Münâvî) “Feyzu’l-Kadîr”de, Suyûtî (ö. Yine de doğruyu en iyi bilen Cenab-ı Allah’tır. [1] Oruç kelimesi, Farsçadaki “rûze” kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Arapçası, savm yada sıyâm’dır. Savm kelimesi, Arapça’da; “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek” anlamında kullanılır. Terim olarak ise; imsak vaktinden iftar vaktine kadar, bir amaç uğruna ve bilinçli olarak, yeme-içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak demektir. Oruç, Peygamberimizin hicretinden bir buçuk sene sonra Şaban ayının onuncu günü farz kılınmış olup İslam’ın beş şartından biridir. Orucun farz kılındığını bildiren ayetler, Bakara: [2] Burada bir hedefe işaret edilmiş ve bir vesile tayin edilmiştir. Hedef, gayet açık olup Ramazan ayının tamamında oruç tutulması, ondan bir güğn dahi olsa zayi edilmemesidir. Hilalin gözlerle gözlenmesi, o dönmede insanların geneli için yapılabilen kolay bir vesile olduğu için hadisi şerif onlara bunu tayin etmiştir. Çünkü örneğin, şayet astronomik hesap gibi başka bir vesile ile sorumlu kılsaydı, ümmet o zaman yazma ve hesap bilmeyen ümmi bir toplum olduğundan işleri çok zorlaşacaktı. Halbuki Allah, İslam ümmetine kolaylık istiyor, zorluk istemiyordu. Beşer ilminin, kendisini aya yükseltip ayın yüzeyine inmesini ve onun yüzeyinde dolaşmasını, onun taş ve topraklarından örnekler almasını mümkün kılacak kadar ileri bir seviyeye ulaşmış, İslam ümmeti içerisinde de uzay, jeoloji alanlarında uzman kişiler yetişmiş ve böylece hadisin hedefini daha iyi gerçekleştirmek için, ayın girişini tesbitte; hata, yanılma ve yalan olasılığından uzak başka bir vesile oluşmuşsa, o zaman hükmü, sadece hilalin görünmesi şeklindeki vesile üzerinde kalmanın bir anlamı kalmamaktadır. Bugün kameri ayların girip çıktığını ispat için kesin astronomik hesabı esas alıp onunla amel etmek, “kıyası evla” babından öncelikle kabul edilmesi gereken bir vesiledir. Rüyet gibi kendisinde şüphe ve ihtimal bulunan en basit bir vesileyi alıp amel etmeyi bize meşru kılan sünnet; kesin hesap astronomik hesap gibi, kastedileni gerçekleştirmede, orucun başlangıcı, bitimi ve kurbanı tayinde ümmeti şiddetli ihtilaftan çıkarıp dini konularda arzu edilen vahdeti sağlayabilecek daha yüksek, daha mükemmel ve daha uygun bir olan bir vesileyi reddetmez. Büyük hadis alimi Şeyh Ahmed Şakir, hükümde rüyete itibar edilmesinin bizzat hadiste belirtilen illetle illetlenmiş olmasına rağmen kameri ayların girişini astronomi hesabıyla ispat cihetine gitmiştir. Çünkü yalnızca rüyete itimat edilmesi durumu, nassda belirtilen bir illetle illetlenmiştir. O da, ümmetin yazma ve hesap bilmeyen ümmi bir ümmet oluşudur. Bu illet artık ortadan kalkmıştır. Bu sebeple ma’lul (=illetlin)inde kalkması gereklidir. Çünkü hüküm, varlığında da yokuluğunda da illetiyle beraber dönüp dolaşır. Ümmet, ümmiliğinde çıkıp da yazan ve hesap eden bir ümmet olunca, o zaman ümmilik illeti gider. Sabit olan yakine başvurmaları ve ayların ispatında sadece hesabı almaları vacip olur. Rüyete ise ancak, hesap ehlinden kendilerine sabit ve sahih haberlerin ulaşmadığı, insanların çöl veya köylerde bulunması gibi, hesabı bilmeleri zor olan veya hesap ile ilgili bilgiden uzak olduğu zamanlarda ve durumlarda müracaat etmeleri gerekir. Ayrıca astronomik hesaba itimat edilmesine, sünnet de işaret etmektedir. Çünkü havanın bulutlu yada kapalı olması halinde bilfiil hesaba başvurulması mahiyetinde “takdir edin” ifadesi kullanılmaktadır. Şafii fakihi Takıyuddin es-Sübkî “Fetvalar”ında, hesabın, rüyeti nefyetmesi halinde, hakimin, şahitlerin şahitliğini reddetmesi gerektiğini şöyle belirtmiştir: “Çünkü hesap, kesindir. Şahitlik ve haber ise zannidir. Zan ise, kesin olan bir delilin önüne geçmesi şöyle dursun, onunla çelişkili olduğu dahi söylenemez.” Bu konuda daha geniş bilgi için b.k.z: TDV İslam Ansiklopedisi, [3] Müslim, Siyam [4] Buhari, Savm [5] Taberânî, el-Kebir; Bezzâr [6] Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, [7] Alimleri sahur yemeğinin müstehab olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Bu konuda gelen hadisler, oruç tutanları, sahura teşvik etmektedir. Çünkü sahur yemeği, Hıristiyanların orucu ile Müslümanların orucunu birbirinden ayıran bir özelliğe sahiptir. Çünkü Hıristiyanlar, sahura kalkmazlar. Ayrıca bu konuda gelen hadisler, sahur yemeğini, tan yerine yakın bir zamana kadar geciktirilebileceğine teşvik vardır. İftar için acele etmek de, müstehabtır. Çünkü bir hadis de; “İnsanlar iftarı acele yapmaya devam ettikçe hayrda daimdirler” buyurulmaktadır. Bu hadisin anlamı; insanlar bu sünneti korumaya devam ettikleri sürece daima hayr işlemiş sayılırlar. İftarı geciktirirlerse, bu, onların fesada düşeceklerine bir alamettir” demektir. Çünkü iftarda acele davranmak, gün boyunca oruç tutan kimse için en uygun olanıdır. Oruç tutma ibadetine karşı daha dayanıklı olur. Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Savm [8] Resulullah (s.a.v), bazı hadislerde, sahura kalkmayı emretmektedir. Alimler, başka rivayetleri de göz önüne alarak bu emrin, vacip değil de mendubu ifade ettiğini söylerler. Çünkü Belağat’ta “emr” ifade eden bir kelime, Sahura kalkmak ve sahur yemeği yemek, oruç tutacak kimsenin, orucun başlama (=imsak) vakti olan fecirden önce bir şeyler yemesidir. Hadislerde “bir yudum su bile olsa” sahura kalkılması gerektiği ifade edilmektedir. Hatta hadiste sahur için vaad edilen “bereket”ten kasıt; ecr ve sevaptır. Sahurun verceği güçle oruç daha canlı, daha şevkli tutulur. Hz. Peygamber (s.a.v)’in sünnetine uyulmuş olunur, ehl-i kitaba muhalefet edilmiş olunur, seher vaktinin önemi kavranılmış olunur. Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Savm [9] Hadis, Resulullah (s.a.v)’in, ailesinden birisiyle cinsel ilişkide bulunup cünüp olduğu halde tanyeri zamanına erişip ardından da boy abdesti alıp oruca başladığını ifade etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v) asıl itibariyle daha öncede boy abdesti alabilirdi. Fakat Hz. Peygamber (s.a.v)’in tanyeri zamanında boy abdesti alması, bu işin caiz olduğunu bildirmek içindir. Cünüp olarak sabahlayan kimsenin oruçlu sayılıp sayılmayacağı meselesi, alimler arasında ihtilaflıdır. Bu konuda yedi görüş vardır. Ebu Hanife’ye göre; bu şekildeki bir oruç, ister farz olsun, ister nafile olsun, mutlak surette sahihtir. Cünüp olarak sabahlama, kasten, uyuma yada unutma şeklinde meydana gelmesi bir şeyi değiştirmez. Çünkü hadis, genel ve mutlaktır. Nevevî, cünüp olarak sabahlayan kimsenin orucunun sahih olduğunu, bu konuda alimler arasında ittifak bulunduğunu ve bu konudaki ihtilafların sonradan kalktığını ve hayızlı ile nifaslı kadınların da böyle olduğunu belirtmiştir. Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Savm [10] Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, [11] Muvatta, Siyam [12] Müslim, Siyam [13] Öpmenin orucu bozup bozmayacağı meselesi, alimler arasında tartışma konusu olmuştur. Bu konuyu rivayet eden alimler, Hz. Peygamber (s.a.v)’in oruçlu iken hanımlarını öptüğünü belirtmişlerdir. Yalnız Hz. Aişe’den gelen bir rivayette; Resulullah (s.a.v)’in, nefsine, herkesten daha fazla hakim olduğunu belirterek oruçlu iken öpmenin riskine dikkat çekmektedir. Alimler, rivayetlerdeki ihtiyati kayıtları da dikkate alarak meseleyi yumuşak bir üslupla hükme bağlamaya çalışmışlardır. Yine alimler, meninin gelmesine sebep olmadıkça orucu bozmayacağı hususunda ihtilaf etmezler. Bu konuda Resulullah (s.a.v)’e, öpmenin orucu bozup bozmayacağı sorulduğunda; “Abdest sırasında ağzını yıkaman orucu bozar mı?” (Ebu Dâvud, Savm Ebu Hanife’ye göre ise; oruçlu iken öpme genç insana mekruh olup yaşlıya caizdir. Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Müslim, Siyam [14] Buhârî, Savm [15] Tahâvî, a.g,e, [16] Bu hadise göre; kan aldıran da alan da orucunu açmış sayılmaktadır. Kan aldırmanın orucu bozmayacağı, başka rivayetlerde geçmektedir. Bu rivayetler ise, kaydettiğimiz bu hadisden daha sonra söylenmiştir. Hanefiler de bu doğrultuda hareket ederek kan aldırmanın orucu bozmayacağına hükmetmişlerdir. Kan aldırmakla orucunun bozulduğunu zanneden kimse, yer içerse gününe gün kaza eder. Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Savm [17] Tirmizî, Savm [18] Suyûtî, el-Câmi’, H. No: [19] Buhârî, Sayd [20] Nesh: Önce gelen bir hükmün, daha sonra gelen bir hükümle ortadan kalkmasına denir. Kaldırılan hükme, mensuh denilir. Kaldıran hükme de, nasih denir. [21] Tahâvî, a.g.e, [22] Kan alanında aldıranın da orucunun bozulduğunu belirten hadis, hicri [23] Hadis, üç meseleye temas etmektedir: Ramazan ayında rahmet kapıları açılır, cehennem kapıları kapatılır, şeytanlar zincire vurulur. Bu ay boyunca tutulan oruç, rıza ve rahmet deryasına dalmayı mümkün kılabilecek yeterli bir miktardır. Bunun için de; Ramazan ayı orucunu, Allah'ın farz kıldığına inanarak ve sevabını da Allah'tan umarak tutmak gerekmektedir. Ancak bu sayede geçmiş günahlar bağışlanır, mağfiret olunur. [24] Hadis; yolculuk sırasında tutulan oruç ile ilgilidir. Yolculuk sırasında oruç tutma, kişiye ağır gelir. Oruç tutayım derken canından olabilir yada bir rahatsızlık geçirebilir. Bunun yanı sıra kişi, oruç tutma gücüne de sahip olabilir. O halde yolculuk sırasında kendinde oruç tutma gücü bulan kimselerin oruç tutmaları azimet, bu dudmda olmayan kimselerin ise orucu yemeleri ruhsattır. Hanefilerin görüşü bu şekildedir. Çünkü Allah, kişiye, gücünün yetmeyeceği yükü de yüklemez. Dolayısıyla da her iki şekilde oruç tutma, sevabı gerektirir. Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Savm [25] Bugün Müslümanlar genel olarak iki çeşit takvim kullanmaktadırlar: Kameri takvimde aylar, Hadis; Ramazan orucundan sonra Şevval ayı içerisinde Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de her bir hayr amelinin on misliyle kabul edileceğini (En'âm: Bu orucu, Şevval ayının çeşitli günlerinde tutan yada Şevval ayının ortasında veya sonuna bırakan dahi peşi peşine tutmuş gibi sevaba nail olur. Hanefiler de, Ramazan bayramından sonra Ramazan orucuna Şevval'den Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Müslim, Siyam [26] "Aşure" kelimesi, sözlükte; "on" anlamına gelen "aşır" kelimesinden alınmştır. Bu konuda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Aşure orucu, Muharrem ayının Arafe günü tutulan oruç ise, kurban bayramından bir gün önce tutulan oruçtur. Arafe günü oruç tutmamayı ifade eden hadisler, hacılar içindir. Çünkü hacılar, o gün, dua ve hac amelleriyle uğraşmaktadır. Hacı olmayanlar için ise Arafe günü oruç tutmak, müstehabtır. Aşure günü orucu ile Arafe günü tutulan orucun, geçmiş yıla kefaret olması; küçük günahlar içindir. Arafe günü tutulan orucun, gelecek yıla da kefaret olması; kişinin, gelecek yıl içerisinde Allah'tan korkarak günah işlemekten kaçınmasıdır. Yalnız hadis, kişinin, bugünlerde tuttuğu oruç sebebiyle küçük günahlarının bağışlanabileceğini ifade etmektedir. Büyük günahların affı, tevbeye ve Allah'a bağlı bir durumdur. Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Müslim, Siyam [27] Hadis; teşrik günlerinde oruç tutmanın yasak edildiğini göstermektedir. Bugünlerde oruç tutma, mutlak surette caiz değildir. Teşrik günleri, Zilhicce ayının Bugünlerde hacılar, hem duayle ve hem de hac menasikleriyle uğraşmaktadırlar. Diğer insanlar ise, kurban bayramı nedeniyle kurbanlarını kesmekteler. Böyle günlerde bayram yapma yerine kendini bayramdan alıkoyma doğru değildir. Hanefiler, bu görüştedir. Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Müslim, Siyam |
633 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |