• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/ali.gulhan.58
  • https://www.twitter.com/ali69gulhan
ali gulhan

TEMİZLİKLE İLGİLİ HADİSLER

TEMİZLİK (TAHARET) BÖLÜMÜ

﴿ كِتَابُ الطَّهَارَةِ ﴾

-21 ﴿ دِبَاغُ الْأَدِيمِ طُهُورُهُ ﴾

“Derinin tabaklanması, onun temizlenmesidir”[1]

Bu hadis, bir rivayette ise şu şekilde gelmiştir: ﴿ أَيُّمَا إِهَابٍ دُبِغَ فَقَدْ طَهُرَ ﴾ “Hangi deri, tabaklanmışsa, temizlenmiş olur”[2]

Bir başka rivayette ise:  ﴿ إِذَا دُبِغَ الْاِهَابِ فَقَدْ طَهُرَ ﴾ “Deri, tabaklandığı za­man, temizlenmiş olur”[3]

Bir diğer rivayette ise: ﴿ دِبَاغُ الْأَدِيمِ ذَكَاتُهُ ﴾ “Derinin tabaklanması, onun temizlenmesidir”[4]

Bu hadisin, bundan başka (farklı) lafızları daha vardır. (Bu hadis, şu yollardan gelmiştir:)

1.        Abdullah ibn Abbâs[5]

2.        Muğîre[6]

3.        Enes[7]

4.        Seleme ibnu'l-Muhabbik[8]

5.       Hz. Aişe[9]

6.       Ebu Ümâme[10]

7.       Meymûne[11]

8.       Ümmü Seleme[12]

9.       Zeyneb bint Cahş

10.      Zeyd b. Sâbit

11.      Abdullah ibn Ömer

12.      Câbir

13.      Abdullah ibn Mes’ud[13]

14.      Sevde[14] ve daha bir çokları

Dârekutnî (ö. 385/995), bu hadisi, bir çok yollardan çeşitli lafızlarla sa­habeden rivayet edip sonra da şöyle der: “Bu hadislerin senedleri, sahihtir.”

Münâvî (ö. 1031/1622)’de “Teysîr”de belirttiğine göre; bu hadis, mütevatirdir.

Bu meselenin aslı, Tahâvî (ö. 321/933)’nin “Şerhu Meâni’l-Âsâr” adlı eserinde şöyle geçmektedir: “Resulullah (s.a.v)’den, ölmüş hayvanın derisini tabaklamak suretiyle temizlendiğini haber veren, manayı açıklayıcı, (geliş yolları) sahih ve mütevatir rivayetler gelmiştir.”

(Tahâvî, bu hadislerden bazısını senedleriyle birlikte nakledip daha sonra da devamla) şöyle der: “Ölmüş hayvanın derisini tabaklamak suretiyle temizlendiği hususundaki bu rivayetler, mütevatir olarak gelmiştir. Bu da, mananın, görünen yönüdür. Bu (rivayetler), bu rivayetlerin getirdiği (mana)nın aksini bize göstermeyen Abdullah b. Ukeym hadisinden[15] daha uygundur.”[16]

Fakat Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi anmamıştır.

-22 ﴿ إِنَّهُ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَرَّ بِقَبْرَيْنِ يُعَذَّبَانِ. فَقَالَ: إِنَّهُمَا لَيُعَذَّبَانِ وَمَا يُعَذَّبَانِ فِي كَبِيرٍ. أَمَّا أَحَدُهُمَا فَكَانَ لَا يَسْتَتِرُ مِنَ الْبَوْلِ ﴾

“Resulullah (s.a.v) bir gün iki kabre uğrayıp:

‘Bu ikisi azab çekiyorlar. Fakat azabları, büyük bir günah hu­susunda değil’ buyurdu. Sonra da:

‘Birisi, idrar sıçramasına karşı korunmazdı’ buyurdu”[17]

Bir rivayette ise ﴿ لاَ يَسْتَنْزِه ﴾ُ  “korunmazdı” ifadesi vardır.

Diğer bir rivayette ise ﴿ لاَ يَسْتَبْرِئُ ﴾ “uzaklaşmazdı” ifadesi vardır.

(Hadisin devamı şöyle:)

﴿ وَأَمَّا الْآخَرُ فَكَانَ يَمْشِي بِالنَّمِيمَةِ ﴾

“Diğeri ise söz getirip götürmede bulunurdu”

Başka bir rivayette ise bu ifadenin yerine ﴿ فَكَانَ يَأْكُلُ لُحُومَ النَّاسِ ﴾  “(Di­ğeri ise) insanların etlerini yiyordu” ifadesi vardır.

Bu hadis, sahih ve bir çok hadis kitabında, pek çok meşhur yollarla bir grup sahabeden gelmiştir. Bu sahabilerden bazısı şunlardır:

1.      Ebu Bekre[18]

2.      Hz. Aişe[19]

3.      Ebu Hureyre[20]

4.      Abdullah ibn Ömer[21]

5.      Enes[22]

6.      Ebu Ümâme[23]

7.     Abdullah ibn Abbâs[24]

8.     Ya’lâ b. Mürre[25]

9.     Câbir[26]

10.     Hz. Ali

Bu hadisin, mütevatir hadisler içerisinde sayılması, işte bundan dolayı­dır. Fakat şimdi bu hadisi, mütevatir hadisler içerisinde sayan kimse göre­memekteyim.

* * *

-23 ﴿ سُئِلَ عَنِ الْبَحْر.ِ فَقَالَ:  هُوَ الطَّهُورُ مَاؤُهُ الْحِلُّ مَيْتَتُهُ ﴾

“Hz. Peygamber (s.a.v)’e; deniz (suyunun temiz olup olmadığı) soruldu. O da şöyle buyurdu:

“Denizin suyu, (hem temiz ve hem de) temizleyici ve içinde öleni yemek, helaldir”[27]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.        Ebu Hureyre[28]

2.     Hz. Ali[29]

3.     Câbir b. Abdullah[30]

4.     Abdullah ibn Abbâs[31]

5.     Abdullah ibn Amr[32]

6.     Hz. Ebu Bekr es-Sıddîk[33]

7.     Enes[34]

8.     Abdullah ibn Ömer[35]

9.     Abdullah el-Müdlecî[36]

10.     el-Firâsî[37]

11.     Süleyman b. Musa[38] (mürsel olarak)

12.     Yahya b. Ebi Kesîr[39]

Toplam, 12 kişi.

(Derim ki:) Zürkânî (ö. 1122/1710) “Şerhu’l-Muvatta”da "Abdest almak için temizlenme” bab başlığında bu hadis ile ilgili olarak aynen şöyle der: “Bu hadis, İslam’ın temel esaslarından biridir; çünkü imamlar, bu hadisi, itirazsız bir şekilde kabul etmişlerdir. Fıkıhçılar da daha sonraki zamanlar da bu ha­disi,ülkeden ülkeye dolaştırmışlardır.

Bu hadisi; Mâlikî mezhebinin büyük imamları, İmam Şâfiî, İmam Ahmed, dört sünen sahibi, Dârekutnî, Beyhakî, Hâkim ve daha bir çokları, bir çok yoldan  rivayet etmiştir.

İbn Huzeyme, İbn Hibbân, İbn Mende ve daha bir çokları da, bu hadi­sin, sahih olduğunu söylemişlerdir.

Tirmizî de dedi ki: ‘Bu hadis, hasen-sahihtir.’

Buhârî’ye, bu hadisin sahih olup olmadığı meselesi soruldu. O da: -‘Bu, sahih bir hadistir’ diye cevap verdi.” (Zürkânî’nin sözü burada bitmektedir.)

* * *

 

-24 ﴿ لَا يَقْبَلُ اللَّهُ صَلَاةً بِغَيْرِ طُهُورٍ وَلَا صَدَقَةً وَلَا غُلُولَ ﴾

“Allah, temizlik yapılmadan (Abdestsiz, gusülsüz ve teyem­mümsüz hiçbir) namazı ve ganimet çalıntısı (maldan da hiçbir) sa­dakayı kabul etmez”

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.       Abdullah ibn Ömer[40]

2.       Üsâme b. Umeyr[41]

3.       Enes[42]

4.       Ebu Bekre[43]

5.       Zübeyr b. Avâm[44]

6.       Abdullah ibn Mes’ud[45]

7.       İmrân b. Husayn[46]

8.       Ebu Saîd el-Hudrî[47]

9.       Ebu Hureyre[48]

10.     Hasan b. Ali[49]

11.     Hasan[50] (el-Basrî’den mürsel olarak)

12.     Ebu Kılâbe[51]

13.     Hz. Ömer[52]

14.     Abdullah ibn Mes’ud[53] (mevkuf olarak)

Toplam, 14 kişi.

-25 ﴿ لاَ وُضُوءَ لِمَنْ لَمْ يَذْكُرِ اسْمَ اللهِ عَلَيْهِ ﴾

“(Abdest alırken) Allah’ın ismini anmayan (= besmele çekme­yen) kimsenin abdesti yoktur”

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.        Saîd b. Zeyd[54]

2.        Ebu Saîd el-Hudrî[55]

3.        Ebu Hureyre[56]

4.        Ebu Sebre[57]

5.        Sehl b. Sa’d[58]

6.        Hz. Aişe[59]

7.        Hz. Ali[60]

8.        Ümmü Sebre[61]

9.        Enes[62]

Toplam, 9 kişi.

(Derim ki:) Bu konuda rivayet edilen hadislerden birisi şöyledir:

﴿ مَنْ تَوَضَّأَ وَذَكَرَ اسْمَ اللّهِ عَلَيْهِ طَهُوراً لجَمِيعِ بَدَنِهِ وَمَنْ تَوَضَّأَ وَلَمْ يَذْكُرِ اسْمَ اللّهِ عَلَيْهِ كَانَ طَهُوراً لِأَعْضَاءِ الْوُضُوءِ ﴾

“Kim abdest alıp ardından da Allah’ın ismini anarsa, onun, bütün bedeni için bir temizlik olur. Kim de abdest alıp ardından da Allah’ın ismini anmazsa, bu abdest sadece onun abdest (alırken yıkadığı) organları için bir temizlik olur”

Bu hadisi, Dârekutnî (ö.385/995) ile Beyhakî (ö. 458/1066) rivayet et­miştir.

Ebu’ş-Şeyh (ö. 369/979)’de, bu hadisi, Ebu Hureyre yolundan zayıf bir senedle rivayet etmiştir.

Dârekutnî (ö.385/995) ile Beyhakî (ö. 458/1066), bu hadisin, Abdullah ibn Mes’ud yolundan zayıf olduğunu söylemişlerdir.

Yine Dârekutnî (ö.385/995) ile Beyhakî (ö. 458/1066), bu hadisin, ikinci defa Abdullah ibn Ömer yolundan zayıf olduğunu söylemiştir

Râfi’ (ö. 623/1225)'de, abdest alırken, besmele çekmenin vacip olmadı­ğına dair bu hadisi delil getirmiştir.

Ebu Ubeyd (ö. 224/839) ise “Kitabu’t-Tuhûr”da bu hadisi nakletmiştir.

Hafız İbn Hacer (ö. 852/1447)de “Tahrîcu Ehâdisi’r-Râfi’”de belirtti­ğine göre; asıl hadis, Ebu Hureyre yolundan gelen hadistir.

(Daha sonra İbn Hacer) derki: “Bu konuda Ebu Saîd el-Hudrî,

10. Saîd b. Zeyd, Hz. Aişe, Sehl b. Sa’d, Ebu Sebre, Ümmü Sebre, Hz. Ali ile Enes’ten de rivayetler gelmiştir.

Daha sonra İbn Hacer, bunların rivayet ettikleri hadisleri nakletmiş ve bu hadislerin geliş yolları ile bunların içerisinde zayıf yoldan gelen hadisleri de aktarmıştır.

Daha sonra İbn Hacer, sözünün sonuna doğru şöyle der: “Ortaya çıkan sonuç şu dur: (Şimdiye kadar naklettiğimiz) hadislerin toplamıyla, (hadisin) kuvvetli olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum ise, hadisin, bir aslının bulundu­ğunu göstermektedir.”

Ebu Bekr b. Ebi Şeybe (ö. 235/849)’de derki: “Hz. Peygamber (s.a.v)’in, bu hadisi söylediği sabittir.”

Bezzâr (ö. 292/904)’da derki: “Fakat bu hadis, açıklanıp manası da şöyle olmalıdır: ‘(Abdest alırken) Allah’ın ismini anmayan kimsenin abdestinin fazileti yoktur’ (denilir). Fakat ‘(abdest alırken) Allah’ın ismini an­mayan kimsenin abdesti olmaz’ denilemez.”

Nevevî (ö.676/1277)’de “Ezkâr”da derki: “(Abdest alırken) besmele çekme hususunda zayıf hadisler gelmiştir.”

İmam Ahmed (ö. 241/855)’in de şöyle söylediği sabittir: “Abdest alırken besmele çekme hususunda sabit (sağlam) bir hadisin bulunduğunu bilmiyorum.”

Hafız İbn Hacer (ö. 852/1447)’de “Tahrîcu Ehâdisi’r-Râfi’”de derki: “(Hadisin sabit olup olmadığı hususunda İmam Ahmed’in) bilgisinin olma­yışı, (hadisin) sabit olmadığı anlamına gelmez. Bunun bir derece altına (inil­diği zaman); (hadisin) sabit oluşu, sıhhatli olma olasılığını meydana getirir. (Hadisin) sabit olmamasından ise, zayıf bile olmadığı anlamı çıkmaz. Dolayı­sıyla da hüküm yok olmaz. Bunun bir derece altında; (hadisin) bir yoldan sabit olmayışı, sabitliğin, herkesten olmadığı anlamı çıkmaz.”

Daha sonra Hafız İbn Hacer, abdest alırken, besmele çekme hususunda gelen hadisleri naklettikten sonra şöyle der:

“Ebu’l-Feth el-Ya’merî dedi ki: ‘Abdest alırken, besmele çekme husu­sunda gelen hadisler; ya (mana bakımından) anlaşılır, (fakat rivayet bakımın­dan) sahih değildir yada (rivayet bakımından) sahih, (fakat mana bakımın­dan) anlaşılır değildir.’

İbnu’s-Salâh’da dedi ki: ‘Hasen hadisle sabit olan bir mesele, (bu ko­nuda gelen) hadislerin bir araya gelmesiyle de sabit olur.’ “(İbn Hacer’in sözü burada bitmektedir.)

Münzirî (ö. 656/1258)’de “Terğîb”de bu hadisi Ebu Hureyre yolu ile Saîd b. Zeyd yolundan naklettikten sonra şöyle der: “Bu hadislerin hiç birisi, bu konuda söylenen sözlerden zarar görebilecek nitelikte değildir.”

Daha sonra Münzirî derki: “Her ne kadar bu konuda söylenen sözler, bu hadislere zarar verebilecek nitelik de değilse bile, bu konuda hadisler gelmiş­tir; çünkü bu hadisler, geliş yollarının çok olması sebebiyle birbirini destekle­mekte ve kuvvet kazanmaktadır.”

Gördüğünüz gibi, Suyûtî (ö. 911/1505) –Allah ona rahmet eylesin- bu konuda aşırıya kaçıp hadisi, mütevatir hadisler içerisinde saymıştır. Yine de doğruyu en iyi bilen Allah’tır.

* * *

-26 ﴿ فِعْل السِّوَاكِ وَالْحَثّ عَلَيْهِ فِي الْوُضُوءِ وَغَيْرِهِ ﴾

“Abdest alırken yada bir başka durumda, misvak kullanma ve misvak kullanmayı teşvik etme”[63] ile ilgili hadisler

Abdest alırken yada bir başka durumda misvak kullanma ve misvak kullanma ile ilgili hadisler, sahabenin büyük bir kısmından rivayet edilmiştir:

1.  Huzeyfe[64]      

2.  Abdullah ibn Abbâs[65]             

3.  Fadl b. Abbâs                        

4.  Hz. Aişe[66]                                         

5.  Ebu Hureyre[67]                                  

6.  Ebu Eyyûb[68]  

7.  Ammâr b. Yâsir[69]                  

8.  Ümmü Seleme[70]                    

9.  Ebu’d-Derdâ’[71]                                 

10. Ebu Ümâme[72]                                   

11. Sehl b. Sa’d                           

12. Cübeyr b. Mut’im                   

13. Ebu’t-Tufeyl                          

14. Enes b. Mâlik[73]                      

15. Muttalib b. Abdullah                          

16. Ebu Saîd el-Hudrî [74]

17. Abdullah ibn Ömer

18. Câbir

19. Hz. Ali

20. Vâsile b. el-Eska’

21. Râfi’ b. Hadîc

22. Âmir b. Rebîa

23. Abdullah ibn Amr

24. Abbâs

25. Ebu Musa el-Eş’arî

26. Abdullah ibn Mes’ud

27. Ebu Hayre es-Sabbâhî

28. Muâz b. Cebel

29. Zeyd b. Hâlid el-Cühenî

30. Mihrâz

31. Temâm ibn Abbâs ve daha bir çokları

Bu hadisi; İmam Mâlik (ö. 179/795) “Muvatta”da Ma’n b. İsa ile bir çoğu yolundan yaptığı rivayette, İmam Şâfiî (ö. 204/819) ise “Müsned”de, Beyhakî (ö. 458/1066)’de “Sünen” adlı eserinde ve daha bir çokları, Ebu Hureyre yolundan merfu’ olarak şöyle rivayet etmiştir:

﴿ لَوْلاَ أَنْ أَشُقَّ عَلَى أُمَّتِي لَأَمَرْتُهُمْ بِالسِّوَاكِ مَعَ كُلِّ وُضُوءٍ ﴾

“Ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım, her abdest almada, onlara, misvak kullanmalarını emrederdim”

Münzirî (ö. 656/1258), Ebu Hureyre yolundan gelen bu hadisi, İmam Ahmed ile İbn Huzeyme’nin “Sahîh” adlı kitabına dayandırmıştır.

İbn Hibbân (ö. 354/965)’da “Sahîh” adlı eserinde, bu hadisi, şu lafızla rivayet etmiştir:

﴿ مَعَ الْوُضُوءِ عِنْدَ كُلِّ صَلاَةٍ ﴾

“Her namaz için abdest almalarını…”

(Suyûtî’de) “Câmi”de,[75] (Ebu Hureyre yolundan gelen) bu hadisin, bir lafzını, İmam Ahmed ile Nesâî’ye (şu lafızla) dayandırmıştır:

﴿ لَوْلاَ أَنْ أَشُقَّ عَلَى أُمَّتِي لَأَمَرْتُهُمْ عِنْدَ كُلِّ صَلاَةٍ بِوُضُوءٍ وَمَعَ كُلِّ وُضُوء بِسِوَاكٍ ﴾

“Ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım, her namaz için abdest al­malarını ve her abdest alırken de misvak kullanmalarını onlara emreder­dim”

(“Câmi”nin şarihi Münâvî’de) “Teysîr”de derki: “Bu hadisin senedi, sa­hihtir.”

Münzirî (ö. 656/1258)’de, bu hadisi, bu lafızla İmam Ahmed’e dayan­dırdıktan sonra, bu hadisin, hasen senedle rivayet edildiğini söylemiştir.

Suyûtî (ö. 911/1505) “Câmi”de,[76]  bu hadisi, Ebu Hureyre yolundan Hâ­kim’in “Müstedrek” adlı eseri ile Beyhakî’nin “Sünen” adlı eserine (şu lafızla) dayandırmıştır:

﴿ لَوْلاَ أَنْ أَشُقَّ عَلَى أُمَّتِي لَفَرَضْتُ عَلَيْهِمْ السِّوَاكَ مَعَ الْوُضُوءِ وَلَأَخَّرْتُ صَلاَةَ الْعِشَاءِ الأَخِيرَةِ إِلَى نِصْفِ الَّليْلِ ﴾

“Ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım, her abdest almalarında, misvak kullanmalarını, onlara, farz kılardım. Yatsı namazını da, gecenin son üçte birine (1/3) kadar ertelerdim.”

 (Münâvî’de) “Teysîr”de derki: “Bu hadisin senedi, sahihtir. Nevevî ‘de, İbnu’s-Salâh gibi, bu hadisin, münker bir hadis olduğunu söylemişler ve bu hadisin kusurlu yönlerini söylemişlerdir.”

Zürkânî (ö. 1122/1710)’de “Şerhu’l-Muvatta”da derki: “Hâkim dedi ki: ‘Bu hadis,  Buhârî ile Müslim’in şartlarına göre, sahihtir. Bunun bir illeti (sa­kıncalı yönü) yoktur.’”

(Zürkânî’nin sözü burada bitmektedir.)

(İmam Mâlik) “Muvatta”da, bu hadisi, Ebu Hureyre’den[77] mevkuf ola­rak şöyle rivayet etmiştir:

﴿ لَوْلاَ أَنْ يَشُقَّ عَلَى أُمَّتِهِ لَأَمَرَهُمْ بِالسِّوَاكِ مَعَ كُلِّ وُضُوءٍ ﴾

“Resulullah (s.a.v), ümmetine zorluk vereceğinden korkmasaydı, her abdest alışlarında, onlara, misvak kullanmalarını emrederdi”

Taberânî (ö. 360/970)’de, ”Evsat”da, bu hadisi, (belli) bir senedle riva­yet etmiştir.

 Münzirî (ö. 656/1258)’de derki: “Bu hadis, Hz. Ali’den merfu’ olarak ilk lafzıyla hasendir.”

İbn Hibbân (ö. 354/965)’da, “Sahîh” adlı eserinde, bu hadisi, Hz. Aişe’den merfu’ olarak şöyle rivayet etmiştir:

﴿ لَوْلاَ أَنْ أَشُقَّ عَلَى أُمَّتِي لَأَمَرْتُهُمْ بِالسِّوَاكِ مَعَ الْوُضُوءِ عِنْدَ كُلِّ صَلاَةٍ ﴾

“Ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım, her namaz için abdest alır­ken, onlara, misvak kullanmalarını emrederdim”

İbn Ebi Şeybe (ö. 235/849)’de, (bu hadisi,) Hassân ibn Atiyye’den merfu’ olarak şöyle rivayet etmiştir:

﴿ اَلَْوُضُوءُ شَطْرُ الإِيمَانِ وَالسِّوَاكُ شَطْرُ الْوُضُوءِ ﴾

“Abdest, imanın yarısıdır. Misvak da, abdestin yarısıdır”

Bu konuda daha geniş bilgi için Hafız İbn Hacer (ö. 852/1447)’in, “Tahrîcu Ehâdisi Şerhi’l-Kebîr li’r-Râfiî” adlı eserinin, ‘Misvak Kullanma Bab’ına başvurabilirsiniz.

(Yine bu konu ile ilgili olarak) Suyûtî (ö. 911/1505)’nin ”Dürrü’l-Men­sûr” adlı tefsirinde  ﴿ وَإِذِ ابْتَلَى إِبْرَاهِيمَ رَبِّهِ بِكَلِمَاتٍ فَأَتَمَّهُنَّ ﴾ “Bir zamanlar Rabbi, İbrahim’i, bir takım kelimelerle sınamıştı da, İbrahim, bunları tam olarak yerine getirmişti.” (Bakara: 2/124) ayetinin açıklamasına bakabilirsi­niz.

* * *

-27 ﴿ صِفَة الْوُضُوءِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ﴾

“Hz. Peygamber (s.a.v)’in abdest alış şekli” ile ilgili hadisler

 

Hz. Peygamber (s.a.v)’in abdest alış şeklini anlatan hadislerin hepsin de, “ağza su alma” (=mazmaza) ile “burna su çekme” (=istinşak) geçmektedir.

Yine bu hadislerin bir çoğunda, ilk önce, üçer defa elleri yıkama geç­mektedir.

Zeylaî (ö. 762/1360) “Tahrîcu Ehâdisi’l-Hidâye”de Hz. Peygamber (s.a.v)’in abdest alış şekli ile ilgili hadislerin 20 kişiden rivayet edildiğini aynen şöyle anlatmaktadır:

“Derim ki: Hadis alimleri, Hz. Peygamber (s.a.v)’in abdest alış şeklini 20 sahabeden rivayet etmişlerdir. (Bunlar, şunlardır:)

1.     Abdullah b. Zeyd b. Âsım[78]

2.      Hz. Osman[79]

3.     Abdullah ibn Abbâs[80]

4.     Muğîre b. Şu’be[81]

5.     Hz. Ali[82]

6.     Mikdam b. Ma’dikerb[83]

7.     Rebî’ bint. Muavviz[84]

8.     Ebu Mâlik el-Eş’arî[85]

9.     Ebu Hureyre[86]

10.     Ebu Bekre[87]

11.     Vâil b. Hucr[88]

12.     Nüfeyr b. Cübeyr el-Kindî[89]

13.     Ebu Ümâme[90]

14.     Hz. Aişe[91]

15.     Enes[92]

16.     Ka’b ibn Amr el-Yâmî[93]

17.     Ebu Eyyûb el-Ensârî[94]

18.     Abdullah ibn Ebi Evfâ[95]


 

19.     Berâ b. Âzib[96]

20.     Ebu Kâhil[97]

Bunlar, (rivayet ettikleri) hadislerin hepsinin içerisinde, “ağza su alma” (=mazmaza) ile “burna su çekmeyi” (=istinşak) anmışlardır.” (Zeylaî’nin sözü burada bitmektedir.)

Bu konuda daha geniş bilgi için Zeylaî’nin bu kitabına bakabilirsiniz.

Zeylaî, hem bu hadisleri ve hem de bu hadislerin tahriclerini belirtmiştir. Ayrıca bu hadislerin tahrici meselesinde ilavelerde bulunmuştur.

21.     Abdullah b. Üneys[98]

Bu hadis ise, Taberânî (ö. 360/970)’nin “Mu’cemu’l-Evsat” adlı ese­rinde geçmektedir.

İbn Hacer (ö. 852/1447) ise “Tahrîcu Ehâsisi’l-Hidâye”de, Zeylaî’nin, Hz. Peygamber (s.a.v)’in abdest alış şekli ile ilgili hadisler hususunda söyle­miş olduğu sözü özetlemiştir. Gerekli bilgi için İbn Hacer’in bu kitabına baka­bilirsiniz.

İbnü’l-Hümâm (ö. 861/1457)’ın “Fethü’l-Kadîr” adlı eserinde Hz. Pey­gamber (s.a.v)’in abdest alış şeklini, fiil ve söz yönünden anlatanların hepsi, 22 kişidir. İbnü’l-Hümâm, daha önce ismi geçen sahabilerin hepsini de an­mıştır. Ayrıca

22. Amr b. Şuayb, babasından, o da atasından –bu da, Abdullah İbn Amr b.el-Âs’tır-[99] yaptığı rivayeti de ilave etmiştir.

Daha geniş bilgi için bu kitaba başvurabilirsiniz.

* * *

-27 ﴿ إِنَّهُ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يُحَلِّلُ لِحْيَتَهُ ﴾

“Hz. Peygamber (s.a.v) -abdest alırken- sakalının arasına suyu iyice geçirirdi”

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.     Enes b. Mâlik[100]

2.     Hz. Osman[101]

3.     Hz. Ali[102]

4.     Ammâr b. Yâsir[103]

5.     Ebu Eyyûb el-Ensârî[104]

6.     Hz. Aişe[105]

7.     Abdullah ibn Ebi Evfâ[106]

8.     Abdullah ibn Abbâs[107]

9.     Abdullah in Ömer[108]

10.     Ebu Ümâme[109]

11.     Ebu’d-Derdâ’

12.     Ümmü Seleme[110]

13.     Câbir b. Abdullah[111]

14.     Cerîr[112]

15.     Cübeyr b. Nüfeyr[113] (mürsel olarak)

Toplam, 15 kişi.

(Derim ki:) İbn Hacer (ö. 852/1447) “Tahrîcu Ehâdisi Şerhi’l-Kebîr li’r-Râfi’”de, bu hadisi, Hz. Osman yolundan ankledip sonra da der ki: “Hâkim, bu hadisin şahitlerini; Enes, Aişe, Ali ile Ammâr’dan getirmiştir.

Derim ki: Yine bu konudaki hadis; Ümmü Seleme, Ebu Eyyûb el-Ensârî, Ebu Ümâme, Abdullah in Ömer, Câbir b. Abdullah, Cerîr, Abdullah ibn Ebi Evfâ, Abdullah ibn Abbâs, Abdullah ibn Akbere ile Ebu’d-Derdâ’dan da riva­yet edilmiştir.

(Daha sonra İbn Hacer, bunlardan gelen hadisleri nakledip devamla da) der ki: Bu konudaki mürsel hadisi, Saîd b. Mansûr; Velîd’den, o da Saîd b. Sinân’dan, o da Ebi’z-Zâhiriyye’den, o da Cübeyr b. Nüfeyr’den şöyle riva­yet etmiştir:

﴿ كَانَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا تَوَضَّأَ خَلَّلَ أَصَابِعَهُ وَلِحْيَتَهُ وَكُلُّ أَصْحَابِهِ إِذَا تَوَضَّئُوا خَلَّلُوا لُِحَاهُمْ ﴾

“Resulullah (s.a.v), abdest aldığı zaman, parmaklarının ve sakalının arasına suyu iyice geçirirdi. Onun bütün sahabileri de, abdest aldıkla­rında, sakallarının arasına suyu iyice geçirirlerdi.” (İbn Hacer’in sözü bu­rada bitmektedir.)

Bazıları da, Suyûtî (ö. 911/1505)’nin, (“el-Ezhâr” da) ismini andıklarına şunu da ilave etmişlerdir:

16.  Abdullah b. Akbere

Zeylaî (ö. 762/1360), “Tahrîcu Ehâdisi’l-Hidâye” adlı eserinde, bun­lara, şunları da eklemiştir:

17.     Ka’b b. Amr el-Yâmî

18. Ebu Bekre

Böylece (hadisi rivayet edenlerin) sayısı, 18’e ulaşmış olmaktadır.

* * *

-28 ﴿ اَلْأُذُنَانِ مِنَ الرَّأْسِ ﴾

“Kulaklar, baş(ın meshine dahil)dir”[114]

Kulaklar için ayrıca su almaya ihtiyaç olmayıp mesh edilirler, ayrıca yı­kanmazlar demektir.

Tirmizî (ö.279/892), bu hadisi şu yoldan getirmiştir:

1.      Ebu Ümâme[115]

İbn Hacer (ö. 852/1447) “Tahrîcu Ehâdisi’l-Hidâye”de derki: “Bu ko­nuda bu hadis,şu yollardan da gelmiştir:

2.     Abdullah ibn Zeyd[116]

3.     Abdullah ibn Abbâs[117]

4.     Ebu Hureyre[118]

5.     Ebu Musa el-Eş’arî[119]

6.     Abdullah ibn Ömer[120]

7.     Enes[121]

8.     Hz. Aişe” (İbn Hacer’in sözü burada bitmektedir.)

Bazıları, bunlara, şunları da ilave etmişlerdir:

9.     Câbir b. Abdullah

10.     Semure b. Cündub

11.     Süleyman b. Musa (mürsel olarak)

Tirmizî (ö.279/892), “Ebu Ümâme Hadisi” hakkında derki: “Bu hadisin senedi,  o kadar sağlam değildir.”

İbn Dakîk el-Îd (ö. 702/1302) “İmâm”da derki: “Bize göre, bu hadis, hasendie.”

Zeylaî (ö. 762/1360)’de “Tahrîcu Ehâdisi’l-Hidâye”de Abdullah ibn Zeyd Hadisi hakkında derki: “Bu hadis, (senedi) muttasıl olma ve ravileri sika olma bakımından bu konuda senedi en ideal olanıdır.”

Bir çok hadisçi derki: “Bu hadisin, Süveyd b. Saîd yolundan geleni ha­riç, (diğer yollardan gelenlerin) herhangi bir illetli yönü yoktur.”

Müslim (ö. 261/875) ise Süveyd b. Saîd yolundan hadis rivayet etmiştir.

Beyhakî (ö. 458/1066)’nin bu konudaki sözü ise şöyledir: “Bu konudaki, tartışma birbirine karışmıştır.”

İbnü’l-Kattân (ö. 189/813), Abdullah ibn Abbâs Hadisi hakkında derki: “Bu hadisin senedi, sahihtir. Ravileri de, sikadır.”

Dârekutnî (ö. 385/995) isebu hadisin, karışıklık sebebiyle illetli olduğunu söylemiştir; çünkü İbn Cüreyc, bu hadisi, dönüp dolaştırıp bir defasında Atâ’ yoluyla Abdullah ibn Abbâs’tan ve diğer bir defasında ise Süleyman b. Musa yoluyla Hz. Peygamber (s.a.v)’den mürsel olarak rivayet etmiştir.

Bir çok hadisçi de derki: “Bu durum, hadisin değerini zedelememekte­dir; çünkü İbn Cüreyc’in, bu hadisi, birinci ve ikinci bir şekilde işitmiş olma­sını engel teşkil etmemektedir.

Bununla birlikte İbn Hazm (ö. 456/1063)’ın, “Bu hadisin bütün senedleri, zayıftır” sözü; Abdülhakk’ın, “Bu hadisin senedlerinden hiç birisi sahih değildir” sözü ile Beyhakî (ö. 458/1066)’nin “Hilâfiyât” adlı eserinde, “Bu hadis, bir çok senedlerle  rivayet edilmiş olup bunların senedleri, illetli­dir” sözü, (az önce bu hadis ile ilgili yukarıda geçen görüşleri) reddetmekte­dir.

Bu konuda daha geniş bilgi için Şeyh Abdurrauf el-Münâ
vî (ö. 1031/1622)’nin “Feyzu’l-Kadîr” ile Kemâl ibnü’l-Hümâm (ö. 861/1457)’ın “Fethü’l-Kadîr” adlı eserine bakabilirsiniz.

Her ne kadar bu hadisi, şimdi, mütevatir hadisler içerisinde sayanlar bulunmasada, mütevatir hadisler içerisinde sayılması olasılığından ötürü, bu hadisi, burada getirdim.

Ayrıca Tahâvî (ö. 321/933)’nin, “Şerhu Meâni’l-Âsâr” adlı eserinde, bu konu ile ilgili  ﴿ أَنَّ الْأُذُنَيْنِ مِنَ الرَّأْسِ يَمْسَحُ مُقَدَّمَهُمَا وَمُؤَخَّرَهُمَا مَعَ الرَّأْسِ ﴾ “Kulak­lar, baştandır. (Çünkü Peygamber,) başın önünden başlayıp gerisine doğru ellerini götürüp iki kulağını da mesh ediyor” hadisi ile bunun, Hz. Pey­gamber (s.a.v)’in eyleminden olduğunu gösteren hadisleri naklettikten sonra şöyle söylediğini gördüm:

“Ebu Ca’fer dedi ki: Bu hadisler; başın önünden başlayıp kulakların ar­kasına doğru elleri götürmek suretiyle iki kulağı mesh etmenin hükmünü be­lirtmektedir. Bununla ilgili rivayetler, tevatürdür. Bunun aksini gösteren riva­yetler ise tevatür değildir.”

* * *


 

-29 ﴿ وَيْلٌ لِلْأَعْقَابِ مِنَ النَّارِ ﴾

“Ökçelerin, ateşte vay haline!”[122]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollrdan getirmiştir:

1.     Abdullah ibn Amr[123]

2.     Ebu Hureyre[124]

3.     Hz. Aişe[125]

4.     Câbir b. Abdullah[126]

5.     Abdullah b. Hâris b. Cüz’ ez-Zebîdî[127]

6.     Muaykib[128]

7.     Ebu Ümâme el-Bâhilî[129]

8.     Ebu Ümâme’nin kardeşi[130]

9.     Ebu Zerr[131]

Toplam, 9 kişi.

(Derim ki:) Yine bu hadis, şu yollardan da gelmiştir:

10.     Hâlid b. Velîd[132]

11.     Amr ibnu'l-Âs[133]

12.     Yezîd b. Ebi Süfyân[134]

13.     Şurahbil b. Hasene[135]

Şeyh Abdurrauf el-Münâvî (ö. 1031/1622) “Şerhu Câmii’s-Sağîr”de ve (Muhibbullah ibn Abdişşekür’de) “Müsellemetu’s-Sübût fi’l-Usûl” adlı kita­bın şarihi, bu hadisin, mütevatir olduğunu söylemiştir.

Devamla derki: Bu hadisi, adaletli oldukları kesin bilinen 12 sahabi riva­yet etmiştir. Bunların çoğu, Rıdvan Bey’atına katılan sahabilerdir.”

İbn Abdilberr (ö. 463/1071)’de derki: “Bu hadis, bir grup sahabeden gelmiştir. Bu hadislerin sened yönünden en sıhhatli olanı, 3 tanedir. Bunlar, 1. Ebu Hureyre,[136] 2. Abdullah ibn Amr,[137] 3. Abdullah b. Hâris b. Cüz’ ez-Zebîdî.[138]

Ayrıca Hz. Aişe’den gelen bir hadis daha vardır. Fakat bu hadis, Medine (‘ye doğru yola çıkmışken) söylenmiş olup hasendir.”

İbn Abdilberr’in sözünde geçen ilk hadis, Buhârî ile Müslim’in Sa­hîh’lerinde geçmektedir. Üçüncü hadis ise; İmam Ahmed, Dârekutnî, Taberânî ile Hâkim’in yanında şu lafızla gelmiştir:

﴿ وَيْلٌ لِلْأَعْقَابِ وَبُطُونِ الْأَقْدَامِ مِنَ النَّارِ ﴾

“Ökçelerin ve ayak çukurlarının, ateşteki vay haline!”

(Münâvî’nin) “Teysîr” adlı eserinde de geçtiği üzere, bu hadisin senedi, sahihtir.

Dördüncüsü ise, Hz. Aişe Hadisi[139] olup bu da, Muvatta ile Müslim’de geçmektedir.

* * *

-30 ﴿ غُسْل الرِّجْلَيْنِ ﴾

“Abdest alırken ayakları yıkama” ile ilgili hadisler

Hz. Peygamber (s.a.v)’in abdest alış şeklini anlatanlar, (abdest alırken ayakları yıkanılacağı hususunda) anlaşma sağlamışlardır. Bunların isimleri, daha önce Hz. Peygamber (s.a.v)’in abdest alış şekli ile ilgili bahiste geçmişti. Ayrıca bunlara, şunlarda ilave edilebilir:

23.      Hz. Ömer[140] 

24.      Abdullah ibn Ömer[141]           

25.     Übey b. Ka’b[142]                                           

26.     Muâviye        [143]                                          

27.     Muâz b. Cebel[144]                              

28.     Ebu Râfi’[145]

29.     Câbir b. Abdullah[146]

30.     Temîm b. Gaziyye el-Ensârî[147]

31.     Ebu’d-Derdâ’[148]

32.     Ümmü Seleme[149]

33.     Ammâr b. Yasîr[150]

34.      Zeyd b. Sâbit

Kemal ibnü’l-Hümâm (ö. 861/1456) “Tahrîr” adlı eserinde anlattığına göre; abdest alma sırasında ayakları yıkama ilgili hadisler, Hz. Peygamber (s.a.v)’den, mütevatir olarak gelmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v)’in abdest alış şeklini anlatanlar, (abdest alırken ayakları yıkanılacağı hususunda) anlaşma sağlamışlardır. Bunu anlatanların sayısı, 30’a ulaşmıştır.

  “Tahrîr”in şarihi[151] İbn Emîrü’l- Hâcc (ö. 879/1474)’da derki: “Aksine Hz. Peygamber (s.a.v)’in abdest alırken ayakları yıkadığı hususunu anlatanla­rın sayısı, 30’u geçmektedir.. Musannifin, bu meseleyi anlatanların 22 kişi olduğu ile ilgili söylediği söze uydum. Bunların bir kısmı, (Musannifin) “Fethü’l-Kadîr” adlı eserinde bulunmaktadır.”

Daha sonra İbn Emîr, bunların isimlerini belirtmiş ve bunların rivayet et­tikleri hadisleri tahric edenleri de kaydetmiştir.

(Devamla da) derki: “Bu hadisi rivayet eden 22 kişiye ek olarak, -yuka­rıda da geçtiği üzere- 12 kişi daha ilave edilmiştir.”

(Yine sözüne devamla) derki: “Böylece  bu hadisi rivayet edenlerin top­lam sayısı, 34’e ulaşmış olmaktadır. Araştırma yapan kimse, bu konuda daha fazla bilgiler bulabilir.” (İbn Emîrü’l- Hâcc’ın sözü burada bitmektedir.)

Bu konuda daha geniş bilgi için İbn Emîrü’l- Hâcc’ın, bu kitabının, üçüncü cüz’ünün baş taraflarına bakabilirsiniz.

Sehâvî (ö. 902/1496) “Fethu’l-Muğîs” adlı eserinde abdest alırken ayakları yıkama ile ilgili Hz. Peygamber (s.a.v)’den rivayet olunan hadisleri naklettikten sonra Şeyh Ebu İshâk eş-Şîrâzî’nin şöyle söylediğini belirtir:

“Bu hadislerin, ‘ahad haberler’ olduğu söylenemez; çünkü rivayet olu­nan bu hadisler, bir araya getirildiğinde, ‘manevî tevatürü’ oluşturmaktadır.”

(Sehâvî sözüne devamla) derki: “Yine aynı şekilde bir çok kimse; Hz. Ali’nin kahramanlığı, Hâtem et-Tâî’nin cömertliği ve Deccâl’in gelişini anlatan haberler gibi, bunu da, ‘manevî tevatür’ içerisinde saymıştır.” (Sehâvî’nin sözü burada bitmektedir.)

(Şeyh Muhibbullah b. Abduşşekur’un) “Müsellemetu’s-Sübût” adlı ese­rinde geçtiği üzere; İbnü’l-Cevzî derki: “Mütevatir hadisler, pek çok olup epey bir yekuna ulaşmıştır.”

Daha sonra İbnü’l-Cevzî, bu mütevatir hadisler içerisinde, “Abdest alır­ken ayakları yıkama ile ilgili hadisi” de saymıştır.

(Buhârî şarihi Kastallânî’de) “İrşâdu’s-Sârî”de, ‘Kitabu’l-Vudû’ (=Abdest Bölümü’)nün ‘Bâbu Gusli’r-Ricleyn’ (=Ayakları Yıkama Bab’ın)da şöyle der:

“Hz. Peygamber (s.a.v)’in abdest alış şekli içerisinde, ayaklarını yıkadığı hususunda ondan gelen haberler, tevatürdür. Zaten ayakları yıkama, Allah’ın emridir.[152] Yine ayakları yıkamanın Allah’ın emri olduğu meselesi, İbn Huzeyme’den rivayet olunan Amr b. Abese hadisinde şöyle geçmektedir:

﴿ ثُمَّ يَغْسِلُ قَدَمَيْهِ كَمَا أَمَرَهُ اللّهُ تَعَالَى ﴾

“Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v), Yüce Allah’ın emrettiği gibi, ayakla­rını yıkıyordu”

Hz. Peygamber (s.a.v)’in, ayaklarını mesh ettiğine dair Hz. Ali, Abdullah ibn Abbâs ile Enes’ten gelen rivayete gelince, Hz. Peygamber (s.a.v)’in, bun­dan geri döndüğü, yine bu sahabilerden gelmiştir.” (Kastallânî’nin sözü bu­rada bitmektedir.)

Zürkânî (ö. 1122/1710)’nin “Şerhu’l-Muvatta” adlı eserinin ‘Kitabu’t-Tahâret’ (=Temizlik Bölümü’n)de, bunun bir benzeri geçmektedir.  

Hafız İbn Hacer (ö. 852/1447)’in “Fethu’l-Bârî” adlı eserinde bu konun aslı aynen şöyle geçmektedir: “Hz. Peygamber (s.a.v)’in abdest alış şekli içeri­sinde, ayaklarını yıkadığı hususunda yine O’ndan gelen haberler, tevatürdür. Zaten ayakları yıkama meselesi, Allah’ın açık bir emridir; çünkü ayakları yı­kamanın Allah’ın emri olduğu meselesi, İbn Huzeyme ile bir çok kimsenin, ‘Abdest Almanın Fazilet’ (Fadlu’l-Vüdû’) bahsinde, uzunca bir şekilde Amr b. Abese’den rivayet ettiği hadis şu şekilde geçmektedir:

﴿ ثُمَّ يَغْسِلُ قَدَمَيْهِ كَمَا أَمَرَهُ اللّهُ ﴾

“Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v), Yüce Allah’ın emrettiği gibi, ayakla­rını yıkıyordu”

Hz. Peygamber (s.a.v)’in, ayaklarını mesh ettiği meselesi, Hz. Ali, Ab­dullah ibn Abbâs ile Enes dışında hiçbir sahabeden gelmemiştir. Fakat Hz. Peygamber (s.a.v)’in, (sonradan) ayakları mesh etme meselesinden geri dön­düğü, yine bu sahabilerden gelmiştir.”

Abdurrahman ibn Ebi Leylâ’da dedi ki: ‘Resulullah (s.a.v)’in sahabileri, abdest alırken ayakların yıkanılacağı hususunda icma’ etmiştir.’ (Bu rivayeti, Saîd b. Mansûr rivayet etmiştir.)

Tahâvî ile İbn Hazm’da, abdest alırken ayakları mesh etmenin mensuh olduğunu iddia etmiştir.” (İbn Hacer’in sözü burada bitmektedir.)

“Tahkîku’l-Mübânî ve Kifayetü’t-Tâlibi’r-Rabbânî”de "Abdest Alırken Ayakları Yıkama" ile ilgili bahisde aynen şöyle denilir:

“Müfhim” adlı eserin sahibi Kurtubî (dedi ki:) “(Ayakların yıkanılması mı? Yoksa mesh edilmesi mi gerektiği hususunda şöyle) denilmesi gerekir: Yüce Allah’ın buyruğunda geçen[153] ﴿ وَأَرْجُلِكُمْ ﴾ “Ayaklarınız” kelimesinin bir önceki ﴿ بِرُؤُسِكُمْ ﴾ “Başlarınız” kelimesine atfedilerek cerli okunması,  ‘Ayaklarda mestlerin bulunması halinde ayakların mesh edilmesidir. Biz, bu kaydı, ‘Ayaklarda mestler bulunmaması halinde, Resulullah (s.a.v)’in, ayaklarını mesh ettiğinin sahih olmadığını’ yine O’nun eyleminden (öğrendi­ğimizden ötürü) koyduk. (Bu konuda) Resulullah (s.a.v)’den gelen rivayetler, ayakları yıkamanın, mütevatir olduğunu göstermektedir. Zaten Hz. Peygam­ber (s.a.v), bu konuda neyin üzerine mesh edileceği halini de belirtmiştir.”

* * *

-31 ﴿ اَلَْمَسْح عَلَى الْخُفَّيْنِ ﴾

“Mestler üzerine mesh etme” ile ilgili hadisler

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.      Muğîre b. Şu’be[154]     

2.      Hz. Ömer[155]                                      

3.      Hz. Ali[156]                                          

4.      Sa’d b. Ebi Vakkâs[157]                        

5.      Bilâl[158]                                                          

6.      Büreyde[159]                                        

7.      Cerîr el-Becelî[160]                               

8.      Huzeyfe[161]                                        

9.      Amr b. Ümeyye ed-Damrî[162]              

10.     Ubey b. İmâre[163]                              

11.     Evs b. Ebi Evs es-Sakafî[164]               

12.     Huzeyme b. Sâbit[165]                          

13.     Safvân b. Assâl[166]                            

14.     Câbir b. Abdullah[167]                          

15.     Ebu Bekre[168]                                    

16.     Enes[169]                                                        

17.     Sehl b. Sa’d es-Sâadî[170]                                

18.     Avf b. Mâlik el-Eşcaî[171]                                

19.     Hz. Aişe[172]                                       

20.     Meymûne[173]  

21.     Sevbân[174]                                         

22.     Ebu Eyyûb el-Ensârî[175]                                 

23.     Ebu Hureyre[176]

24.     Üsâme b. Zeyd[177]

25.     Üsâme b. Şerîk[178]

26.     Câbir b. Semure[179]

27.     Rabîa b. Ka’b el-Eslemî[180]


 

28.     Şerîd[181]

29.     Ubâde ibnu's-Sâmit[182]

30.     Abdullah b. Revaha[183]

31.     Abdullah ibn Abbâs[184]

32.     Abdullah ibn Ömer[185]

33.     Abdullah ibn Mes’ud[186]

34.     Abdurrahman ibn Hasene[187]

35.     İsme[188]

36.     Amr b. Hazm[189]

37.     Müslim[190] (Avsece’nin babası)

38.     Ma’kil b. Yesâr[191]

39.     Ya’lâ b. Mürre[192]

40.     Ebu Umâme el-Bâhilî[193]

41.     Ebu Berze el-Eslemî[194]

42.     Ebu Saîd el-Hudrî[195]

43.     Ebu Talha[196]

44.     Şebîb b. Gâlib[197]

45.     Zeyd b. Hureym[198]

46.     Dahhâk[199] (mürsel olarak)

Toplam, 46 kişi.

(Derim ki:) Hafız İbn Hacer (ö. 852(1447) “Tahrîcu Ehâdisi’l-Hidâye”de bu hadisleri, bu sayı denginde nakletmiştir. Ayrıca Suyûtî (ö. 911/1505)’nin “el-Ezhâr”da nakletmediği (bazı) hdisleri(n ravilerini) de kay­detmiştir:

47.     Hz. Ebu Bekr es-Sıddîk[200]

48.     Selmân[201]

49.     Abdullah b. Müslim b. Yesâr’ın dedesi Yesâr

50.     Ümmü Es’ade el-Ensâriyye

51.     Hâlid b. Urfuta

52.     Abdurrahman b. Bilâl

53.     Amr b. Bilâl[202]

54.     Berâ’ b. Âzib[203]

55.     Mâlik b. Sa’d[204]

56.     Mâlik  ibn Rabîa es-Selûlî Ebu Meryem

57.     Ebu Zerr el-Gıfârî

Görüldüğü üzere, 46’ya, 11 daha isim eklemekle, bu hadisi rivayet eden ravilerin sayısı, 57’yi bulmuştur. Bu tarz, daha önce  ﴿ مَنْ كَذَبَ عَلَيَّ “Kim söylemediğim bir sözü bana atfederse...” Hadisi ile ilgili bahiste geçmişti.

Cennetle müjdelenen 10 kişinin, “Mestler üzerine mesh etme Hadisi” ni de rivayet edenler içerisinde bulundukları birazdan gelecektir. Yalnız bu ravilerin bir kısmının ismi, burada geçmemektedir.

58.      Hz. Osman

59.     Talha b. Ubeydullah

60.     Saîd b. Zeyd

61.     Zübeyr b. Avâm

62.     Abdurrahman b. Avf

63.     Ebu Ubeyde b. Cerrâh

Görüldüğü üzere 57’ye 6 tane daha isim eklemekle, bu hadisleri rivayet edenlerin sayısı, 63’ü bulmuştur.

Kemal ibnü’l-Hümâm (ö. 861/1456) “Fethu’l-Kadîr” adlı eserinde bu hadisi rivayet ednlerin içerisinde, şunları da saymıştır:

64.      Ebu Musa el-Eş’arî

65.      Amr ibnu'l-Âs

66.      Abdullah b. Harîs b. Cüz’

Görüldüğü üzere 63’e 3 tane daha isim eklemekle, bu hadisleri rivayet edenlerin sayısı, 66’yı bulmuştur.

Bezzâr (ö. 292/904)’ın kaydettiğine göre; (bu konuda) Muğîre b. Şu’be’den gelen hadis, 60 kadar yoldan rivayet edilmiştir.

İbn Mende, bunlardan 45’inin ismini anmıştır.

İmam Ahmed (ö. 241/855), “Mestler üzerine mesh etme hadisi” husu­sunda, merfu’ ve mevkuf olarak 40 tane hadisin bulunduğunu söylemiştir.

İbn Ebi Hâtim (ö. 327/938)’de, bu konuda 41 tane hadisin bulundu­ğunu söylemiştir.

İbnAbdilberr (ö. 463/1071)’de, “İstizkâr”da, derki: “Mestler üzerine mesh etme” ile igili hadisi, Hz. Peygamber (s.a.v)’den, 40 kadar sahabe riva­yet etmiştir.

İbnü’l-Münzîr (ö. 309, 310, 318/921, 922, 930), Hasen el-Basrî’nin şöyle söylediğini nakletmiştir: “Resulullah (s.a.v)’in, ‘Mestler üzerine mesh ettiğini’, onun sahabilerinden 70 kişi bana haber vermiştir.”

Ebu’l-Kasım ibn Mende (ö. 470/1070), “Tezkîre” adlı eserinde, bu ha­disi, rivayet edenlerin isimlerini kaydettiğine göre; (bunların isimleri,) 80 sahabiye ulaşmıştır.

Tirmizî (ö. 279/892) bunlardan bir topluluğu, Beyhakî (458/1066)’de “Sünen” adlı eserinde (bunlardan) bir topluluğu, İbn Abdilberr (ö. 463/1071)’de (bunlardan) bir topluluğu ve Kemal ibnü’l-Hümâm (ö. 861/1456)’da “Fethu’l-Kadîr” adlı eserinde  (bunlardan) bir topluluğu an­mıştır.

Sehâvî (ö. 902/1496)’de “Fethu’l-Muğîs”de, bu hadisi nakleden saha­beden bazı hafız ravileri toplamış ve bunların sayıları, böylece 80 kişiyi geç­miştir.

Bir grup hadis hafızı, “Mestler üzerine mesh etme” ile igili hadislerin, mütevatir olduğunu belirtmiştir. Bunlardan birisi olan İbn Abdilberr (ö. 463/1071)’in ifadesine göre; “Mestler üzerine mesh etme” ile igili hadisi, Hz. Peygamber (s.a.v)’den, 40 kadar sahabe rivayet etmiştir.

İmam Ahmed (ö. 241/855)’de, bu hususu şöyle belirtir: “’Mestler üzerine mesh etme’ hususunda kalbimde oluşan şey, merfu’ ve mevkûf  olarak, Hz. Peygamber (s.a.v)’in sahabesinden 40 hadisin rivayet edilmiş olmasıdır.” (Sehâvî’nin sözü burada bitmektedir.)

(İbn Hacer’de) “Fethu’l-Bârî”de derki: “Bir grup hadis hafızı, ‘Mestler üzerine mesh etme’ (ile ilgili hadislerin) mütevatir olduğunu belirtmiştir. Bazı alimler de, bu hadisin ravilerini toplayıp (bunların sayısı,) 80 kişiyi geçmiştir. Bunların içerisinde, Cennetle müjdelenen 10 kişi de bulunmaktadır.

İbn Ebi Şeybe (ö. 235/849) ve daha bir çoğu da, Hasen el-Basrî’nin şöyle söylediğini nakletmiştir: “’Mestler üzerine mesh etme’  ile ilgili hadisi, sahabeden, 70 kişi bana haber vermiştir.” (İbn Hacerin sözü burada bitmek­tedir.)

Zürkânî(ö.1122/1710)’de “Şerhu’l-Muvatta’”da bunun bir benzerini söylemiştir.

(Münâvî’de) “Feyzu’l-Kadîr”de derki: “‘Mestler üzerine mesh etme’  ile ilgili hadisler, tevatüre ulaşmıştır. Hatta Kemal ibnü’l-Hümâm’da dedi ki: Ebu Hanîfe derki: ’Mestler üzerine mesh etme’  hakkında, bana, gündüzün ay­dınlığı gibi rivayetlerin gelmesi sebebiyle, mestler üzerine mesh etmenin caiz olduğuna hükmettim.’

Yine Ebu Hanîfe derki: ‘Mestler üzerine mesh etmeyi (uygun) görmeyen kimsenin, küfre düşmesinden korkarım; çünkü bu konuda gelen rivayetler, tevatür mesabesindedir.’ “ (Münâvî’nin sözü burada bitmektedir.)

Sa’d (ö. 792/1389)’da “Şerhu Akâidi’n-Nesefî”de derki: “Kerhî dedi ki: ‘‘Mestler üzerine mesh etmeyi (uygun) görmeyen kimsenin, küfre düşmesin­den korkarım; çünkü bu konuda gelen rivayetler, tevatür mesabesindedir.’ “ (Sa’d’ın sözü burada bitmektedir.)

Mâzerî (ö. 536/1141)’de “Mu’lim” de derki: “Mestler üzerine mesh yapmanın caiz olmasına gelmesine gelince, bunun delili, mesh konusunda nakledilen hadislerdir. Bazı tabiûn alimlerinin anlattığına göre; bu hadislerin, çok sayıya ulaşması, Ahad Haberler derecesinden yükselip anlam ve kavram bakımından mütevatire ulaştığını göstermektedir.”

Kadı İyâz (ö. 544/1149)’da, “İkmâl”da, mestler üzerine mesh etme ile ilgili hadisi nakletmiştir.

Mestler üzerine mesh etme ile ilgili hadisin, tevatüre ulaştığını gösteren nasslar, çoktur. Mâzerî ve Kadı İyâz’dan da aktardığımız gibi, bunun tevatür oluşu, lafzî değil de, manevî (mütevatir)dir.

Suyûtî (ö. 911/1505)’de “Şerhu’l-Elfiyyeti’l-Irâkî”de, mestler üzerine mesh etme ile ilgili hadisin, mütevatir olup olmadığını açıklamıştır. Tıpkı Suyûtî’nin, ﴿ مَنْ كَذَبَ عَلَيَّ ﴾ “Kim söylemediğim bir sözü bana atfederse…” hadisine dair bahiste bu hadisin, mütevatir olup olmadığı hususundaki açık­lamalarını anlatmamız gibi.

Bu konuda daha geniş bilgi için Suyûtî’nin bu kitabına başvurabilirsiniz.

(Şimdiye kadar) aktardığımız bu rivayetler, mestler üzerine mesh etme ile ilgili hadisin, tevatüre yakın ve -meşhur yada tevatüre benzer– meşhur olduğunu söyleyen kimsenin sözünü reddetmektedir.

Yine bu konuda daha geniş bilgi için İbnü’l-Hümâm (ö. 861/1457) ”Tahrîr” adlı eseri ile İbn Emîr el-Hacc (ö. 879/1475)’ın bu kitaba yaptığı şerhe[205] başvurabilirsiniz.

İbnü’l-Kassâr’da derki: “Mâlikî imamlarımız, mestler üzerine mesh et­meyi inkar etmeyi, fasıklık kabul etmişlerdir.”

İbn Habîb (ö. 347/958)’de derki: ”Mestler üzerine mesh etmeyi, ancak rezil ve rüsvay kimseler inkar ederler.”

Enes b. Mâlik’e, Ehli Sünnet ve’l-Cemaat’ın[206] ne olduğu soruldu. O da:

“Hz. Ebu Bekr ile Hz. Ömer’i sevmen, Hz. Ali Fatıma’nın oğulları Hasan ile Hüseyin’i karalamaman ve ‘mestler üzerine mesh etmendir’ diye cevap verdi.

Ebu Hanîfe (ö. 150/767)’ye de, Ehli Sünnet ve’l-Cemaat Mezhebinin ne olduğu soruldu. O da:

“Hz. Ebu Bekr ile Hz. Ömer’i üstün tutma, Hz. Osman ile Hz. Ali’yi sevme ve ‘mestler üzerine mesh etmeyi (uygun) görmedir” diye cevap verdi.

* * *


 

 

-33 ﴿ لِلْمُسَافِرِ ثَلَاثَةُ أَيَّامٍ وَلَيَالِيَهُنَّ وَلِلْمُقِيمِ يَوْمٌ وَلَيْلَةٌ فِي الْمَسْحِ عَلَى الْخُفَّيْنِ﴾

 

“Mestler üzerine mesh etme hususundaki (müddet,) yolcu için  üç gün üç ve yerleşik hayat süren kimse (=mukîm) için ise bu (müddet), bir  gecedir”[207]

Suyûtî (ö. 911/1505) “Cem”de bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.     Üsâme b. Şerîk[208]     

2.     Berâ’[209]        

3.     Cerîr[210]         

4.     Avf b. Mâlik el-Eşcaî[211]        

5.     Bilâl  

6.     Hz. Ali[212]      

7.     Huzeyme b. Sâbit[213]  

8.     Hz. Ebu Bekr[214]        

9.     Abdullah b. Müslim ibn Yesâr, babasından, o da atasından                  

10.     Hz. Ömer[215]

11.     Enes[216]

12.     Abdullah ibn Ömer[217]

13.     Hâlid b. Urfuta

14.     Ebu Hureyre[218]

15.     Amr b. Ümeyye ed-Damrî

16.     Büreyde b. Ebi Meryem[219]

17.     Mâlik b. Sa’d[220]

18.     Safvân b. Assâl[221]

19.     Muğîre[222]

20.     Ya’lâ b. Mürre es-Sakafî[223]

Toplam, 20 kişi.

(Derim ki:) Yine bu hadis, şu yollardan da rivayet edilmiştir:

21.  Hz. Aişe[224]

22. Abdurrahman b. Ebi Bekr es-Sıddîk, babasından.[225] Bu hadisi, İmam Ahmed, İbn Huzeyme, İbn Hibbân ve daha bir çokları rivayet etmiştir.

(Suyûtî) “Mirkâtu’s-Suûd”da derki: “Tahâvî dedi ki: Mestler üzerine mesh etme müddetini belirleme de, Übey ibn İmâre Hadisi gibi, mütevatir rivayetleri hiçbir kimsenin terk etmesi, uygun değildir.”

Tahâvî (ö. 321/933) “Şerhu Meâni’l-Âsâr”da Mestler üzerine mesh etme müddetini belirleme ile ilgili rivayetleri aktardıktan sonra aynen şöyle der:

“Mestler üzerine mesh etme hususundaki müddetin (=tevkîtin,) yolcu için 3 (üç) gün  3 (üç) ve yerleşik hayat süren kimse (=mukîm) için ise 1 (bir) 1 (bir) gece olduğu şeklindeki Resulullah (s.a.v)’den gelen bu rivayetler, teva­türdür. Bu nedenle de (mestler üzerine mesh etme müddetini belirleme de) Übey ibn İmâre Hadisi gibi, mütevatir rivayetleri hiçbir kimsenin terk etmesi uygun değildir.”[226]

Bu konuda daha geniş bilgi için bu kitaba bakabilirsiniz.

İbn Yûnus’da derki: “İbn Mehdî ve Yahya b. Maîn gibi hadis imamları dediler ki: ‘İki hadis var ki, bunların aslı da yoktur ve sahih de değildirler. Bunlar, namazda iki tarafa dönüp selam verme ve mestler üzerine mesh etme de müddeti belirleme ile ilgili hadislerdir.’ ”

Yine bu konuda İbn Vehb’de dedi ki: “Mestler üzerine mesh etme de müddeti belirleme ile ilgili hadisin, aslı yoktur.”

Bu, garipsenecek bir durumdur; çünkü namazda iki tarafa dönüp selam verme ile ilgili hadisi, mütevatir hadisler içerisinde kabul eden (alimler) ol­muştur. Fakat mestler üzerine mesh etme de müddeti belirleme ile ilgili hadis ise -belirttiğimiz gibi- 20’den fazla kimseden gelmiştir. Bu kimselerin içeri­sinde şunlar da vardır:

1.   Hz. Ali Hadisi. Bu hadisi, Müslim rivayet etmiştir.

2.    Huzeyme b. Sâbit Hadisi. Bu hadisi de, Ebu Dâvud ile Tirmizî rivayet etmiştir.

Ayrıca Tirmizî derki: “Bu hadis, Hasen-Sahihtir.”

İbn Maîn, bu hadisin, sahih olduğunu söylemiştir.

3.    Safvân b. Assâl Hadisi. Bu hadisi, Tirmizî rivayet etmiştir. Ayrıca Tirmizî derki: “Bu hadis, Hasen-Sahihtir.”

4.    Ebu Bekr es-Sıddîk Hadisi. İbn Huzeyme ile İbn Hibbân, bu hadisin, sahih olduğunu söylemişlerdir.

Hadisin geliş yollarının çok olması, hadisin, bir aslının ve temelinin ol­duğunu göstermektedir; çünkü bu hadisin mütevatir olduğunu, yine bu ha­disi mütevatir hadisler içerisinde sayan bir çok kimse söylemiştir. Nitekim biz de, bu hadisi, burada belirtmekle buna işaret ettik. Tahâvî’de bunu bu şekilde açıklamıştır.

Tirmizî derki: “Mestler üzerine mesh etme de müddeti belirleme, Hz. Peygamber (s.a.v)’in sahabileri ile Tabiûn alimlerinin çoğu ve bunlardan sonra gelen; Süfyân es-Sevrî, İbnü’l-Mübârek, İmam Şâfiî, İmam Ahmed ile İshâk gibi fıkıhçıların görüşüdür…

Bazı ilim adamlarının rivayet ettiğine göre; bazı alimler de, mestler üze­rine mesh etme müddetini belirlememişlerdir. Bu da, İmam Mâlik’in görüşü­dür. Halbuki mestler üzerine mesh etme müddetini belirlemek, en sıhhatli olanıdır.”

İmam Mâlik ile Medine halkının, mestler üzerine mesh etme müddetini belirlemeyi terk etme hususundaki delili;

1. Ubeydullah b. Ömer’in, Nâfi’den, onun da Abdullah ibn Ömer’den yaptığı şu rivayettir:

﴿ أَنَّهُ كَانَ لاَ يُوَقِّتُ فِي الْمَسْحِ عَلَى الْخُفَّيْنِ ﴾

“(Abdullah ibn Ömer) mestler üzerine mesh etme de müddeti belirlemiyordu.”

2. Hammâd b. Zeyd’in, Kesîr b. Şanzîr’den, onun da Hasen’den yaptığı şu rivayettir:

﴿ سَافَرْنَا مَعَ أَصْحَابِ رَسُولِ اللّهِ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَكَانُوا يَمْسَحُونَ عَلَى خِفَافِهِمْ بِغَيْرِ وَقْتٍ وَلاَ عَدَدٍ ﴾

“Resulullah (s.a.v)’in sahabileriyle birlikte yolculuk yaptık. Onlar, müddetsiz ve sınırsız bir şekilde mestler üzerine mesh ediyorlardı.”

3.  Ukbe b. Âmir’in yaptığı şu rivayettir:

“Ukbe, Dımeşk (bugünkü Şam şehrin)’ın feth edilmesi münasebetiyle Hz. Ömer’in huzuruna geldiğinde, ayaklarında mestler vardı. Hz. Ömer, ona:

“Ey Ukbe! Ne zamandan beri mestlerini (ayaklarından) çıkartmadın?” diye sordu. O da:

“Cumada itibaren 8 gün” diye cevap verdi. Hz. Ömer, tekrar ona:

“İyi yapmışsın. Üstelik Sünnete de isabet etmişsin” dedi.

Bu rivayeti, Hâkim ile Dârekutnî rivayet etmiştir.

Bu konuda rivayet edilen mutlak hadislerin dış görünümü, mestler üze­rine mesh etme de müddeti belirlemeyi terk etmeyi ifade etmektedir.

Yine Ebu Dâvud ile bir çoğunun rivayet ettiği Übey ibn İmâre Hadisinde de mestler üzerine mesh etme de müddeti  belirlemeyi terk etme ile ilgili açıklama vardır.

Fakat Ebu Dâvud derki: “Bu Übey ibn İmâre Hadisinin senedi hakkında görüş ayrılığı vardır. Hadis, kuvvetli değildir.”

Dârekutnî de der ki: “Übey ibn İmâre Hadisi, güvenilir değildir.”

İmam Ahmed’de derki: “Übey ibn İmâre Hadisinin senedi bilinmemek-tedir.”

Nevevî’de derki: “Übey ibn İmâre Hadisi, hadis otoriterlerinin görüş bir­liğiyle zayıftır.”

* * *

-34 ﴿ مَنْ مَسَّ فَرْجَهُ فَلْيَتَوَضَّأْ ﴾

“Cinsel organına dokunan kimse, abdest alsın”[227]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.     Büsre bint Safvân[228]  

2.     Câbir[229]        

3.     Ümmü Habîbe[230]                                             

4.     Sa’d b. Ebi Vakkâs[231]

5.     Ebu Hureyre[232]                                   

6.     Ümmü Seleme           [233]                               

7.     Zeyd b. Hâlid el-Cühenî[234]                  

8.     Abdullah ibn Amr[235]                          

9.     Abdullah ibn Ömer[236]

10.     Hz. Aişe[237]

11.     Abdullah ibn Abbâs[238]

12.     Ervâ bint Uneys[239]

13.     Übey b. Ka’b[240]

14.     Enes[241]

15.     Kabîsa[242]

16.     Muâviye b. Hayde[243]

17.     Nu’mân b. Beşîr[244]                             

Toplam, 17 kişi.

(Derim ki:) “el-Ezhâr” nüshalarının bir çoğunda, (bu hadisi rivayet edenler içerisinde birisini daha) görüp onu da buraya aldım. O da:

18.     Talk b. Ali[245]

Yalnız Suyûtî, bu nüshalarda geçen Talk Hadisini, dört sünen sahibine dayandırmıştır. Bu konuda tartışılabilinirde; çünkü dört sünen sahibi, bu ha­disi, sadece Büsre yolundan nakletmişlerdir.[246] Nitekim Büsre Hadisi, bir çoğu­nun kitabında geçmektedir.

Talk yolundan gelen bu hadisi, Taberânî rivayet etmiştir.[247]

İbn Hacer (ö. 852/1447) “Tahrîcu Ehâdisi’l-Hidaye”de bu Talk hadi­sini, Taberânî’ye dayandırmıştır.

Daha sonra İbn Hacer derki: “Her ne kadar konuyla ilgili hadisin aksi, Talk’tan rivayet edilmiş olsa da, bu konudaki Talk Hadisi, karışıklık arz et­mektedir.”

Tirmizî’de, bu konuda, Talk Hadisinin rivayet edildiğini söylemiştir.[248]

19.  Ebu Eyyûb

Ebu Eyyûb Hadisini de, İbn Mâce (ö. 273/886) rivayet etmiştir.

Böylece sahabeden bu hadisi rivayet edenlerin sayısı, 19’a tamamlan­mış olmaktadır.

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr” da bu hadisi rivayet edenleri saydıktan sonra aynen şöyle der: “İbn Rüf’a “Kifâye”de dedi ki: Kadı Ebu et-Tîbi dedi ki: ‘Erkeklik organına dokunma’ hususunda  özel olarak hadisler de rivayet edilmiştir. Bunları, Resulullah (s.a.v)’den 19 sahabi rivayet etmiştir. Buhârî’nin de dediği gibi, bu hadisler içerisinde, en sahih hadis olanı, Büsre Hadisidir.’ “(Suyûtî’nin sözü burada bitmektedir.)

Suyûtî’nin, bazı nüshalardaki 19 تِسْعَةُ عَشَرَ sözü(nde yer alan tis’a = 9 ra­kamı); “te” ت harfinin, “sin” س harfinin önüne alınması şeklinde gelmiştir. Bazı nüshalardaki 17 سَبْعَةُ عَشَرَ sözü(nde yer alan  seb’a = 7 rakamı) ise; “sin” س harfinin öne alınması ve noktalı “be” ب harfinin de ondan sonra gelmesi şeklinde olmuştur. [249] 

Zürkânî (ö. 1122/1710) “Şerhu’l-Muvatta”da aynen şöyle der: “ ‘Cinsel organına dokunan kimsenin abdest alması’ ile ilgili hadis, mütevatirdir. Bu hadisi, 17 sahabi rivayet etmiştir. İbn Rüf’a, bu rivayeti, Kadı Ebu et-Tîbi’den aktarmıştır. Suyûtî’de, bu hadisi, mütevatir hadisler içerisinde saymıştır.”

Yine daha sonra  Zürkânî derki: “Bilesin ki, ‘Cinsel organına dokunan kimsenin abdest alması’ ile ilgili hadis, mütevatirdir. Bu hadisi; İmam Mâlik, İmam Şâfiî, İmam Ahmed, dört sünen sahibi, İbn Huzeyme, İbnü’l-Cârûd ve Hâkim rivayet etmiştir.

Bu hadisi; üç kimse, "Sahih"lerinde “Büsre”den; İbn Mâce, Câbir ile Ümmü Habîbe’den; Hâkim ise Sa’d b. Ebi Vakkâs, Ebu Hureyre ile Ümmü Seleme’den; İmam Ahmed ise Zeyd b. Hâlid el-Cühenî ile Abdullah ibn Amr’dan; Bezzâr ise Abdullah ibn Ömer ile Hz. Aişe’den; Beyhakî ise Abdul­lah ibn Abbâs ile Ervâ bint Uneys’den; İbn Mende ise Übey b. Ka’b, Enes, Kabîsa, Muâviye b. Hayde ile Nu’mân b. Beşîr’den rivayet etmiştir. Buhârî’nin de dediği gibi, bu hadisler içerisinde en sahih olanı, Büsre Hadisi­dir.”   

Büsre Hadisinin, sahih olduğunu; İmam Ahmed (ö. 241/855), İbn Maîn (ö. 233/847), Tirmizî (ö. 279/892), İbn Hibbân (ö. 354/965), Hâkim (ö. 405/1014), Dârekutnî (ö. 385/995), Beyhakî (ö. 458/1066) ve Hâzimî (ö. 584/1189) belirtmiştir.

Bazı hadisçiler de derki: “Büsre Hadisi, bütün şekliyle Buhârî’nin şartla­rına göre (sahih)dir.”

Ebu Ömer ibn Abdilberr (ö. 463/1071)’de derki: “Ebu Hureyre’nin, Resulullah (s.a.v)’den rivayet ettiği hadis ise şöyledir:

﴿ مَنْ أَفْضَى بِيَدِهِ إِلَى فَرْجِهِ لَيْسَ دُونَهَا حِجَابٌ فَقَدْ وَجَبَ عَلَيْهِ الْوُضُوءُ ﴾

“Kim eliyle kadınlık organına dokunursa, bu ona, bir örtü değildir. Bu nedenle de ona, abdest almak gerekir.”

İbnü’s-Seken (ö. 353/963)’de derki: “Bu konuda rivayet edilen hadisle­rin en güzelini, Abdulhakk “Ahkâm” da nakletmiştir.”

Der ki: “Enes Hadisi de, (cinsel organa) dokunmaktan dolayı abdest al­manın gerektiğini ifade etmektedir. Cinsel organa dokunmaktan dolayı abdest almanın gerektiğini ifade eden hadisi, için de kadınların ve erkeklerin de bulunduğu 15 sahabe rivayet etmiştir.”

“Fethu’l-Muğîs” adlı kitabın yazarı (Sehâvî’)nin bu konudaki görüşü de şöyledir: “Cinsel organına dokunmaktan dolayı abdest almanın gerekmesi de, bu şekilde (mütevatir hadis)dir.

Denilidi ki: “Cinsel organına dokunmaktan dolayı abdest almanın ge­rekmesi ile ilgili hadisi rivayet edenlerin sayısı, 60’ı geçmektedir.” Yine de doğruyu en iyi bilen Allah’tır.

Cinsel organa dokunmaktan dolayı abdest almanın gerektiği, üç imamın görüşüdür.[250] Ebu Hanîfe ise bu konuda Talk b. Ali’nin rivayet ettiği şu hadisi delil getirerek (onlara) muhalefet etmiştir:

﴿ أَنَّهُ قَالَ: يَا رَسُول اللّهِ! مَا تَرَى فِي مَسِّ الرَّجُلِ ذَكَرَهُ بَعْدَ مَا يَتَوَضَّأُ؟ فَقَالَ: وَهَلْ هُوَ إِلاَّ بَضْعَةٌ مِنْكَ ﴾

“(Bedevi’ye benzeyen birisi,) Resulullah (s.a.v)’e:

‘Ey Allah’ın Resulü! Kişi abdest aldıktan sonra erkeklik organına do­kunması hususunda ne buyurursunuz?’ diye sordu. Resulullah (s.a.v)’de:

‘O (cinsel organı), senin bedeninden bir parça değil midir?’ diye ce­vap verdi.”[251]

Bu hadisi; İmam Ahmed, Ebu Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir. İbn Hibbân da, bu hadisin, sahih olduğunu söylemiştir.

Tirmizî derki: “Bu hadis, bu konuda rivayet olunan en güzel hadisdir.”

Fakat (Büsre Hadisini esas alanlar,) buna, Talk Hadisinin, Büsre hadi­siyle nesh edildiği şeklinde cevap vermişlerdir; çünkü Büsre, Mekke’nin Fethi yılında Müslüman olmuştur. Talk ise, Hz. Peygamber (s.a.v)’in, hicretin ilk yılında Mescidi Nebevi’yi yaptığı sırad gelip (Müslüman olduktan) sonra tek­rar kavmine  geri dönmüştür. Bundan sonra da Talk’ın, bir topluluk içerisinde bulunup bulunmadığı bilinmemektedir.

* * *

-35 ﴿ تَوَضَّئوُا مِمَّا مَسَّتِ النَّارُ ﴾

“Ateşte pişen şeyleri yemeden ötürü abdest alınız”[252]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.      Zeyd b. Sâbit[253]

2.      Ebu Hureyre[254]

3.      Hz. Aişe[255]

4.      Ebu Eyyûb el-Ensârî[256]

5.      Ebu Talha[257]

6.      Enes[258]

7.     Sehl b. el-Hanzaliyye[259]

8.     Ebu Musa el-Eş’arî[260]

9.     Ümmü Seleme[261]

10.     Abdullah ibn Ömer[262]

11.     Abdullah ibn Zeyd[263]

12.     Ebu Sa’d  el-Hayr[264]

13.     Muâz[265]

14.     Ümmü Habîbe[266]

Toplam, 14 kişi.

* * *

-36 ﴿ تَرْك الْوُضُوءِ مِمَّا مَسَّتِ النَّارُ ﴾

“Ateşte pişen şeyleri yemeden ötürü abdest almanın gerekme-mesi”[267] ile ilgili hadisler

Tirmizî (ö. 279/892), bu hadisi, şu yoldan rivayet etmiştir:

1.    Câbir[268]

Tirmizî devamla derki: “Bu konuda bu hadis, şu yoldan da gelmiştir:

2.    Hz. Ebu Bekr es-Sıddîk[269]

Yalnız Ebu Bekr Hadisi, bu konuda sened yönünden sahih değildir.”

Ayrıca Tirmizî, (konu ile ilgili) hadisin, çeşitli yollardan gelişini de belirtmiştir. Daha sonra da derki: “Bu konuda bu hadis, şu yollardan da gelmiş­tir:

3.     Abdullah ibn Abbâs[270]           

4.     Ebu Hureyre[271]

5.     Abdullah ibn Mes’ud[272]

6.     Ebu Râfi’[273]

7.     Ümmü’l-Hakem[274]

8.     Ümmü Âmir[275]

9.     Süveyd ibnu'n-Nu’mân[276]

10.     Ümmü Seleme[277]” (Tirmizî’nin sözü burada bitmektedir.)

Sehâvî (ö. 902/1496)’nin “Fethu’l-Muğîs” adlı eserinde geçtiği üzere; “Ateşte pişen şeyleri yemeden ötürü abdest almanın gerektiği yada ge­rekmediği ile ilgili her iki hadis hakkında denildi ki: “Bu hadisin ravileri, 60’ı geçmiştir. Yani her iki hadis de, mütevatir olmaktadır. Her ne kadar (Suyûtî) “el-Ezhâr”da bu hadisi nakletmemiş olsa bile. Ayrıca bu hadis,  daha önce geçen “Ateşte pişen şeyleri yemeden ötürü abdest almanın gerektiği” ile ilgili hadisi de nesh etmektedir.”

Tahâvî (ö. 321/933), Ebu Dâvud (ö. 275/888), Nesâî (ö. 303/915) ve İbn Hibbân (ö. 354/965)’da “Sahîh” adlı eserinde Câbir’in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:

﴿ كَانَ آخَرُ الْأَمْرَيْنِ مِنْ رَسُولِ اللّهش َصلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ تَرْكَ الْوُضُوءِ مِمَّا مَسَّتِ النَّارُ ﴾

“Resulullah (s.a.v)’in, en son iki uygulamasından biri, ataeşte pişen şeyleri yemeden ötürü abdest almanın gerekmemesi idi.”[278]

Mahleb’de derki: “Cahiliyye döneminde insanlar, az temizlik yapmaya alışkındılar. (İslam Dini geldiğinde ise Müslümanlar,) ateşte pişen şeyleri ye­meden ötürü abdest almakla emrolundular. Temizlik, İslam’da yerleşik bir hal aldı ve Müslümanlara kolaylık olması açısından abdest alma şekilleri de yay­gınlaştı.”

Nevevî (ö. 676/1277)’de derki: “Bu konuda Sahabe ile Tabiûn arasında bir görüş ayrılığı olduğu bilinmektedir. Ayrıca deve etini yeme hariç ateşte pişen şeyleri yemeden ötürü abdest almanın gerekmeyeceği hususunda icma’ oluşmuştur.”

İmam Ahmed (ö. 241/855); (yenildiğinde, kişi üzerinde) çok kötü koku meydana getirmesi sebebiyle deve etini yemeden ötürü abdest almanın ge­rektiğini söylemiştir.

İbn Huzeyme (ö. 311/923) ile Şâfiî hadisçilerinden bir çoğu da, bu gö­rüşü tercih etmiştir.

Zürkânî (ö. 1122/1710)’de “Şerhu’l-Muvatta”da bunu nakletmiştir.

* * *

-37 ﴿ نَضْح بَوْلِ الصَّبِيِّ وَغَسْل بَوْلِ الْجَارِيَةِ ﴾

“Oğlan çocuğunun idrarı(ın değdiği yere) su serpme ve kız ço­cuğunun idrarını(n değdiği yeri ise) yıkama”[279] ile ilgili hadisler

Tirmizî (ö. 279/892), bu hadisi, şu yoldan rivayet etmiştir:

1. Ümmü Kays bint Mihsan[280]

Daha sonra Tirmizî derki: “Bu konuda bu hadis, şu yollardan da rivayet edilmiştir:

2.  Hz. Ali[281]

3.  Hz. Aişe[282]

4.  Zeyneb bint Cahş[283]

5.  Lübâbe bint Hâris[284]

6.  Ebu’s-Semh[285]

7.  Abdullah ibn Amr[286]

8.  Ebu Leylâ[287]

9.  Abdullah ibn Abbâs[288]” (Tirmizî’nin sözü burada bitmektedir.)

(Derim ki:) Yine bu hadis, şu yollardan da rivayet edilmiştir:

10. Enes[289]

11.     Ümmü Seleme[290]

12.     Ehli Beyt’ten bir kadın[291]

13.     Muhârik[292]

14.     Ümmü Kürz el-Huzâî[293]

15.     Ebu’l-Esved

A-   Ebu’s-Semh Hadisi:

  • İbn Huzeyme ile Hâkim, bu hadisin, sahih olduğunu söylemişlerdir.
  • Buhârî’de derki: “Bu hadis, hasendir.”

B-   Hz. Ali Hadisi:

  • İbn Huzeyme, İbn Hibbân ile Hâkim, bu hadisin, sahih olduğunu söy­lemişlerdir.
  • Hafız İbn Hacer’de derki: “Bu hadisin senedi, sahihtir. Fakat hadisin merfu’, mevkuf ve mürsel olup olmadığı hususunda görüş ayrılığı oluşmuştur. Buhârî, bu hadisin, sahih olduğu görüşünü tercih etmiştir. Dârekutnî’de, bu görüşü kabul etmiştir.

C-  Lübâbe bint Hâris Hadisi:

  • Hâkim, bu hadisin, sahih olduğunu söylemiştir.
  • (Münâvî) “Teysîr”de derki: “Bu hadisin senedi, hasendir.”
  • Tirmizî’de derki: “Bu, Hz. Peygamber (s.a.v)’in sahabilerinden bir ço­ğunun, Tabiûn’un ve İmam Ahmed ile İshâk gibi sonraki dönemde gelen alimlerin görüşüdür. Bunlar derler ki: ‘Oğlan çocuğunun idrarın(ın değdiği yere) su serpilir. Kız çocuğunun idrarı(nın değdiği yer ise) yıkanır.”

Bu hüküm, (çocukların,) mama yemeye başlamalarından öncedir. Mama yemeye başladıklarında, hem oğlan çocuğunun ve hem de kız çocu­ğunun idrarı(nın değdiği yer tamamen) yıkanır.” (Tirmizî’nin sözü burada bitmektedir.)

Cumhur, bu (konuda gelen) hadisleri şöyle cevaplamıştır: Bu hadislerde geçen “Su serpme” النَّضْحُ yada “Su dökme” اَلرَّشُّ ile kast edilen; (idrarın değdiği yeri) hafifçe yıkamadır; çünkü oğlan çocuğunun idrarı, elbiseye ya­pışma ve tutma bakımından kız çocuğunun idrarına oranla daha azdır. İşte bundan dolayıdır ki Resulullah (s.a.v), oğlan çocuğunun değil de, kız çocu­ğunun idrarının fazlaca yıkanmasını emretmiştir.

Ya da bu hadislerde geçen “Su serpme” النَّضْحُ ile kast edilen; bir yere su akıtmatır; çünkü oğlan çocuğunun idrarı, çıkış yerinin darlığından dolayı (ak­tığı yerde) ancak bir yerde kalır. Kız çocuğunun idrarı ise, çıkış yerinin genişli­ğinden dolayı (aktığı yerde) etrafa dağılır. İşte Resulullah (s.a.v), idrarın, da­ğınık yerde meydana gelmesi sebebiyle, kız çocuğunun idrarının, suyla yı­kanmasını emretmiştir.

Yine de doğruyu en iyi bilen Allah’tır.

* * *

-38 ﴿ اَلْمَاءُ مِنَ الْمَاءِ ﴾

“Su (=boy abdesti), su (=meninin gelmesin)den dolayı gerekir”

Bir rivayette ise, bu hadisin başında  إِنَّمَا  “Ancak” fazlalığı vardır.[294]

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.     Ebu Saîd el-Hudrî[295]

2.     Übey b. Ka’b[296]

3.     Râfi’ b. Hadîc[297]

4.     Rifâa b. Râfi’[298]

5.     İtbân el-Ensârî[299]

6.     Ebu Eyyûb[300]

7.     Abdurrahman b. Avf[301]

8.     Câbir[302]

9.     Abdullah ibn Abbâs[303]

10.     Ebu Hureyre[304]

11.     Enes[305]

Toplam, 11 kişi.

(Derim ki) Bu hadis,  ﴿ إِذَا جَلَسَ بَيْنَ شُعَبِهَا الْأََرْبَعِ ثُمَّ جَهَدَهَا فَقَدْ وَجَبَ الْغُسْلُ ﴾  “Erkek, kadının dört organı[306] arasına çöküp sonra da onunla cinsel ilişki de bulunursa, (her ikisine de) boy abdesti almak vacip olur”[307] hadisiyle nesh olunmuştur.

(Az önce geçen) bu hadisin, Ebu Hureyre yolundan geldiği hususunda (Buhârî ile Müslim tarafından) görüş birliğine varılmıştır.

Müslim ise, bir rivayette, bu (Ebu Hureyre) hadisine, ﴿ وَإِنْ لَمْ يُنْزِلْ ﴾ “Meni gelmese bile” ifadesini ilave etmiştir.[308]

Ebu Dâvud ile Tirmizî ise, (konumuz ile ilgili) hadisi, Übey b. Ka’b yo­lundan[309] şöyle rivayet etmiştir:

﴿ كَعْبٍ أَنَّ الْفُتْيَا الَّتِي كَانُوا يَفْتُونَ أَنَّ الْمَاءَ مِنَ الْمَاءِ كَانَتْ رُخْصَةً رَخَّصَهَا رَسُولُ اللَّهِ فِي بَدْءِ الْإِسْلَامِ ثُمَّ أَمَرَ بِالِاغْتِسَالِ بَعْدُ ﴾

“(Muhacir ve Ensar’dan bir takım) gençler, suyun (=boy abdestinin), sudan (=meniden) dolayı gerekip gerekmediği hususunu (aralarında) tar­tıştılar. Bu kural, Resulullah (s.a.v)’in, İslam’ın başlangıcında verdiği bir ruhsat idi. Daha sonra Resulullah (s.a.v), (erkeğin sünnet yerinin, kadının sünnet yerine girmesinden dolayı) yıkanmayı emretmiştir.”

* * *

-39 ﴿ أَمْرُ الْجُنُبِ بِالْوُضُوءِ إِذَا أَرَادَ الَّنوْمَ ﴾

“Cünüb kimse uyumak istediği zaman abdest almasının ge­rekmesi”

Bu hadis, şu yollardan gelmiştir:

1.      Abdullah ibn Ömer[310]

2.      Ammâr b. Yâsir[311]

3.      Ebu Saîd el-Hudrî[312] ve daha bir çokları

Tahâvî (ö. 321/933) “Şerhu Meâni’l-Âsâr”da bu üç kimseden gelen ha­disleri naklettikten sonra şöyle der:

“Naklettiğimiz (hadislerde) de görüldüğü üzer; cünüb kimsenin, uyu­mak istediği zaman (abdest alması gerektiği) hususunda Resululah (s.a.v)’den nakledilen haberler, tevatürdür.”

Bu konuda daha geniş bilgi için Tahâvî’nin bu kitabına başvurabilirsiniz.

* * *

-40 ﴿ اَلْاِغْتِسَالُ بِفَضْلِ الْمَرْأَةِ ﴾

“Boy abdesti alma esnasında erkeğin, kadınla aynı kaptan be­raberce yıkanması”

1.    Bu hadislerden birisi, Abdullah ibn Abbâs’dan[313] gelen şu hadistir:

﴿ اغْتَسَلَ بَعْضُ أَزْوَاجِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي جَفْنَةٍ (اَيْ مِنْهَا). فَأَرَادَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ يَتَوَضَّأَ مِنْهُ. فَقَالَتْ: يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّي كُنْتُ جُنُبًا. فَقَالَ: إِنَّ الْمَاءَ لَا يُجْنِبُ ﴾

“Resulullah (s.a.v) bir hanımıyla bir kaptan su almak suretiyle yı­kandı. Daha sonra Resulullah (s.a.v), bu kaptan abdest almayı istedi. Ha­nımı:

‘Ey Allah’ın Resulü! Ben, cünüb idim’ dedi. Resulullah (s.a.v)‘de:

‘Su, cünüb olmaz’ buyurdu.”

Bu hadisi, Tirmizî (ö. 279/892) rivayet etmiştir.

Tirmizî devamla der ki: “Bu hadis, hasen-sahihtir.”

2.    Yine Tirmizî, bu hadisi, Meymûne’den[314] şöyle rivayet etmiştir:

﴿ كُنْتُ أَغْتَسِلُ أَنَا وَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ إِنَاءٍ وَاحِدٍ مِنَ الْجَنَابَةِ ﴾

“Ben ve Hz. Peygamber (s.a.v), cünüblükten temizlenmek için aynı kaptan (beraberce) yıkanırdık”

Tirmizî derki: “Bu hadis, hasendir.”

Yine Tirmizî devamla derki: “Bu hadis, sahihtir. Bu konuda Hz. Ali,[315] Hz. Aişe,[316] Enes,[317] Ümmü Hânî,[318] Ümmü Habîbe,[319] Ümmü Seleme[320] ve Abdullah ibn Ömer’den[321] de rivayetler gelmiştir.” (Tirmizî’nin sözü burada bitmektedir.)

Zürkânî (ö. 1122/1710) “Şerhu’l-Muvatta”da “Boy abdesti alma esna­sında erkeğin, kadınla aynı kaptan beraberce yıkanmasının mekruh olup olmadığı konusunda aynen şöyle demektedir:

“Sahabe ile Tabiûn’un cumhuru, bunun, kerahatsiz cazi olduğu görü­şünü ileri sürmüştür. İmam Ahmed dışında bir çok ülke fıkıhçıları, bu görüş üzerinde birleşmişlerdir. İmam Ahmed ise, kadının, erkekten önce yıkanması halinde kadından artan suyla erkeğin yıkanmasını mekruh görmüştür.

Cumhur’un bu konudaki delili ise Hz. Aişe’den gelen şu sahih hadistir:

﴿ كُنْتُ أَغْتَسِلُ أَنَا وَرَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ إِنَاءٍ وَاحِدٍ مِنَ الْجَنَابَةِ ﴾

“Ben ve Resulullah (s.a.v), cünüblükten temizlenmek için aynı kap­tan (beraberce) yıkanırdık”

Nitekim bu hadis, biraz önce de geçmişti. Hz. Peygamber (s.a.v), bu iş­lemi, Meymûne ve bir çok hanımıyla yapmıştı.

İbn Abdilberr de dedi ki: “Bu anlamda nakledilen rivayetler, müte-vatirdir.” (Zürkânî’nin sözü burada bitmektedir.)

* * *


 

[1]     Tabaklama, yaş derinin üzerine toprak döküp veya deriyi toprağa gömüp yada güneşe koyup veyahut değişik bir şekilde kurutup murdar kokusunu gidermek ve onu fesat hükmünden çıkar­makla olur.

      Tabaklama suretiyle deri, temizlenmiş olur. Tabaklanmamış deri, pis ve necistir. Ebu Hanife’ye göre; domuz dışında ölmüş bütün hayvanların derileri, tabaklanmak suretiyle derisi temizlenmiş olur.

[2]     Müslim, Hayz 105 (366); Nesâî, Ferâ 9; Ebu Dâvud, Libâs 41 (4123); Tirmizî, Libâs 7 (1723); Muvatta, Sayd 17; Dârimî, Edâhî 20 (1991), Büyû’ 35 (2574

[3]     Müsned: 4/254

[4]     Taberânî, el-Evsat

[5]     Müslim, Hayz 105 (366); Nesâî, Ferâ’ 9; Ebu Dâvud, Libas 41 (4123); Tirmizî, Libas 7 (1723); Muvatta, Sayd 17; Dârimî, Edahi 20 (1991), Büyu’ 35 (2574)

[6]     Müsned, 4/254

[7]     Taberânî, el-Evsat; Ebu Ya’lâ

[8]     Müsned, 3/476, 5/6, 7; Tahâvî Şerhu Meâni’l-Âsâr, 1/471

[9]     Ebu Dâvud, Libas 41 (4124); Nesâî, Ferâ’ 9; Muvatta, Sayd 18

[10]    Müsned, 5/253; Taberânî, el-Kebir, el-Evsat

[11]    Buhârî, Zekat 61, Zebaih 30, Büyu’ 101; Müslim, Hayz 100 (363); Ebu Dâvud, Libas 41 (4120, 4121); Nesâî, Ferâ’ 5, 9; Tirmizî, Libas 7 (1727); Muvatta, Sayd 16

[12]    Taberânî, el-Kebir, el-Evsat

[13]    Taberânî, el-Kebir

[14]    Buhârî, Eyman 21; Nesâî, Ferâ’ 9

[15]    Abdullah b. Ukeym’den gelen hadiste; ölmüş hayvanın derisinden ve sinirinden faydalanılma­ması gerektiği ifade edilmektedir. Bu hadis için b.k.z: Nesâî, Fera 10; Ebu Dâvud, Libas 42 (4127, 4128); Tirmizî, Libas 7 (1729)

[16]    Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, 1/469, 471

[17]    İnsan dışkı ve idrarının pis olduğu, “Herhangi biriniz heladan gelirse” (Mâide: 5/6) ayetiyle sabittir. Çünkü on ve arkadan çıkan şeyler, necistir. Dolayısıyla da namaz kılmak için bedenin, giyeceklerin ve namaz kılınan yerin temiz olması gerekmektedir. Belirtilen bu yerlerde bir necis bulunması halinde, namaz sahih olmaz. Kişinin hayatı boyunca necisle kıldığı namazı kabul ol­maz. Hal böyle olunca, namaz, kılınmamış olduğundan, kişi, kabir azabına müstehak olur.

[18]    İbn Mâce, Taharet 26 (349); Müsned, 5/35, 39; Taberânî, el-Evsat

[19]    Taberânî, el-Evsat

[20]    İbn Mâce, Taharet 26 (348)

[21]    Taberânî, el-Kebir, el-Evsat

[22]    Müsned, 5/266; Taberânî, el-Kebir

[23]    Müsned, 4/172

[24]    Buhârî, Vüdu’ 55, 56, Cenaiz 82, 89, Edeb 46, 49; Müslim, Taharet 111 (292); Tirmizî, Taharet 53 (70); Ebu Dâvud, Taharet 11 (20, 21); Nesâî, Taharet 27; İbn Mâce, Taharet 26 (347); Müsned, 1/225; Taberânî, el-Kebir; Bezzâr

[25]    Müsned, 4/172

[26]    Taberânî, el-Evsat

[27]    Bu soru, Hz. Peygamber (s.a.v)’e; denizde balıkçılıkla uğraşan kimseler tarafından sorulmuştu. Hz. Peygamber (s.a.v), bu soru karşısında deniz suyu için “tahûr” kelimesini kullanmıştı. “Tahûr” kelimesi, hem temiz ve hem de temizleyici anlamına gelen mastar isimdir.

     “Meyte” (=ölü) ise, şer’an yenmesi helal olmayacak bir tarzda olmaksızın ölen hayvandır. Ba­kara: 2/173. ayette, meyte, haram kılınmıştır. Burada ise, denize ait olan meytenin helal olduğu belirtilmektedir. Hadiste kastedilen meyte, “sadece denizde yaşayan hayvanlardan denizde öl­müş olanıdır”, yoksa “mutlak olarak denizde ölen hayvan” kastedilmemiştir. 

[28]    Ebu Dâvud, Taharet 41 (83); Nesâî, Taharet 47; Tirmizî, Taharet 52 (69); İbn Mâce, Taharet 38 (386); Dârimî, Taharet 53; Hâkim, Müstedrek, 1/141, 142

[29]    Hâkim, Müstedrek, 1/143; Dârekutnî, Sünen, 1/34

[30]    İbn Mâce, Taharet 38 (388); Müsned, 3/373; Hâkim, Müstedrek, 1/143; Dârekutnî, Sünen, 1/34

[31]    Hâkim, Müstedrek, 1/141; Dârekutnî, Sünen, 1/34

[32]    Hâkim, Müstedrek, 1/143

[33]    Dârekutnî, Sünen, 1/34

[34]    Dârekutnî, Sünen, 1/34

[35]    Dârekutnî, Sünen, 1/34

[36]    Taberânî, el-Kebir

[37]    İbn Mâce, Taharet 38 (387)

[38]    Abdurrezzak, Musannef, 1/93-96

[39]    Abdurrezzak, Musannef, 1/93-96

[40]    Müslim, Taharet 224; İbn Mâce, Taharet 2 (272);

[41]    Ebu Dâvud, Taharet 31 (59); Nesâî, Taharet 104; İbn Mâce, Taharet 2 (271);

[42]    İbn Mâce, Taharet  2 (273)

[43]    İbn Mâce, Taharet 2 (274)

[44]    Taberânî

[45]    Taberânî, el-Kebir

[46]    Taberânî, el-Kebir

[47]    Taberânî

[48]    Bezzâr

[49]    Hâtıb, Müttefik ve’l-müfterik

[50]    Haris ibn Ebi Şeybe, Müsned

[51]    Haris ibn Ebi Şeybe, Müsned

[52]    İbn Ebi Şeybe, Musannef

[53]    İbn Ebi Şeybe, Musannef

[54]    Tirmizî, Taharet 20 (26); İbn Mâce, Taharet 41 (398); Hâkim, Müstedrek, 1/146, 147

[55]    İbn Mâce, Taharet 41 (397); Dârimî, Vüdu’ 25; Hâkim, Müstedrek, 1/147

[56]    Ebu Dâvud, Taharet 48 (101); İbn Mâce, Taharet 41 (399); Müsned, 2/418

[57]    Taberânî, el-Evsat

[58]    İbn Mâce, Taharet 41 (400);

[59]    Bezzâr

[60]    İbn Adiy

[61]    Ebu Musa, Marifetü’s-Sahabe

[62]    Nesâî, Taharet 62

[63]    Hadisin metninde geçen “sivâk” kelimesi; hem diş fırçalamada kullanılan ağaç dalına ve hem de bizzat fırçalama eylemine denir ki, bu da, dişlerin parçası veya benzeri sert bir şeyle fırçalanma­sıdır. Bununla birlikte dişlerin kirlerini gideren ve ağzı temizleyen her türlü fırça kullanmak, sün­nete uygundur.

[64]    Buhârî, Vüdu 73, Cum’a 8, Teheccüd 9; Müslim, Taharet 46 (255); Nesâî, Taharet 2; Ebu Dâvud, Taharet 30 (55); İbn Mâce, Taharet 7 (286); Müsned, 5/382

[65]    Müslim, Taharet 48 (256); İbn Mâce, Taharet 7 (288); Müsned, 1/307, 315, 337, 340, 373

[66]    Müslim, Taharet 43 (253); Nesâî, Taharet 5, 8; Ebu Dâvud, Taharet 27, 30;

[67]    Buhârî, Cum’a 8; Müslim, Taharet 42 (252); Tirmizî, Taharet 18 (22); Ebu Dâvud, Taharet 115 (46); Nesâî, Taharet 7; İbn Mâce, Taharet 7 (287); Muvatta, Taharet 114, 115

[68]    Tirmizî, Nikah 1; Müsned, 5/417, 421

[69]    İbn Mâce, Taharet 8 (294); Müsned, 4/264

[70]    Taberânî

[71]    Müsned, 6/451

[72]    Ebu Dâvud, Taharet (56); İbn Mâce, Taharet 7 (289); Müsned, 5/263

[73]    Nesâî, Taharet 6; Müsned, 3/143, 249

[74]    Müsned, 3/30, 69, 81

[75]    Suyûtî, Câmiu’s-Sağir, H.No: 7509

[76]    Suyûtî, Câmiu’s-Sağir, H.No: 7511

[77]    Muvatta, Taharet 114, 115

[78]    Buhârî, Vüdu 38; Müslim, Taharet 18, 19 (235, 236); Ebu Dâvud, Taharet 50 (118, 119, 120); Tirmizî, Taharet 27, 36 (35, 47); Nesâî, Taharet 80, 81, 82; Muvatta, Taharet 1

[79]    Buhârî, Vüdu 24, 28, Savm 27; Müslim, Taharet 3, 4 (226); Ebu Dâvud, Taharet 50 (106); Nesâî, Taharet 27, 28, 93

[80]    Buhârî, Vüdu 37; Ebu Dâvud, Taharet 50 (117); Nesâî, Taharet 76

[81]    Nesâî, Taharet 25, 66; Müsned, 4/244

[82]    Ebu Dâvud, Taharet 50 (111); Tirmizî, Taharet 37 (48); Nesâî, Taharet 75

[83]    Ebu Dâvud, Taharet 50 (121)

[84]    Ebu Dâvud, Taharet 50 (126); Tirmizî, Taharet 25 (33)

[85]    Müsned, 5/341; Taberânî; Abdurrezzak, Musannef

[86]    Nesâî, Taharet 110

[87]    Bezzâr

[88]    Taberânî, el-Kebir; Bezzâr

[89]    Sâid b. Mansur, Sünen; İbn Hibbân

[90]    Ebu Dâvud, Taharet 50 (134); Tirmizî, Taharet 29 (37)

[91]    Müslim, Taharet 25 (240); Nesâî, Taharet 83

[92]    Ebu Dâvud, Taharet 173; İbn Huzeyme; Beyhakî; Ebu Ya’lâ

[93]    Ebu Dâvud, Taharet 55

[94]    Müsned, 5/417

[95]    Taberânî; Ebu Ya’lâ

[96]    Müsned, 4/288

[97]    Taberânî, el-Kebir

[98]    Taberânî, el-Evsat

[99]    Ebu Dâvud, Taharet 51 (135); Nesâî, Taharet 105

[100] Ebu Dâvud, Taharet  56 (145); İbn Mâce, Taharet 50 (431); Hâkim, Müstedrek, 1/149

[101] Tirmizî, Taharet 23 (31); İbn Mâce, Taharet 50 (430);

[102] Tirmizî, Taharet 23 (30)

[103] Tirmizî, Taharet 23 (29); İbn Mâce, Taharet 50 (429)

[104] İbn Mâce, Taharet 50 (433); Müsned, 5/417

[105] Hâkim, Müstedrek, 1/149

[106] Taberânî

[107] Taberânî

[108] İbn Mâce, Taharet 50 (432); Taberânî, el-Evsat

[109] Taberânî, el-Kebir

[110] Taberânî, el-Kebir

[111] Taberânî, el-Kebir

[112] İbn Adiy

[113] İbn Adiy

[114] Hadis, kulakların başın hükmüne tabi olduğunu, bu nedenle de kulaklar için ayrıca su almaya gerek olmayıp meshedildiğini göstermektedir.

[115] Tirmizî, Taharet 29 (37); Ebu Dâvud, Taharet 50 (134); İbn Mâce, Taharet 53 (444); Müsned, 5/268

[116] İbn Mâce, Taharet 53 (443)

[117] Dârekutnî; İbnü’l-Kattân

[118] İbn Mâce, Taharet 53 (445)

[119] Taberânî, el-Evsat

[120] Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, 1/34

[121] Taberânî, el-Evsat, es-Sağir

[122] Hadis, abdest alırken abdest organlarının dikkatlice yıkanması, kuru ve su değmemiş bir nokta bırakılmaması gerektiğini ifade etmektedir. Bu hususta bütün abdest organları, buna dahildir.

     Yalnız abdest organlarının yıkanması sırasında en fazla ihmale uğraması muhtemel olan organ, ayak ökçeleridir. Çünkü abdest organları yıkanırken buranın yıkanması hususunda yeterli titizlik gösterilmeyebilir. İşte hadis, bu hadis bu hususa dikkat çekmektedir. 

[123] Buhârî, İlim 3, 30, Vüdu 27, 29; Müslim, Taharet 26 (241); Ebu Dâvud, Taharet 46 (97); Nesâî, Taharet  89; Muvatta, Taharet 5

[124] Buhârî, Vüdu 30; Müslim, Taharet 28 (242); Tirmizî, Taharet 28 (242); Nesâî, Taharet 89; İbn Mâce, Taharet 55 (453)

[125] Müslim, Taharet 25 (240); İbn Mâce, Taharet 55 (451); Muvatta, Taharet 1

[126] İbn Mâce, Taharet 55 (454); İbn Ebi Şeybe, Musannef, 1/19

[127] Müsned, 4/191; Hâkim, Müstedrek, 1/162; Taberânî, el-Kebir

[128] Müsned, 3/426; Taberânî, el-Kebir

[129] Taberânî, el-Kebir; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 1/19

[130] Taberânî, el-Kebir; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 1/19

[131] Abdurrezzak, Musannef

[132] İbn Mâce, Taharet 55 (455)

[133] İbn Mâce, Taharet 55 (455)

[134] İbn Mâce, Taharet 55 (455)

[135] İbn Mâce, Taharet 55 (455)

[136] Buhârî, Vüdû’ 30; Müslim, Tahâret 28 (242) Tirmizî, Tahâret 31 (41); Nesâî, Tahâret 89; İbn Mâce, Tahâret 55 (453)

[137] Buhârî, Vüdû’ 27, 29, İlm 3, 30; Müslim, Tahâret 26 (241); Ebu Dâvud, Tahâret 46 (97); Nesâî, Tahâret 89; Muvatta’, Tahâret 5

[138] Hâkim, Müstedrek, 1/162; İmam Ahmed, Müsned, 4/191; Taberânî, el-Kebîr

[139] Müslim, Tahâret 25 (240); Muvatta’, Tahâret 1; İbn Mâce, Tahâret 55 (451)

[140] Nesâî, Taharet 109

[141] Taberânî

[142] Taberânî, el-Evsat

[143] Taberânî, el-Evsat

[144] Ebu Dâvud, Taharet 50 (125); Taberânî, el-Evsat

[145] Tirmizî, Taharet (54); Taberânî, el-Kebir; Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, 1/36

[146] Taberânî, el-Evsat

[147] Taberânî, el-Evsat; İbn Huzeyme, Sahih, (201)

[148] Taberânî, el-Kebir

[149] Taberânî

[150] İbn Mâce, Taharet 50 (429);

[151] İbn Emîrü’l- Hâcc, İbnü’l-Hümâm’ın, Fıkıh Usûlü ile ilgili “et-Tahrîr” adlı eserini, “et-Takrîr ve’t-Tahbîr” adıyla şerh etmiştir.

[152] B.k.z: Mâide: 5/6

[153] Mâide: 5/6

[154] Buhârî, Vüdu 35, 48, 49, Salat 7, 25, Cihad 90, Meğazi 80, Libas 10, 11; Müslim, Taharet 77, 79, 81, 82 (274); Ebu Dâvud, Taharet 59 (149, 150, 151); Tirmizî, Taharet 72 (97, 98, 99, 100); Nesâî, Taharet 87, 96, 97, 100; İbn Mâce, Taharet 84 (545), 85 (550); İbn Mâce, Taharet 84 (545 Taharet 42

[155] Buhârî, Vüdu 51; Müsned, 1/35, 49, 54

[156] Ebu Dâvud, Taharet 62 (162); Nesâî, Taharet 99, 100; Müsned, 1/100, 113, 118 

[157] Buhârî, Vüdu 51; Nesâî, Taharet 96; Müsned, 1/169

[158] Müslim, Taharet 84 (275); Ebu Dâvud, Taharet 59 (153); Tirmizî, Taharet 75 (101); Nesâî, Taharet 86, 96; İbn Mâce, Taharet 89 (561)

[159] Müslim, Taharet 86 (277); Ebu Dâvud, Taharet 66 (172); Tirmizî, Taharet 45 (61); Nesâî, Taha­ret 101; İbn Mâce, Taharet 84 (549); Müsned, 5/358

[160] Buhârî, Salat 25; Müslim, Taharet 73 (272); Tirmizî, Taharet 70 (93); Nesâî, Taharet 96; Ebu Dâvud, Taharet 59 (154); İbn Mâce, Taharet 84 (544); Müsned, 4/361, 364

[161] Müsned, 5/382

[162] Buhârî, Vüdu 51; Nesâî, Taharet 96; Müsned, 5/288, 4/179

[163] Ebu Dâvud, Taharet 60 (158); İbn Mâce, Taharet 87 (557)

[164] Ebu Dâvud, Taharet 62 (160)

[165] Ebu Dâvud, Taharet 560 (157); Tirmizî, Taharet 71 (95); İbn Mâce, Taharet 86 (554); Müsned, 5/213

[166] Tirmizî, Taharet 71 (96), Da’vat 102 (3529, 3530); Nesâî, Taharet 98; İbn Mâce, Taharet 86 (554); Müsned, 4/240

[167] Tirmizî, Taharet 75 (102); İbn Mâce, Taharet 85 (551)

[168] İbn Hibban, Sahih, (184); İbn Huzeyme, Sahih

[169] İbn Mâce, Taharet 84 (548); Muvatta, Taharet 8

[170] İbn Mâce, Taharet 84 (547)

[171] Dârekutnî, Sünen, 1/193, 194; Taberânî, el-Evsat

[172] Müslim, Taharet 85 (276); Nesâî, Taharet 99; İbn Mâce, Taharet 86 (552); Müsned, 6/110

[173] Dârekutnî, Sünen, 1/193; Müsned, 6/333

[174] Ebu Dâvud, Taharet  (146); Müsned, 5/281

[175] Müsned, 5/421; Taberânî, el-Kebir

[176] Taberânî, el-Evsat

[177] Nesâî, Taharet 96; Taberânî, el-Kebir

[178] Taberânî,

[179] Taberânî,

[180] Taberânî, el-Kebir

[181] Taberânî, el-Kebir

[182] Taberânî, el-Kebir

[183] Taberânî, el-Kebir

[184] Müsned, 1/323, 366; Taberânî, el-Evsat

[185] İbn Mâce, Taharet 84 (546); Taberânî; Ebu Ya’lâ

[186] Taberânî, el-Kebir

[187] Taberânî, el-Kebir

[188] Taberânî, el-Kebir

[189] Taberânî, el-Kebir

[190] Taberânî, el-Kebir; Bezzâr

[191] Taberânî, el-Kebir

[192] Taberânî,

[193] Müsned, 5/257; Taberânî, el-Kebir

[194] Taberânî, el-Kebir; Bezzâr

[195] Taberânî, el-Evsat

[196] Taberânî, es-Sağir

[197] İbn Mende, Marifetu’s-Sahabe

[198] Ebu Nuaym,

[199] Sâid b. Mansur

[200] İbn Huzeyme, Sahih; İbn Hibbân

[201] İbn Mâce, Taharet 89 (563); Müsned, 5/439, 440

[202] İbn Mâce, Taharet 84 (546); Müsned, 1/186

[203] İbn Mâce, Taharet 89 (562)

[204] Taberânî, el-Evsat

[205] Bu kitabın adı, “et-Takrîr ve’t-Tahbîr” dir.

[206] Ehl-i Sünnet, genel olarak, Hz. Peygamber (s.a.v)’in sünnetine ve ashabının yoluna bağlı olan ve onların izlediği dini yol ve metodu benimseyen kimselere verilen isimdir. Bunlar, genellikle, Matıridiler, Eş’ariler ve Selefilerdir.

     Burada, özel olarak, Ehl-i Sünnetten bahsedilmektedir..

[207] Bu müddet, mest üzerine meshedildiği andan itibaren değilde, abdestin bozulduğu andan itiba­ren başlar. Müddetin, kişinin abdestinin bozulduğu andan itibaren başlamasının sebebi; mestle­rin, abdestsizlik ahlinin ayaklara geçmesini önlemesinden dolayıdır. Meshetme müddeti bitince, kişi, mestlerini çıkarıp ayaklarını yıkadıktan sonra namaz kılabilir.

[208] Taberânî, el-Kebir

[209] Taberânî, el-Kebir, el-Evsat

[210] Taberânî, el-Kebir, el-Evsat

[211] Taberânî, el-Kebir, el-Evsat; Bezzâr

[212] Müslim, Taharet 85 (276); Nesâî, Taharet 99; İbn Mâce, Taharet 86 (552); Müsned, 1/113

[213] Ebu Dâvud, Taharet  60 (157); Tirmizî, Taharet 71 (95); İbn Mâce, Taharet 86 (553, 554); Taberânî, el-Kebir

[214] İbn Huzeyme, Sahih; İbn Hibbân, Sahih

[215] İbn Mâce, Taharet 87 (557)

[216] Taberânî, el-Evsat

[217] Taberânî, el-Kebir, el-Evsat; Bezzâr; Ebu Ya’lâ

[218] İbn Mâce, Taharet 86 (555)

[219] Taberânî, el-Kebir

[220] İbn Huzeyme, Sahih; İbn Hibbân, Sahih

[221] Tirmizî, Taharet 71 (96), Da’vat 102 (3529, 3530); Nesâî, Taharet 98; Müsned, 4/240

[222] Zeylaî, Nasbu’r-Raye, 1/180; Taberânî, el-Evsat

[223] Taberânî, el-Kebir

[224] Müslim, Taharet 85 (276); Nesâî, Taharet 99; İbn Mâce, Taharet 86 (552)

[225] İbn Mâce, Taharet 86 (556); İbn Huzeyme, Sahih; İbn Hibbân, Sahih

[226] Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, 1/81

[227] Kişi, cinsel organına dokunduğu zaman abdestinin bozulup bozulmadığı konusu tartışmalıdır. Bazı sahabiler ile alimlere göre, cinsel organa dokunma abdest almayı gerektirmektedir. Bazı sahabiler, alimler ve Hanefilere göre ise cinsel organa dokunma abdest almayı gerektirmemek­tedir. Hanefiler bu konuda Talk hadisini esas almışlardır. Hadis tenkitçileri; Talk hadisini, cinsel organa dokunmaktan dolayı abdest almanın gerektiğini ifade eden Büsre hadisinden daha sıh­hatli bulmuşlardır. Büsre hadisini; “cinsel organa dokunmak çok kere küçük su dökmek içindir ve pislik çıktığı için abdest bozulur” şeklinde yorumlamak mümkündür. Ayrıca cinsel organın, in­san vücudundan bir parça olması, ona dokunmakla abdestin bozulmayacağına sebep gösteril­miştir. Sebep devam ettiği müddetçe hükmün de devam edeceği bir gerçektir.

[228] Ebu Dâvud, Taharet 70 (181); Tirmizî, Taharet 61 (82, 83, 84); Nesâî, Taharet 118; İbn Mâce, Taharet 63 (479); Muvatta, Taharet 58

[229] İbn Mâce, Taharet 63 (480)

[230] İbn Mâce, Taharet 63 (481); Hâkim, Müstedrek, 1/138

[231] Muvatta, Taharet 59; Hâkim, Müstedrek, 1/138

[232] Hâkim, Müstedrek, 1/137, 138; Taberânî, es-Sağir, el-Evsat

[233] Hâkim, Müstedrek, 1/138

[234] Müsned, 5/194; Hâkim, Müstedrek, 1/138; Taberânî, el-Kebir,

[235] Müsned, 2/223; Taberânî, el-Kebir, el-Evsat

[236] Muvatta, Taharet 60; Taberânî, el-Kebir; Bezzâr

[237] Hâkim, Müstedrek, 1/138; Bezzâr; Ebu Ya’lâ

[238] Beyhakî

[239] Beyhakî; Hâkim, Müstedrek, 1/138

[240] İbn Mende

[241] İbn Mende

[242] İbn Mende

[243] İbn Mende

[244] İbn Mende

[245] Taberânî, el-Kebir

[246] Ebu Dâvud, Tahâret 70 (181); Tirmizî, Tahâret 61 (82, 83, 84); Nesâî, Tahâret 118; İbn Mâce, Tahâret 63 (479); Muvatta’, Tahâret 58

[247] Taberânî, el-Kebîr

[248] Tirmizî, Tahâret 62 (85)

[249] Burada anlatılmak istenen mesele; Arapça harfler yer değiştiği zaman, hadisi rivayet edenlerin, 19 mu, yoksa 17 kişi mi olduğu meselesi de değişmektedir. Normal nüsha da, hadisi rivayet edenlerin sayısı, 17 kişi. Diğer bazı nüshalarda ise, 19 kişi. Bu karışıklık, işte harflerin yer değiş­tirmesi sebebiyle ortaya çıkmaktadır. Böylece hadisi rivayet edenlerin, 17 kişi değil de, 19 kişi olduğu böylece ispatlanmış olmaktadır.

[250] Bunlar; İmam Şâfiî, İmam Ahmed ile İmam Mâlik

[251] Ebu Dâvud, Tahâret 71 (182, 183); Tirmizî, Tahâret 62 (85); Nesâî, Tahâret 119; İbn Mâce, Tahâret 64 (483

[252] Ateşte pişen bir şeyi yemeden ötürü abdestli bir kimsenin tekrar abdest alıp almaması meselesi ihtilaf konusu olmuştur.

Bir grup sahabe ile bazı alimler, bu hadisle amel ederek ateşte pişen bir şeyin yenilmesinden ötürü tekrar abdest alınması gerektiğini belirtmişlerdir. Bunlar, yukarıda ismi geçen kimseler ile Ömer b. Abdulazizi, Hasan Basri ve Ebu Kılabe.

     Ateşte pişmiş yiyecek sebebiyle abdest almanın sebebi; benzerini meleklerin asla yapmayacağı dünya nimetlerinden en üst düzeyde yararlanma olduğu, böyle bir yiyeceği yemek suretiyle meleklere benzemekten uzaklaşmaya sebep olacağı ve ateşte pişmiş yiyeceğin, kişiye, cehennem ateşini hatırlatacağı, bu ise, insanın kalbinin meşğul olacağı” şeklinde açıklanmaya çalışılmıştır. Yalnız bu iddialar ve gerekçeler, gerçekçi değil.

[253] Müslim, Hayz 90 (351); Nesâî, Taharet 122;

[254] Müslim, Hayz 90 (352); Nesâî, Taharet 122; Tirmizî, Taharet 58 (79); Ebu Dâvud, Taharet 76 (194); İbn Mâce, Taharet 65 (485)

[255] Müslim, Hayz 90 (353); İbn Mâce, Taharet 65 (486)

[256] Nesâî, Taharet 122; Taberânî, el-Kebir

[257] Nesâî, Taharet 122; Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr; 1/162

[258] İbn Mâce, Taharet 65 (487); Abdurrezzak, Musannef, 1/172 (670)

[259] Müsned, 4/180

[260] Müsned, 4/397; Beyhakî, Sünenü’l-Kübra, 1/155

[261] Müsned, 6/292; Beyhakî, Sünenü’l-Kübra, 1/155

[262] Taberânî, el-Kebir, el-Evsat; Bezzâr

[263] Taberânî, el-Kebir, el-Evsat

[264] Taberânî, el-Kebir, el-Evsat

[265] Bezzâr

[266] Nesâî, Taharet 122; Müsned, 6/327; Abdurrezzak, Musannef, 1/172 (665, 666)

[267] Sahabenin, mezhep imamlarının ve alimlerin çoğu; bu konudaki hadisi esas alarak, ateşte pişmiş yiyecekleri yemeden ötürü abdest almanın gerekmeyeceği görüşünü benimsemişlerdir.

[268] Tirmizî, Taharet 59 (80); Ebu Dâvud, Taharet 75 (191, 192); Nesâî, Taharet 123; İbn Mâce, Taharet 66 (489); Muvatta, Taharet 25

[269] Buhârî, Vüdu 50; Bezzâr; Ebu Ya’lâ

[270] Buhârî, Vüdu 50, Et’ime 18; Müslim, Hayz  91 (354); Ebu Dâvud, Taharet  75 (187); Nesâî, Taharet 122, 123; İbn Mâce, Taharet 66 (488); Muvatta, Taharet 91 

[271] İbn Mâce, Taharet 66 (493); Bezzâr; Ebu Ya’lâ

[272] Müslim, Hayz 94 (357)

[273] Ebu Dâvud, Taharet 75 (197)

[274] Buhârî, Vüdu 50, Ezan 43, Cihad 92, Et’ime 20, 26; Müslim, Taharet 92 (355); İ Tirmizî, Et’ime 33 (1837); İbn Mâce, Taharet 66 (490)

[275] Taberânî, el-Kebir

[276] Buhârî, Vüdu 51, 54, Cihad 123, Meğazi 35, 38, Et’ime 7, 9, 51; Nesâî, Taharet 124; İbn Mâce, Taharet 66 (492); Muvatta, Taharet 20

[277] Nesâî, Taharet 123; İbn Mâce, Taharet 66 (491)

[278] Ebu Dâvud, Taharet 75 (191, 192); Nesâî, Taharet 123; İbn Mâce, Taharet 66 (489); Muvatta, Taharet 25

[279] Bu rivayet, oğlan çocuklarının idrarı ile kız çocuklarının idrarı arasında bir ayırım yapmaktadır. Bununla ilgili çeşitli açıklamalar yapılmıştır. Hanefilere göre; kız ve oğlan çocuğu, idrarlarının yı­kanması hususunda eşittirler. 

[280] Buhârî, Vüdu 59; Müslim, Taharet 101, 104; Nesâî, Taharet 188; Tirmizî, Taharet 54; İbn Mâce, Taharet 77 (524); Dârimî, Vüdu 63; Muvatta, Taharet 110; Müsned, 4/356, 464

[281] Ebu Dâvud, Taharet 135 (377); İbn Mâce, Taharet 77 (525)

[282] Buhârî, Vüdu 59; Müslim, Taharet 101, 102 (286); Nesâî, Taharet 189; İbn Mâce, Taharet  77 (523)

[283] Taberânî,

[284] Buhârî, Vüdu 59; Ebu Dâvud, Taharet 135 (375); İbn Mâce, Taharet 77 (522); Müsned, 4/239, 240, 255, 256

      (Bu, Ümmü Fadl b. Abbâs b. Abdulmuttalib’dir.)

[285] Ebu Dâvud, Taharet 135 (376); Nesâî, Taharet 189; İbn Mâce, Taharet 77 (526); Hâkim, Müstedrek, 1/166

[286] Taberânî, el-Evsat

[287] Müsned, 4/348

[288] Dârekutnî

[289] Taberânî, el-Kebir

[290] Ebu Dâvud, Taharet 135 (379)

[291] Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, 1/94

[292] Hâkim, Müstedrek, 1/166

[293] İbn Mâce, Taharet 77 (527)

[294] Burada kinayeli olarak boyabdesti, “su” şeklinde belirtilmiştir. Boy abdestinin gereği olarak ta, “meni”nin gelmesi gösterilmiştir. Bu hüküm, İslam’ın başlangıcında geçerliydi. Daha sonra bu hüküm kaldırılmış. Dört mezhebin icma ettiği görüşe göre de; guslün gerekmesi için, meni gel­mese bile, erkeklik organının uç kısmının kadının organına girmesi gerekmektedir. 

[295] Müslim, Hayz 80 (343); Müsned, 3/7, 36, 47; Ebu Ya’lâ, Müsned, (1236); İbn Huzeyme, Sahih, (233)

[296] Ebu Dâvud, Taharet 84 (214, 215); Tirmizî, Taharet 81 (110); Müsned, 5/115, 116

[297] Müsned, 4/143; Taberânî, el-Evsat

[298] Müsned, 5/115; Taberânî, el-Kebir; Bezzâr

[299] Müslim, Hayz 80 (343); Müsned, 4/342

[300] Buhârî, Vüdu’ 34; Müslim, Hayz 81-83 (343-345); Ebu Dâvud, Taharet 84 (217); Nesâî, Taha­ret 132

[301] Bezzâr

[302] Bezzâr

[303] Tirmizî, Taharet 81 (112); Bezzâr; Ebu Ya’lâ

[304] Taberânî, el-Evsat;  Bezzâr

[305] İbn Şâhîn, Nesh ve’l-Mensuh

[306] Dört organla neyin kastedildiği hususunda ihtilaf edilmiştir. Bu konuda çeşitli yorumlar yapılmış­tır. Fakat burada asıl kastedilen husus; cinsel ilişki olup Resulullah (s.a.v) ise bu hususu kinaye ederek açıkça söylemekten kaçınmıştır.

[307] Buhârî, Gusl 28; Müslim, Hayz 87 (348); Ebu Dâvud, Tahâret 84 (216); Nesaî, Tahâret 129; İbn Mâce, Tahâret 111 (610); Muvatta’, Tahâret 71  

[308] Müslim, Hayz 87 (348)

[309] Ebu Dâvud, Tahâret 84 (214, 215); Tirmizî, Tahâret 81 (110); Müsned: 5/116

[310] Buhârî, Gusl 25, 27; Müslim, Hayz 25 (306); Ebu Dâvud, Taharet 87 (221); Nesâî, Taharet 167; Tirmizî, Taharet 88 (120); Muvatta, Taharet 76

[311] Müsned, 4/320

[312] Muvatta, Taharet 78; Beyhakî, Sünenü’l-Kübra, 1/200

[313] Buhârî, Gusl 3; Müslim, Hayz 48 (323); Tirmizî, Taharet 48 (65); Müsned, 1/243

[314] Müslim, Hayz 47 (322); Tirmizî, Taharet 46 (62); İbn Mâce, Taharet 37 (377)

[315] İbn Mâce, Taharet 34 (375)

[316] Buhârî, Gusl 2, 9; Müslim, Hayz 59 (331), 41, 42 (319, 320); Ebu Dâvud, Taharet 97 (238); Nesâî, Taharet 47, 145146, 148; İbn Mâce, Taharet 35 (376); Muvatta, Taharet 68

[317] Buhârî, Gusl 9

[318] Nesâî, Taharet 149; İbn Mâce, Taharet 35 (378); Müsned, 6/342

[319] Müsned, 6/325

[320] Müslim, Hayz 49 (324); Nesâî, Taharet 146; İbn Mâce, Taharet 35 (380)

[321] İbn Mâce, Taharet 36 (381)



1438 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın