• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/ali.gulhan.58
  • https://www.twitter.com/ali69gulhan
ali gulhan

İLİMLE İLGİLİ HADİSLER

İLİM[1] BÖLÜMÜ

 ﴿ كِتَابُ الْعِلْمِ ﴾

 -2﴿ مَنْ كَذَبَ عَلَيَّ مُتَعَمِّدًا فَلْيَتَبَوَّأْ مَقْعَدَهُ مِنَ النَّارِ

“Kim söylemediğim bir sözü bana atfederse,[2] ce­hennemdeki ye­rine hazırlansın”

Suyûtî (Ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da ilk olarak bu hadisi şu yollardan ge­tir­miştir:

1. Hz. Ali,[3]

2. Ebu Hureyre,[4]

3. Enes b. Mâlik,[5]

4. Muğire b. Şu’be,[6]

5. Zübeyr b. Avâm,[7]

6. Seleme ibnu'l-Ekva’,[8]

7. Abdullah ibn Amr,[9]

8. Abdullah ibn Mes’ud,[10]

9. Câbir b. Abdullah,[11]

10. Ebu Katâde,[12]

11. Ebu Saîd el-Hudrî,[13]

12. Affân b. Hubeyb,[14]

13. Hz. Ömer,[15]

14. Hz. Osman,[16]

15. Halid b. Urfuta,[17]

16. Zeyd b. Erkam,[18]

17. Abdullah ibn Ömer,[19]

18. Ukbe b. Âmir,[20]

19. Kays b. Sa’d b. Ubâde,[21]

20. Muaviye,[22]

21. Ebu Musa el-Gafikî,[23]

22. Hz. Ebu Bekr,[24]

23. Talha b. Ubeydullah,[25]

24. Evs b. Evs,[26]

25. Berâ b. Âzib,[27]

26. Huzeyfe ibnu'l-Yemân,[28]

27. Rafi’ b. Hadîc,[29]

28. Saîb b. Yezîd,[30]

29. Saîd b. Midhâs,[31]

30. Selmân el-Fârisî,[32]

31. Süheyb,[33]

32. Abdul­lah ibn Abbâs,[34]

33. Utbe b. Gazvân,[35]

34. Urs b. Amire,[36]

35. Ammâr b. Yâsir,[37]

36. Amr b. Hureys,[38]

37. Amr b. Abese,[39]

38. Amr b. Mürre,[40]

39. Muâz b. Cebel,[41]

40. Nübeyt b. Şerît,[42]

41. Ya’lâ b. Mürre,[43]

42. Ebu Ümâme,[44]

43. Ebu Musa el-Eş’arî,[45]

44. Ebu Meymûne el-Kürdî,[46]

45. Ebu Karsafe,[47]

46. (Ebu Malik el-Eşcaî’nin babası) Târık b. Eşyeme,[48]

47. Saîd b. Zeyd,[49]

48. İmrân b. İbn Husayn,[50]

49. Abdullah ibn Zübeyr,[51]

50. Yezîd b. Esed,[52]

51. Ebu Ramse,

52. Ebu Rafi’,[53]

53 Ümmü Eymen,[54]

54. Câbir b. Habis,[55]

55. Selmân b. Hâlid,[56]

56. Abdullah b. Zağb,[57]

57. Üsâme b. Zeyd,[58]

58. Abdullah b. Ebi Evfâ,[59]

59. Büreyde,

60. Sefîne,

61. Vâsile ibnu'l-Eska’,[60]

62. Ebu Ubeyde ibnu'l-Cerrâh,[61]

63. Sa’d b. Ebi Vakkâs,[62]

64. Huzeyfe b. Useyd,[63]

65. Zeyd b. Sâbit,[64]

66. Ka’b b. Kutbe,[65]

67. Muaviye b. Hayde,

68. Münakka’ et-Temîmi,[66]

69. Ebu Kebşe el-Enmârî,[67]

70. Ebu’l-Uşrâ’nın ba­bası,[68]

71. Ebu Zerr,[69]

72. Hz. Aişe.[70]

Toplam, 72 kişi.

Suyûtî (ö. 911/1505) devamla der ki: “Bu hadisin ravileri arasında yer alanlardan biri de, Abdurrahman b. Avf’dır.

İbnü’l-Cevzî’de dedi ki: Bu konudaki Abdurrahman b. Avf hadisi, Amr b. Avf hadisi ile Ebu’l-Hamrâ hadisi bana ulaşmamıştır.”

Hadisi rivayet edenlerin sayısı, bu üç kişiyle birlikte, 75’e ulaşmıştır.

Derim ki: Bu raviler, “Takrîb”de de belli bir usûle göre yol izlemektedir; hadisi rivayet eden raviler, alfabetik harf sırasına göredüzenlenip sayılsa, bu sayı, Aşere-i Mübeşşere dışında 65’dir. Aşere-i Mübeşşere ile birlikte bu sayı, -belirtti­ğimiz- 75 sayısına ulaşmaktadır.

Bir çok hadis alimi, bu hadisi rivayet eden ravilerin içerisine “daha baş­ka­ları” ifadesini ilave etmişlerdir. Bununla ilgili olarak (Zebîdî’nin) “Şerhu’l-İhyâ”[71] adlı eserine bakabilirsiniz.

(Bazı alimler) derler ki: Buhârî, bu hadisi, ‘İlm’ (İlim Bölümün)de; 1. Hz. Ali, 2. Zübeyr b. Avâm, 3. Enes b. Mâlik, 4. Seleme ibnu'l-Ekva’, 5. Ebu Hureyre’den rivayet etmiştir.

‘Cenâiz’ (Cenazeler Bölümün)de ise; 6. Muğîre b. Şu’be’den rivayet et­miş­tir.

‘Ahbâru Beni İsrâil’ (İsrail oğullarının Haberleri Bölümün)de ise; 7. Abdulah ibn Amr b. el-Âs’tan rivayet etmiştir.

‘Menâkibu Kureyş’ (Kureyş Kabilesinin Menkibeleri Bölümün)de; 8. Vâ­sile ibnu'l-Eska’dan rivayet etmiştir. Fakat bu hadis, (burada) açık bir şekilde “Ce­hennem ateşiyle” korkutma lafzıyla geçmemektedir.

Müslim ise, bu hadisi; 1. Hz. Ali, 2. Enes, 3. Ebu Hureyre, 4. Muğîre b. Şu’be’den gelen hadisleri rivayet etmede Buhârî ile görüş birliği içerisindedir.

Yine Müslim, bu hadisi; 9. Ebu Saîd el-Hudrî’den de rivayet etmiştir.

Yine bu hadis, Buhârî ile Müslim(in rivayet ettikleri yolların) dışında; 10. Hz. Osmân, 11. Abdullah ibn Mes’ud, 12. Abdullah ibn Ömer, 13. Katâde, 14. Câbir, 15. Zeyd b. Erkâm’dan da “sahih” bir şekilde gelmiştir.

Yine bu hadis, “hasen sened”lerle; 1. Talha b. Ubeydullah, 2. Saîd b. Zeyd, 3. Ebu Ubeyde ibnu'l-Cerrâh, 4. Sa’d b. Ebi Vakkâs, 5. Muâz b. Cebel, 6. Ukbe b. Âmir, 7. İmrân b. Husayn, 8. Abdullah ibn Abbâs, 9. Selmân el-Fârisî, 9. Muaviye, 10. Râfi’ b. Hadîc, 11. Târık el-Eşcaî, 12. Saîb b. Yezîd, 13. Hâlid b. Urfuta, 14. Ebu Ümâme, 15. Ebu Karsafe, 16. Ebu Musa el-Ğâfikî, 17. Hz. Aişe yolundan gelmiştir.

(Sahih ve Hasen yollarla ismini belirttiğimiz raviler,) sahabe’den 33 kişi­dir. 

Yine bu hadis, bir çokları tarafından, “zayıf mutemâsek”[72] senedlerle 50 kadar benzer kimseden getirilmiştir.

Yine bu hadis, daha başkaları tarafından, “sakıt”[73] senedlerle 20 kadar benzer kimseden de getirilmiştir.

Hafız İbn Hacer (ö. 852/1447), bu hadisin geliş yollarını, büyük bir cüz’ de toplamıştır.

(Hafız İbn Hacer’den) önce hadis hafızı bir topluluk da, bu hadisin geliş yollarını toplamaya özen göstermiştir. Bunların ilki, Ali b. el-Medînî (ö. 234/ 848)’dir.

Ya’kûb b. Şeybe’de (bu hadisin geliş yollarını toplamada), Ali b. el-Medînî’ye uyup der ki: “Bu hadis, Hicazlı alimler ile bir çok alimlere göre, saha­beden 20 şekilde rivayet edilmiştir.”

Yine ayrıca (bu hadisin geliş yollarını) İbrahim el-Harbî ile Ebu Bekr el-Bezzâr (ö. 292/904)’da (toplamıştır). Bunların her ikisi de der ki: “Bu hadis, 40 sahabeden (farklı şekillerde) gelmiştir.”

Bu hadisin geliş yollarını, bu asırda ise, Ebu Muhammed Yahya b. Mu­hammed ibn Saîd’de toplayıp buna az miktarda ilavede bulunmuştur.

İmam Şâfiî’nin “Risâle” adlı kitabının şarihi Ebu Bekr es-Sayrafî (ö. 330/941)’de, bu hadisin geliş yolları ile ilgili olarak şöyle der: “Taberânî’de bu hadisin geliş yollarını toplayıp buna az miktarda ilavede bulunmuştur.”

Bazı Nisaburlu alimler de, bu hadislerin tahricini yapıp  bu hadislere az miktarda ilave yapmışlardır.

İbnü’l-Cevzî (ö. 597/1200)’de,  bu hadisin geliş yollarını, “Mevzuât” adlı kitabının birinci nüshasının ‘Mukaddime’ kısmındatoplayıp hadisin ravilerini, 61 sahabiye ulaştırmıştır. Birincisinden daha uzun olan ikinci nüs­hada ise hadisin ravilerini, 90’ı geçirtmiştir.

İbn Dihye (ö. 633/1235)’de, hadisin ravilerinin bu kadar sayıya ulaştı­ğını açık bir şekilde belirtmiştir.

(İbn Hacer ise,) İbn Dihye’nin bu sözünü, “Fethu’l-Bârî”de nakletmiş­tir. Sehavî (ö. 902/1496)’de bu görüşe katılmıştır.

Münâvî (ö. 1031/1622)’nin, İbn Dihye’den yaptığı nakilde ise; bu hadi­sin, 400 kadar yoldan geldiği belirtilmektedir. Fakat bunun, bir yorumunun yapılması gerekmektedir.

Ebu Musa el-Medînî (ö. 581/1185)’de der ki: “Bu hadisi, sahabeden 100 kadar kimse rivayet etmiştir.”

Daha sonra, bu hadisleri, Mizzî diye bilinen Ebu’l-Haccâc Yusûf b. Halîl ed-Dimeşkî (ö. 742/1341) ile Ebu Ali el-Bekrî adında aynı çağda yaşamış iki hadis hafızı toplamıştır. Bu sebeple de her biri için, (bu konuda) diğerinin yanında bulunmayan (geliş yolları bir araya gelmiştir).

Bütün bu hadislerin hepsi; sahih, hasen, zayıf ve sakıt şeklinde de belirt­tiği­miz gibi, 100 kadar sahabiden rivayet edilmiş olmasıdır.

Bu hadislerin hepsinde, (Cehennem ateşi ile ilgili) bu “özel korkutma”, ka­yıtlanmaksızın, Hz. Peygamber (s.a.v)’in üzerine yalan söz söylemenin mutlak kötülüğü söz konusu edilmiştir.”

Irâkî (ö. 805/1402) “Elfiyye”[74] adlı kitabında belirttiğine göre; bu hadi­sin, sahabeden olan ravileri(nin sayısı), 100’ü geçmiştir.

(Sehâvî’de) “Fethu’l-Muğîs”de[75] konu ile ilgili olarak ise şöyle der: “Bu (hadisin geliş yolu ile ilgili) sayı, 102’dir.”

Der ki: “Bu, onların yanında bulunan toplu sayıdır.”

Nevevî (ö. 676/1277)’de, Müslim’in “Sahih” adlı kitabına yazdığı şer­hin[76] ‘mukaddime’ bahsinde belirttiğine göre; bazı hadis alimleri, bu hadisi, 200 sahabiden rivayet etmiştir.

(Sehâvî’de) “Fethu’l-Muğîs”de der ki: “Musannıf Irâkî, bu hadisin, bu ka­dar yoldan gelişini uzak görmüştür.

Bir çok hadisçi de, bu hadisleri; ﴿ مَنْ حَدَّثَ عَنِّي بِحَدِيثٍ يُرَى أَنَّهُ كَذِبٌ فَهُوَ أَحَدُ الْكَاذِبِينَ ﴾ “Kim yalan olduğu zannedilen bir sözü, benden (olmak) üzere rivayet ederse, kendisi de yalancılardan biridir”[77] hadisi ile bunun gibi hadisleri, “mutlak yalan söz söyleme[78] şeklinde yorumlamış-lar­dır. Fakat belki de bu hadisin geliş yolları, hocamız (Irâkî’n)inde söylediği gibi, 100’ü geç­miştir.”

Hafız Burhaneddin el-Halebî (ö. 841/1437) “Keşfu’l-Hasîs ammen rumiye bi vad’i’l-Hadîs” de der ki: “Hocamız hafız Irâkî dedi ki: ‘Ben, bu ha­disin, 200 sahabiden rivayet edilmiş olması ile ilgili sözün, gerçekten, uzak oldu­ğunu görüyorum.’

Yine hocamız, İbnu’s-Salâh’ın  (hadis usûlü ile ilgili) kitabına yazdığı “Kitabu’n-Nüket”de, bu hadisi rivayet eden sahabileri, alfabetik harf sıra­sına göre belirtmiştir. Ben, bu kitabı okudum. Bu sahabiler, 75 kişidir. Bunla­rın 20 kadarından gelen hadisler, sahihtir. Buhârî ile Müslim, bunlardan gelen ha­disle­rin 4’ü üzerinde görüş birliği etmiştir.”

Suyûtî (ö. 911/1505) “Şerhu Elfiyyeti’l-mustalahi li’l- Irâkî”de der ki: “Bir topluluk, bu hadisi, 100’den fazla sahabiden rivayet etmiştir.

Musannıf Irâkî dedi ki: ‘(Sahabilerden naklen yapılan bütün) bu hadisle­rin metinleri, aynı değildir. Fakat bu (genel manada) ‘mutlak yalan söz söy­leme’ hususundadır. (Hadislerin) bu metinlerine özgü rivayet, 70 küsur­dur.’

Suyûtî (devamla) der ki: “Bu sahabilerin isimleri, “Şerhu’t-Takrîb” (adlı eserim)de geçmektedir. Ayrıca bu hadisi(n geliş yollarını ve ravilerini), ‘mütevatir hadisler’ ile ilgili bir çalışma(m)da topladım.”

Münzirî (ö. 656/1258)’de “Terğîb ve’t-Terhîb”de der ki: “Bu hadis; sa­hih, sünen, müsned ve daha bir çok hadis kitaplarında sahabenin bir ço­ğun­dan riva­yet edilmiştir. Öyle ki bu hadis, ‘tevatür derecesine’ ulaşmıştır.”

İbnu’s-Salâh (ö. 643/1245)’ın, mütevatir hadise, örnek olarak, (sadece) bu hadisi özgü kılmasıyla ilgili sözü önemlidir.

Bazı alimlerde der ki: “Bu hadisin dışında mütevatir olduğuna dair gö­rüş birliğine varılan bir başka mütevatir hadis daha bulunmamaktadır.”

Bu husus, bazı hadis hafızları tarafından da nakledilmiştir.

İbnü’l-Cevzî (ö. 597/1200) “Mevzuât” adlı eserinin birinci nüshasının “mukaddime” kısmında bu hususu şöyle ifade etmektedir: “Bu hadis dışında 60’dan çok sahabiden rivayet edilen bir hadis daha bilinmemektedir. Yine bu hadisin dışında Aşere-i Mübeşşere’nin üzerinde birleştiği bir hadis daha yok­tur.”

İbnü’l-Cevzî (ö. 597/1200)’nin bu sözlerine bir bütün şekilde itiraz edile­bi­lir. Çünkü İbnü’l-Cevzî, bu sözleriyle şunları kast etmişti:

1.    Bu hadisin, mütevatir olması.

2.    Mütevatiri, sadece bu hadise özgü kılması.

3.    Bu hadisi, Aşere-i Mübeşşere ile 60’dan çok sahabenin rivayetine özgü kıl­ması.

Birincisine Cevap: (İbn Hacer) “Feth”de bu konuda bazı hususları be­lirttikten sonra aynen şöyle der: “Bu hadisin geliş yollarının çok olmasında dolayı bir topluluk, bu hadisin mütevatir olduğunu söylemiştir. Bazı hocala­rımız da bu (hadisin mütevatir olup olmadığı) hususunda tartışmıştır.”

(Devamla) der ki: “Çünkü mütevatirin şartı; (naledilen hadisin,) ilk taba­kada, son tabakada ve orta tabakada çokluk bakımından olması ve (bu çoklu­ğun,) tabakanın her geliş yolunda tek başına rivayet edilmesinin mevcut olma­masıdır.

Bu hadisin, mütevatir olduğunun söylenmesiyle kast dilen husus, her asırda bir topluluğun diğer bir topluluktan, ilk tabakadan son tabakaya varın­caya kadar rivayet edilmesidir diye cevap verilmiştir. Bu husus, (hadisin) bilgi ifade etme­sinde yeterlidir.

(Bu hadisin) Enes’ten gelen yolu, tektir. Fakat bu geliş yollarını, Enes’ten pek çok sayıda kişi rivayet etmiştir. Çünkü bu yollar, bunlardan, tevatüren gel­miştir.

Ali Hadisi. Bu hadisi, Hz. Ali’den; Tabiûn’un meşhur ve güvenilir olanla­rın­dan 6 kişi rivayet etmiştir.

Abdullah ibn Mes’ud Hadisi, Ebu Hureyre Hadisi ile Abdullah ibn Amr Ha­disi de aynı bu şekildedir.

(Aslında mütevatir’in şartında bu çokluğun; ‘senedin) her geliş yolunda Resulullah (s.a.v)’in sahabilerinden nakledildiği üzere, mütevatirdir’ denilse idi, bu ifade, daha doğru olurdu. Çünkü belirli bir sayı, mütevatir de şart ko­şulma­malıdır. Aksine bu husus, (hadisin) bilgi ifade etmesinde yeterli görül­mektedir. Ravilerdeki saygın nitelikler, sayısal çokluğun yerine geçebileceği gibi, sayısal çokluğu geçebilirde. Nitekim bu hususu, “Nüketu Ulûmi’l-Ha­dîs” ile “Şerhu Nuhbeti’l-Fiker”de belirttim. Yine orada ‘mütevatir ha­dise örnek, sadece bu hadistir’ şeklinde iddiada bulunana gerekli açıklamayı da yaptım ve mütevatir hadisin örneklerinin pek çok olduğunu da (yine orada) söyledim.”

İkincisine Cevap: İbn Hacer (ö. 852/1447), “Şerhu Nuhbeti’l-Fiker”[79] ile bir çok kitabında, Suyûtî (ö. 911/1505) ve Sehâvî (ö. 902/1496)’de (bir çok kitaplarında) bu meseleye gerekli cevabı vermişlerdir.

Üçüncüsüne Cevap: (Sehâvî) “Fethu’l-muğîs”de bu konu ile ilgili ola­rak şöyle der: “Bir çok alim, Aşere-i Mübeşşere’nin, bu hadisi rivayet et­mede birleştiği hususunda tartışmıştır. Buna şöyle cevap verilmiştir:

“Bu hadisin, Aşere-i Mübeşşere’den olan geliş yolları, İbnül-Cevzî‘nin “el-Mevzuât” adlı eserinin “mukaddime” kısmında geçmektedir. Aşere-i Mübeşşere’den biri olan Abdurrahman b. Avf’ın rivayet ettiği hadis ise, “Mev­zuât”ın diğer nüshasında bulunmaktadır. Bu, İbnül-Cevzî’den sonra gelen alim­lerin kitaplarında da yer almaktadır. Bu hadisin güvenilir geliş yol­ları; Hz. Ali ile Zübeyr b. Avâm yolundan gelenin sahih; Talha b. Ubeydullah, Sa’d b. Ebi Vakkâs, Saîd b. Zeyd ile Ebu Ubeyde b. el-Cerrâh yolundan ge­lenin hasen; Hz. Osman yolunda gelenin zayıf; bunlardan geriye kalan Aşere-i Mübeşşere’den gelen hadisler ise, zayıf yada sakıt’tır. Bütün bunlara rağmen (bu hadisin, Aşere-i Mübeşşere’den geri kalan diğer geliş yollarını araştıracak olursan,) tamamen bulabilirsin.”

(Sehâvî) “Feth”de, hocası (Irâkî)’nin görüşünün aksine Hz. Osman’dan gelen yolun, ‘mutemâsek zayıf’ türden olduğunu söylemiştir. Çünkü hocası (Irâkî), Hz. Osman’dan gelen yolu, sahih saymıştır. Doğru olanı da, bu gö­rüştür. Zira Hz. Osman Hadisini, İmam Ahmed “Müsned” adlı eserinin iki yerinde iki (ayrı) şekilde rivayet etmiştir.

Birincisi: İshak b. İsa, Şüreyh ile Hüseyin’den, (bunlar da) Abdurrahman ibn Ebi’z-Zinâd’dan –bu sadûk’tur-, o da Hz. Osman’dan riva­yet etmiştir.[80]

İkincisi: Abdulkebîr b. Abdulmecîd’den, -bu sika’dır-, o da Abdulhumeyd b. Ca’fer’den -ki bu da sadûk’tur-, o da babasından –bu da sika’dır-, o da  Mahmûd b. Lebîd’den –ki bu, küçük yaştaki bir sahabidir-, o da Hz. Osman’dan rivayet etmiştir.

Hz. Osman’dan gelen bu iki yolun toplamı, Hz. Osman Hadisinin, sahih ol­duğunu gösterir.

Dördüncüsüne Cevap: Irâkî (ö. 805/1402) “Şerhu Elfiyye”de, İbnu’s-Salâh’ın, Mütevatiri, sadece bu hadise özgü olarak belirttiğini söyle­miştir.

Halbuki bu hadisi; bu sayı (çokluğuna) ve sadece Aşere-i Mübeşşere’nin ri­vayetine özgü kılma, “Mestler üzerine mesh etme” hadisiyle çelişmek­tedir.

Çünkü Ebu’l-Kasım Abdurrahman b. Muhammed b. İshak b. Mende (ö. 470/1070) “el-Müstahrec” de belirttiğine göre; “Mestler üzerine mesh etme” ile ilgili hadisi, içlerinde Aşere-i Mübeşşere’nin de bulunduğu 60’dan fazla sahabe rivayet etmiştir.

Hasan el-Basrî’nin, “Mestler üzerine mesh etme” ile ilgili hadis hak­kında şöyle söylediği rivayet edilmiştir: “Resulullah (s.a.v)’in sahabilerinden 70 kişi, bana, ‘Mestler üzerine mesh etme’ ile ilgili hadisi haber vermiş­tir.”

İbn Abdilberr (ö. 463/1071)’de, “Mestler üzerine mesh etme” ile il­gili hadisin mütevatir olduğunu söylemiştir.

Yine içlerinde az önce adı geçen İbn Mende ile Hâkim’in de bulunduğu bir çok alim, “Ref’u’l-yedeyn” (=Elleri kaldırma) ile ilgili hadisi, Aşere-i Mübeşşere’ye dayandırmıştır.

Hadisin, Aşere-i Mübeşşere’ye ve bu sayı çokluğuna dayandırılması me­se­lesi, Mütevatir Hadis’in özelliklerinden kabul edilmiştir.”

(Sehâvî) “Fethu’l-muğîs”de der ki: “Erkeklik organına dokunmak­tan dolayı abdest almanın gerektiğini’ bildiren hadis de, böyledir.

Denildi ki: Bu hadisin ravileri de, 60’ı geçmiştir. Yine “ateşte pişen şey­leri yemeden dolayı abdest almanın gerektiğini” ve “gerektirme­diğini” bildiren hadis de böyledir.”

Suyûtî (ö. 911/1505) “Şerhu Elfiyyeti’l-mustalahi li’l- Irâkî”de, bu me­seleye şöyle cevap verir: “İbnu’s-Salâh ile İbnü’l-Cevzî’nin kast ettiği hu­sus; bu meselenin, sadece "Kim yalan söylerse" (=Men kezzebe) hadisinin metni­nin hep aynı ifadeyle gelmiş olmasıdır. “Mestler üzerine mesh etme” rivayeti ile “Elleri kaldırma” (=Ref’u’l-yedeyn) rivayetine gelince, bu iki rivayet; çeşitli rivayetler ile farklı hadislerden oluşmuştur. Dolayısıyla da bu iki hadis, aynı hadis lafzını rivayet üzerinde görüş birliğine varılan hadisler olmayıp “Mestler üze­rine mesh etme” ve “Elleri kaldırma” ile ilgili gelen  hükmü kapsamaktadır.

Bu husus, metodoloji’de, ‘manevî mütevatir’ diye isimlendirilmiştir. Ma­nevî mütevatirin karşıtı, lafzî mütevatirdir. ‘Lafzî mütevatir’, Aşere-i Mübeşşere ile 60 sahabinin, üzerinde görüş birliğine vardığı "Kim yalan söy­lerse"  (=Men kezzebe)  hadisinden başka mütevatir bir hadis daha bu­lun­mamaktadır.

Yalnızca bunun yarısına yakın olarak rivayet edilen hadisler vardır. Ör­nek: “Kur’an, yedi harf üzerine indirilmiştir” hadisi gibi. Bu hadisi, 30 ka­dar kimse rivayet etmiştir. Yalnız bu hadis, (mana bakımından aynı olmak kaydıyla) farklı ve değişik hadisler içerisinde gelmiştir. Bu tür hadisleri, bir eser(im)de nak­lettim.”

(Sehâvî’nin) “Fethu’l-muğîs”inde, bu meseleye, daha fazla cevap veril­miştir. Ayrıca bu konuda daha geniş bilgi için Üstad Murtaza ez-Zebîdî (ö. 1205/1790)’nin “Şerhu’l-İhyâ” adlı eserine bakabilirsiniz.  Zebîdî, (bu kitabı­nın,) ‘İlim Bölümü’nün üçüncü babında, bu mesele ile ilgili hadise geniş yer ver­miştir. Yine de doğruyu en iyi bilen Allah’tır.

* * *

 -3﴿ نَضَّرَ اللهُ اِمْرَءً ﴾

“Allah, …..  o kimsenin yüzünü ağartsın”[81]     

(Hadisin metninde geçen dad harfi, şeddeli ve şeddesiz olmak su­retiyle kullanılabilmektedir.)

Buna göre Allah o kimseyi (بَهَّجَهُ) “sevindirsin”, (حَسَّنَهُ) “güzelleştir­sin” ve (نَعَّمَهُ) “nimetlendirsin” demektir.

﴿ سَمِعَ مَقَالَتِي فَوَعَاهَا فَأَدَّاهَا إِلَى مَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا فَرُبَّ حَامِلِ فِقْهٍ غَيْرِ فَقِيهٍ وَرُبَّ حَامِلِ فِقْهٍ إِلَى مَنْ هُوَ أَفْقَهُ مِنْهُ ﴾

“Allah, benim sözümü dinleyip de belleyen, sonra da onu işitmeyene ulaştı­ran kimsenin yüzünü (kıyamet günü) ağartsın; çünkü nice fakih (fıkıh bilgisini taşıyan kimse/meseleleri kavrayan kimse) vardır ki, fakih değildir. Yine nice fakih (fıkıh bilgisini taşıyan kimse/meseleleri kavrayan kimse) var ki, kendinden daha fakih olan kişiye bilgisini götürür.”[82]

Bir lafız da ise;  ﴿ سَمِعَ مِنَّا شَيْئًا فَبَلَّغَهُ كَمَا سَمِعَه فَرُبَّ مُبَلِّغٍ أَوْعَى مِنْ سَامِعٍ ﴾ “Ben­den bir şey dinleyip de işittiği şekilde onu ulaştıranın yüzünü (Allah, kıyamet günü) ağartsın; çünkü nice (bilgi) taşıyıcısı vardır ki, dinleyenden daha iyi beller”[83] buyurulmaktadır.

Bu hadisin, başka şekillerde geçen lafızları daha vardır.

Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.       Zeyd b. Sâbit[84]                                         

2.       Abdullah ibn Mes’ud[85]                            

3.       Cübeyr b. Mut’im[86]                                         

4.       Nu’mân b. Beşîr[87]                               

5.       Babası Beşîr[88]                                               

6.       Sa’d b. Ebi Vakkâs[89]                          

7.       Enes[90]                                                           

8.       Câbir b. Abdullah[91]

9.       Umeyr b. Katâde el-Leys[92]

10.      Muâz b. Cebel[93]

11.      Ebu’d-Derdâ’[94]

12.      Ebu Karsâfe[95]

13.      Ebu Saîd el-Hudrî[96]

14.      Rebîa b. Osman et-Teymî[97]

15.      Abdullah ibn Ömer[98]

16.      Zeyd b. Hâlid el-Cüheni[99]

Toplam, 16 kişi.

(Derim ki:) Yine bu hadis; Hz. Aişe, Ebu Hureyre ve Şeybe b. Osman yo­lundan da rivayet edilmiştir.

İbn Mende (ö. 470/1077) “Tezkire” adlı kitabında belirttiğine göre; bu ha­disi, Hz. Peygamber (s.a.v)’den, 24 sahabi rivayet etmiştir. Daha sonra da bu sahabilerin isimlerini tek tek sıralamıştır.

İbn Hacer (ö. 852/1447) “Emaliyyu’l-muhrace alâ muhtasarı İbni’l-Hâcib el-Aslî” adlı kitabında bu hadisi nakletmiştir.

“Şerhu’l-Mevâhibi’l-Leduniyye” adlı kitapta geçtiğine göre; hafız der ki: “Bu hadis, (bu şekliyle) meşhurdur. Üstelik bazı alimler, bu hadisi, mütevatir hadisten saymıştır; çünkü bu hadis, 24 sahabiden rivayet edilmiş­tir.” Daha sonra hafız, bu sahabilerin isimlerini tek tek sıralamıştır.

Suyûtî (ö. 911/1505)’de “Şerhu’t-Takrîb” adlı kitabında der ki: “Bu ha­dis, 30 kadar sahabiden gelmiştir.”

Yine de doğruyu en iyi bilen Allah’tır.

* * *

 -4﴿ لِيُبَلِّغِ الشَّاهِدُ مِنْكُمْ الْغَائِبَ ﴾

“(Bu anlattıklarımı, burada) sizden hazır olan, olmayana ulaş­tırsın.”[100]

Bir rivayette ise; ﴿ لِيُبَلِّغْ شَاهِدُكُمْ غَائِبَكُمْ ﴾ “(Burada) hazır olanınız, (bu an­lat­tık­larımı) olmayanınıza ulaştırsın.”

Bir başka rivayette ise; ﴿ لِيُبَلِّغِ الشَّاهِدُ الْغَائِبَ ﴾ “(Burada) hazır olan kimse, (bu anlattıklarımı) olmayana ulaştırsın”

Bu hadis, şu yollardan gelmiştir:

1.       Ebu Bekre[101]

2.       Abdullah ibn Abbâs[102]                        

3.       Ebu Şureyh el-Huzâî el-Ka’bî[103]            

4.       Abdullah ibn Ömer[104]                        

5.       Vâbisa

6.       Ubâde ibnu's-Sâmit

7.       Câbir b. Abdullah

8.       Muâviye b. Hayde el-Kuşeyrî[105]

9.       Hâris b. Basrâ el-Leysî

10.Hz. Ali ve daha bir çokları.

İbn Mende (ö. 470/1077), “Müstahrec”de, bu hadisi, 18 sahabiden ri­va­yet etmiştir.

Münâvî (ö. 1031/1622) “Şerhu li Erbaîn en-Nebevî”nin baş tara­fında der ki: “Bundan dolayıdır ki, bazı alimler, bu hadisi, mütevatir hadis­ten say­mış­tır.”

* * *

-5 ﴿ فَضْلُ الْعِلْمِ وَالعُلَمَاءِ ﴾

“İlmin ve alimlerin üstünlüğü” ile ilgili hadisler

İlmin ve alimlerin üstünlüğü, alimlere saygı ile hürmet göstermenin ge­rekli­liği ve onlara kızgınlık ile eziyet vermekten sakınma.

Allâme Ebu Hâmid Sîdî’l-Arabî b. Yûsuf el-Fâsî (ö. 1052/1642) “Şerhu Nazmi Nühbeti İbn Hacer”de,[106] Seyyid Nureddin (Ebu’l-Hasan Ali ibn Abdul­lah b. Ahmed es-Semhûdî el-Medenî eş-Şâfiî)’nin şöyle söylediğini naklet­miştir: İlmin ve alimlerin üstünlüğü ile ilgili ayetler,[107] sahih haberler ve rivayetler bulunmaktadır. (Bu konudaki) akli ve nakli deliller, tevatür mesa­besindedir.”

Daha geniş bilgi için (biraz önce adı geçen) Nureddin’in, “Cevâhiru’l-ikdeyn fi fadli’ş-şerefeyn şerefu’l-ilmi’l-cilî ve’n-nesebu’l-ulâ” adlı ese­rine bakabilirsiniz. Bu, iki cilt halinde yazılmış şahane ve büyük bir kitap­tır. Yazar Nureddin, bu kitabını, iki bölümde düzenlemiştir. Birinci Bölüm, ilmin ve alimle­rin üstünlüğü hakkındadır. İkinci Bölüm ise, Ehli Beyt’in üs­tünlüğü ve onların saygınlığı hakkındadır.

* * *

 -6﴿ طَلَبُ الْعِلْمِ فَرِيضَةٌ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ ﴾

“İlim öğrenmek, (kadın-erkek) her Müslümana farzdır”[108]

Sehâvî (ö. 902/1496) “Şerhu’l-Elfiyye”de belirttiğine göre; bazı alimler, bu hadisin geliş yollarını bir araya toplamıştır.

Suyûtî (ö. 911/1505)’de, bu hadisin geliş yollarını –az sonrada geleceği üzere- bir araya toplamıştır.

Suyûtî (ö. 911/1505) “Dürerü’l-müntesire”de bu konu ile ilgili olarak şöyle der: “Bu hadis, şu yollardan gelmiştir:

1.       Enes[109]                                                             

2.       Câbir                                                   

3.       Abdullah ibn Ömer                              

4.       Abdullah ibn Mes’ud[110]

5.       Abdullah ibn Abbâs[111]

6.       Hz. Ali

7.       Ebu Saîd el-Hudrî[112]

Bu hadisin geliş yolların hepsinde çeşitli sözler söylenmiştir. Bu geliş yolları­nın en güzeli; Katâde ile Sâbit’in, Enes’den rivayet ettiği yol ve Mücâhid’in, Ab­dullah ibn Ömer’den rivayet ettiği yoldur.

İbn Mâce’de, bu hadisi, Kesîr b. Şinzîr’den, o da Muhammed b. Sirîn’den, o da Enes’den rivayet etmiştir.

Hadisin ravisi, Kesîr hakkında görüş ayrılığı vardır. Fakat hadis, hasen’dir.

İbn Abdilberr’de bu konu ile ilgili olarak şöyle der: “Bu hadis, çeşitli yollar­dan rivayet edilmiştir. Fakat bunların hepsi de, illetlidir.

Ayrıca İshâk b. Râhaveyh’den rivayet edildiğine göre; bu hadisin senedi hakkında çeşitli sözler söylenmiştir. Fakat hadis, anlam bakımından sahih’tir.”

Bezzâr’da “Müsned”de dedi ki: “Bu hadis, zayıf senedlerle, hz. Ali ile Enes yolundan rivayet edilmiştir. Fakat bu senedlerin en güzeli; İbrahim b. Sellâm’ın, Hammâd b. Ebi Süleymân’dan, onun da İbrahim en-Nehaî’den, onun da Enes’ten rivayet ettiği yoldur.

İbn Sellâm dedi ki: Bu konuda sadece Ebu Asım’ın, Enes’ten rivayet et­tiği yolu biliyoruz.”

İbnü’l-Cevzî’de “Minhâcu’l-kasideyn”de, bu hadisi, Ebu Bekr ibn Ebi Dâvud’dan, o da Ca’fer b. Musâfir’den, o da Yahyâ b. Hassân’dan, o da Süley­man ibn Kürm’den, o da Sâbit el-Bünânî’den, o da Enes’ten rivayet etmiştir.

İbn Ebi Dâvud der ki: “Babamın şöyle söylediğini işittim:﴿ طَلَبُ الْعِلْمِ فَرِيضَةٌ ﴾ "İlim öğrenmek, (kadın-erkek her Müslümana) farzdır" hadisi hak­kında bu yol­dan daha sahih olanı yoktur.”  

Mizzî’de dedi ki: Bu hadis, hasen derecesine ulaşan bir yoldan rivayet edilmiştir.

Derim ki: Deylemî dedi ki: Bu hadis, şu yollardan da rivayet edilmiştir:

8.   Übey b. Ka’b                                     

9.   Huzeyfe                                            

10. Selmân                                              

11. Semure b. Cündub                              

12. Muâviye b. Hayde                              

13. Eyyûb

14. Hz. Aişe

15. Ebu Hüreyre

16. Aişe bint Kudâme

17. Ümmü Hânî

Bu hadislerin tahriclerini, "Ehâdisu'l-mütevatira" (adlı kitabımda) belirt­tim.” (Suyûtî’nin sözü burada bitmektedir.)

(Sehâvî’de) “Mekâsıdu’l-Hasene”de (bunlara) şunlardan gelenleri de ilave etmiştir:

18.    Hüseyin b. Ali

19.    Nübeyt b. Şerîd

Sehâvî (ö. 902/1496) “daha başkaları” ifadesini de kullanmıştır.

(Sehâvî devamla der ki:) Irâkî, “İhyâ”ya yaptığı büyük tahricde[113] bu ha­dislerin tahrici hususunda sözü uzatmıştır.

Bütün bunlara rağmen Beyhakî’de dedi ki: ‘Bu hadisin metni, meşhur­dur. Fakat senedi, zayıftır.’

Bu hadislerin hepsi, zayıf yollardan rivayet edilmiştir.

İbnü’l-Cevzî’de “İlelü’l-Mütenâhiye”de İmam Ahmed’in şöyle söyledi­ğini nakleder: ‘Bize göre, bu konuda herhangi bir şey sabit olmamıştır.’

Yine İshâk b. Râhaveyh’de dedi ki: ‘Bu hadis, sahih değildir. Fakat ha­disin; abdest, namaz, zekat, hacc ve daha çok bir yerde geçmesi, anlam ba­kımından sahih (olduğunu göstermekte)dir.’

İbn Abdilberr’de bu konuda İshâk b. Râhaveyh’in güzel açıklama ve izah yapması sebebiyle onun bu görüşüne katılmıştır.

Hafız Ebu Ali en-Nîsâbûrî’de bu konu ile ilgili olarak şöyle dedi: ‘Bu ko­nuda Hz. Peygamber (s.a.v)’den gelen (herhangi) bir sened sahih değildir.’

İbnu’s-Salâh’da, bu hadisi, ‘sahih hadis’e değil de, ‘meşhur hadis’e ör­nek getirmiştir.

Hâkim’de, bu görüşe katılmıştır.

Fakat Irâkî’de dedi ki: ‘“Tahrîcu’l-İhyâ”da belirttiğim üzere, bazı hadis imamları, bu hadisin bazı geliş yollarının, sahih olduğunu söylemişlerdir.’

Mizzî’de dedi ki: ‘Bu hadisin geliş yolları, hasen derecesine ulaşmıştır.’ “(Sehâvî’nin sözü burada bitmektedir.)

Hadis de kast edilen husus şu da olabilir: Daha öncede geçtiği üzere, bu hadis, Enes’ten normal bir şekilde 20 kadar yoldan rivayet olunmuştur.

İbn Şâhîn (ö. 385/995) “Efrâd”da, bu hadisi, Enes’ten (belli) bir senedle rivayet edip sonra da bu hadis hakkında şöyle demiştir: “Hadis, garibtir.”

Sehâvî (ö. 902/1496)’de der ki: “(Derim ki:) Bu hadisin ravileri, sika (güvenilir) kimselerdir.”

İbnü’l-Kattân (ö. 189/813), bu hadisi, Enes’ten, Sellâm yolundan uzunca bir (senedle) getirip der ki: “Bu hadis, garib olup senedi hasendir.”

Zehebî (ö. 748/1347)’de “Telhîsu’l-Vâhiyât”da derki: “Bu hadis, bir çok zayıf yollardan rivayet edilmiştir. Fakat bu yolların bazısı, sâlihtir.[114]

Suyûtî (ö. 911/1505)’de derki: “Bu hadisin, 50 kadar (geliş) yolunu bir araya topladım.. Bir çok yoldan gelmesinden dolayı, hadisin sıhhatli oldu­ğuna hükmettim ve bu hadisin dışında bu hadisin sıhhat derecesine  ulaşmış bir hadis daha bilmiyorum.”

Bu meseleyi, Irâkî (ö. 805/1402)’den gelen şu sözle birlikte değerlendi­rebilirsin: “Bazı imamlar, bu hadisin geliş yollarından bazısının sahih oldu­ğunu söylemişlerdir.”

(Suyûtî) “Ta’likatü’l-Mutîfe”de, bu hadisin geliş yolu ile ilgili olarak şunları söylemektedir: “Bizce, bu hadis, sahih derecesine ulaşmıştır; çünkü bu hadisin 50 kadar (geliş) yolunu buldum. Bunları, bir cüz’de topladım.”

(Suyûtî) “Tebyîdü’s-Sahîfe”de ise bu konuda şöyle der: “Bu hadisin metni, meşhurdur.”

Nevevî’de “Fetevâ”da dedi ki: “Bu hadis, anlam bakımından sahih olsa bile, zayıf bir hadistir.”

Hafız Cemaleddin el-Mizzî’de dedi ki: “Bu hadis, hasen derecesine ula­şan bir yoldan rivayet edilmiştir.”

(Derim ki:) Bizce, bu hadis, sahih derecesine ulaşmıştır; çünkü bu hadi­sin, 50 kadar (geliş) yolunu buldum. Bunları, bir cüz’de topladım.” (Suyûtî’nin sözü burada bitmektedir.)

(Leknevî’de) “Za’ferü’l-Emânî”de bu hadis ile ilgili bazı şeyler söyledik­ten sonra şöyle der: “Kısacası: Bu hadisin senedleri, gerçekten çoktur. Öyle ki hafız Suyûtî, bu hadisi, ‘mütevatir hadisler’ içerisinde saymıştır.”

Belki de Suyûtî, bu hadisi, “Fevâidu’l-Mütekâsire”de anmıştır; çünkü bu hadisin, “Ezhâr”da geçtiğini görmedim. Yine de doğruyu en iyi bilen Al­lah’tır.

* * *


 

[1]     İlim kelimesi, sözlükte; bilme, bilgi ve biliş anlamlarına gelmektedir. Bilginin tanımı, alanı, mahi­yeti, kaynağı, elde ediliş yolu veya şekli, elde edilen bilgi ile bilgisi edinilen şeyin arasındaki uy­gunluk, elde edilen bilgilerin güvenilir oluşu veya olmayışı, güvenilir ise ne dereceye kadar bu bilgilere güvenebileceğimiz b. meseleler hep tarih boyunca tartışılmıştır.

[2]     Hadis, Resulullah (s.a.v) üzerine yalan hadis dayandıran yada söz söyleyen kimseyi kınamakta­dır. Cenab-ı Hak, bu kimseye, hak ettiği cezayı dilerse verir ve dilerse afeder. Böylelerin muhak­kak surette Cehenneme gireceklerine kesinlikle hükmedilemez. Çünkü küfürden ve şirkten başka büyük günah işleyenler hakkında verilecek hüküm budur. Bunlar, Cehenneme girecek olsalar bile orada ebedi kalmazlar. Zira Tevhid dini üzere ölen bir kimse Cehennemde ebedi kalmaz.

     Yalan; ister kasten, ister kasıtsız olsun bir şeyi oluğunun aksine haber vermektir. Çünkü yalan, bazen kasten ve bazen de kasıtsız söylenmemiş olsa da, Hz. Peygamber (s.a.v): “Kasten yalan söz söylerse” diye kayıt koymazdı. Sadece unutan ile yanılan kimselere günah yoktur.

      Resulullah (s.a.v) üzerine yalan uydurmak, pek büyük bir günah ve çok çirkin bir iftiradır.

      Bazı rivayetlerde; daha Hz. Peygamber (s.a.v)’in sağlığında ona yalan söz dayandıranlar çıkmış olsa bile, hadis uydurma, bir hareket olarak, hicri 41 yılında Hz. Ali’nin hilafeti zamanında baş­lamıştır.

      Çeşitli zamanlarda, bidatçiler çıkmış ve bunlar; çalışmalarını, ideolojilerini ve düşüncelerini haklı göstermek için yalan hadis uydurmuşlar; bazı fıkıhçılar ise sırf mezheplerini ve düşüncelerini sa­vunmak için kitaplarında uydurma hadislere yer vermişler; bazı zahid ve tasavvufçular ise in­sanları Salih amellere teşvik etmek için, ya yalan hadis uydurmuşlar yada yalan hadislere yer vermişler; zındık yada din düşmanları, çıkarları için yada İlam’a zarar vermek için hadis uydur­muşlar; kıssacılar ise ya devlet adamlarına yaranabilmek için yada maddi kazanç elde etmek için hadis uydurmuşlar; bazıları da halk arasında bilgiçlik taslamak için hadis uydurmuşlar… ve ben­zeri şeyler daha söylenebilir.

[3]     Buhârî, İlim 38; Müslim, Mukaddime 1 (1); Tirmizî, İlim 8 (2797); İbn Mâce, Mukaddime 4 (31), 5 (38)

[4]     Buhârî, İlim 38; Müslim, Mukaddime 3 (3); Tirmizî, Rüya (2206); Ebu Dâvud, Edeb (4314)

[5]     Buhârî, İlim 38; Müslim, Mukaddime 2 (2); Tirmizî, İlim 8 (2798)

[6]     Buhârî, Cenaiz 34; Müslim, Mukaddime 4 (4); Tirmizî, Cenaiz (921)

[7]     Buhârî, İlim 104; Ebu Dâvud, İlim 4; İbn Mâce, Mukaddime 36

[8]     Buhârî, İlim 106; Müsned, 4/47, 50

[9]     Buhârî, Enbiya 50; Tirmizî, İlim 13 (2806); Dârimî, Mukaddime 46 (548); Taberânî, el-Evsat

[10]    Tirmizî, İlim 8 (2796); İbn Mâce, Mukaddime 4; Müsned, 1/389

[11]    İbn Mâce, Ahkam 9 (2365); Dârimî, Mukaddime 25; Müsned, 3/303

[12]    İbn Mâce, Mukaddime 4 (35); Dârimî, Mukaddime 25; Müsned, 5/297, 310

[13]    Müslim, Zühd 72 (3004); İbn Mâce, Mukaddime 4 (37); Müsned, 3/12

[14]    Hâkim

[15]    Müsned, 1/47; Ebu Ya’lâ

[16]    Müsned, 1/65, 70; Ebu Ya’lâ; Bezzâr

[17]    Müsned, 5/292; Taberânî; Ebu Ya’lâ; Bezzâr

[18]    Müsned, 4/367; Hâkim, Müstedrek, 1/77; Taberânî, el-Evsat; Bezzâr

[19]    Tirmizî, İlim 6 (2793); Müsned, 2/158, 171; Taberânî

[20]    Müsned, 4/156, 159, 201; Taberânî; Ebu Ya’lâ

[21]    Müsned, 3/421, 422

[22]    Müsned, 4/100; Taberânî

[23]    Müsned, 4/334; Taberânî; Bezzâr

[24]    Taberânî, el-Evsat; Ebu Ya’lâ

[25]    Taberânî; Ebu Ya’lâ

[26]    Taberânî, el-Kebir, 1/217; Heysemî, Mecmâu’z-Zevâid, 1/148

[27]    Taberânî

[28]    Taberânî, el-Evsat

[29]    Taberânî

[30]    Taberânî

[31]    Taberânî

[32]    Dârekutnî, Efrad; Hâtib, Tarih

[33]    Hâkim, Müstedrek, 3/401; Taberânî

[34]    Dârimî, Mukaddime, 25 (238); Müsned, 1/223, 269; Taberânî 

[35]    Hâkim, Müstedrek, 3/262; Taberânî; Ukaylî, Duafâ

[36]    Taberânî; İbn Adiy

[37]    Taberânî

[38]    Taberânî

[39]    Taberânî

[40]    Taberânî

[41]    Taberânî, el-Evsat

[42]    Taberânî, es-Sağir

[43]    Dârimî, Mukaddime, 25; Taberânî

[44]    Taberânî

[45]    Taberânî

[46]    Taberânî, el-Evsat

[47]    Taberânî

[48]    Taberânî; Bezzâr

[49]    Bezzâr; Ebu Ya’lâ; Dârekutnî; Hâkim, Medhal

[50]    Müsned, 4/441; Bezzâr; Ukaylî, Duafâ

[51]    Buhârî, İlim 38; Ebu Dâvud, İlim 4 (3651); İbn Mâce, Mukaddime, 4 (36); Hâkim, Müstedrek, 3/362

[52]    İbn Kânî’ , Mu’cemu’s-Sahabe; İbnü’l-Cevzî

[53]    Ukaylî, Duafâ; Taberânî

[54]    Dârekutnî; İbnü’l-Cevzî

[55]    Ebu Nuaym

[56]    Taberânî; Ebu Nuaym; İsmailî, Mu’cemu’s-Sahabe

[57]    Ebu Nuaym; Yusuf b. Halil, Cem’uhu li turûki hâza’l-hadis

[58]    Taberânî; İbn Kânî’ , Mu’cemu’s-Sahabe

[59]    İbn Kânî’ , Mu’cemu’s-Sahabe; İbnü’l-Cevzî

[60]    Buhârî, Menakib ; Hâkim, Medhal; İbn Asâkir, Tarih; İbn Adiy

[61]    Hatîb, Tarih

[62]    Müsned, 1/168; İbn Saîd, Cem’uhu li turûki hâza’l-hadis

[63]    İbn Saîd, Cem’uhu li turûki hâza’l-hadis

[64]    Yusuf b. Halil, Cem’uhu li turûki hâza’l-hadis

[65]    Yusuf b. Halil, Cem’uhu li turûki hâza’l-hadis

[66]    Taberânî; İbn Sa’d, Tabakâtu’l-kübra

[67]    Ukaylî, Duafâ

[68]    Müsned, 5/166; Yusuf b. Halil, Cem’uhu li turûki hâza’l-hadis

[69]    Müslim, İman 112 (61); Yusuf b. Halil, Cem’uhu li turûki hâza’l-hadis

[70]    İbn Saîd, Cem’uhu li turûki hâza’l-hadis

[71]    Bu kitabın başlığı, “İthâfu’-sâdeti’l-müttekîn” olup değişik tarihlerde çeşitli baskıları yapılmıştır.

[72]    Mutemasek, ta’dilin dördüncü mertebesinde bulunan bir ravi hakkında kullanılan bir siğadır. Böyle bir ravinin rivayet ettiği hadis, itibar ve ihtibar için alınır. 

[73]    Zehebî ve Sehavî’ye göre cerhin üçüncü, Irâkî’ye göre ise ikinci, İbn Hacer’e göre ise onuncu mertebesinde bulunan bir ravi hakkında kullanılan bir siğadır. Böyle bir ravinin rivayet ettiği ha­dis, hiçbir şekilde alınmaz. Ayrıca hadis yazarken yanlışlıkla yazılmayan düşen kelime anlamına da gelmektedir.

[74]    Nevevî, İbnu’s-Salâh’ın, Hadis Usûlü ile ilgili “Ulûmu’l-Hadis” adlı kitabını, ilk önce “İrşâd” adıyla özetlemiş, daha sonra da bunu, “Takrîbu’l-İrşâd” adıyla yeniden özetlemiştir. Zeynüddin el-Irâkî, “Takrîb”i, “Nazmu’d-dürer fi ilmi’l-eser” adıyla ilavelerle birlikte elfiyeli bir nazım haline döndürmüştür. Daha sonra bu nazmı, biri uzun ve diğeri kısa ve özet halinde olmak üzere iki kere şerh etmiştir.

[75]    Sehâvî’de, Irâkî’nin bu “Elfiyye” sini, “Fethu’l-muğîs fi şerhi Elfiyyeti’l-hadis” adıyla şerh etmiş­tir. Bu, “Elfiyye” şerhlerinin en iyisidir.

[76]    Nevevî’nin, Müslim’in “Sahih” adlı kitabına yazdığı şerhin asıl adı, “el-Minhâc fi şerhi Sahîhi Müslim”dir. 

[77]    Müslim, Mukaddime 1

[78]    Burada kast edilen husus; “müteammid” (bile bile kasten) ifadesi, yalan söz söyleme ile ilgilidir. Bu kayıt olmazsa, yanlışlıkla yalan söz söyleyenin günaha girdiği anlaşılırdı. Halbuki Kitap, Sün­net göre; unutan ve yanılan kimselere günah yoktur. Bu sebeple bu kaydın olmadığı mutlak ri­vayetler, kayıtlı olanlara hamledilir.

[79]    Bu, hadis usûlü ile ilgili, İbn Hacer’in, “Nühbetü’l-fiker fi mustalahı ehli’l-eser” adlı kitabını, “Nüzhetu’n-nazar bi-tevdîhi Nuhbeti’l-fiker” adıyla şerh ettiği kitabıdır.

[80]    Müsned, 1/65

[81]    Bir kişi bir meseleyi duyup öğrendiği zaman o bilgiyi bir başkasına aktarıp gizlememesi gerekir. Resulullah (s.a.v), böyle yapmakla; hadislerin hem rivayet edilip öğrenilmesini ve hem de İslam dininin her tarafa yayılmasını sağlamaya çalışmaktadır.

[82]    Ebu Dâvud, İlm 10 (3660); Tirmizî, İlm 7 (2794); İbn Mâce, Mukaddime 18; Dârimî, Mukad­dime 24

[83]    Ebu Dâvud, İlm 10; Tirmizî, İlm 7 (2795). Bir kişi, bir bilgi öğrendiği zaman, o bilgiyi yayması, başkalarına aktarması ve gizlememesi gerekir. Böylelikle ilim, herkese yayılmış olur. Resulullah (s.a.v)’de böyle yapmakla; hem İslam Dininin her tarafa yayılmasını, hem hadislerin öğrenilme­sini ve rivayet edilmesini teşvik etmektedir.

[84]    Ebu Dâvud, İlim 10 (3660); Tirmizî, İlim 7 (2794); İbn Mâce, Mukaddime, 18 (230), Menasik 76 (3506)

[85]    Tirmizî, İlim 7 (2795); İbn Mâce, Mukaddime 18 (232)

[86]    İbn Mâce, Mukaddime 18 (231); Müsned, 4/80, 82; Hâkim, Müstedrek, 1/87, 88; Taberânî, el-Kebir

[87]    Hâkim, Müstedrek, 1/88; Taberânî, el-Kebir

[88]    Taberânî

[89]    Taberânî, el-Evsat

[90]    İbn Mâce, Mukaddime 18 (236); Taberânî, el-Evsat

[91]    Taberânî, el-Evsat

[92]    Taberânî

[93]    Taberânî

[94]    Taberânî, el-Kebir

[95]    Taberânî, el-Evsat

[96]    Bezzâr

[97]    Ebu Nuaym, Hilye, 5/105, 7/331, 9/318

[98]    Râfi’, Tarihu Kazvin

[99]    İbn Asâkir

[100] Hz. Peygamber (s.a.v), çeşitli yerlerde ve değişik zamanlarda insanlara vaaz ve hutbe vermek­teydi. Bu hutbe ve vaazları, bazen çok sayıda kişi dinlemekteydi. Bu nedenle Hz. Peygamber (s.a.v)’in buralarda söylediği sözleri duymayan sahabiler de olmaktaydı. Çünkü sahabilerin hep­sinin her an Hz. Peygamber (s.a.v)’in yanında bulunma imkanı yoktu. Bu ve benzeri durumları göz önünde bulunduran Hz. Peygamber (s.a.v),  vaaz ve hutbe sırasında hazır bulunan kimsele­rin, duyduklarını, o sırada hazır bulunamayan kimselere ulaştırmasını istemektedir. Bunlar, sahabiler de olabilir, başkaları da olabilir. Önemli olan; Hz. Peygamber (s.a.v)’den duyulan hu­susların başkalarına aktarılmasıdır.

      Müslümanlar; Kur’an, Sünnet ve ilim adamlarından öğrendiklerini yada duyduklarını başkala­rına anlatma ve öğretmek zorundadır; çünkü İslam Dini, toplumsal bir dindir. Kendisiyle ilgili şeylerin, başkalarına aktarılmasını ister. Bu, İslam’ın, evrensel bir din olma özelliğinden kaynak­lanmaktadır.

[101] Buhârî, İlim 9, 10, 37, Edahi 5, Hacc 132, Fiten 8, Meğazi 77, Tevhid 24; Müslim, Kasame 29, 30; Ebu Dâvud, Tatavvu 10; Tirmizî, Hacc 1; İbn Mâce, Mukaddime 18 (233); Dârimî, Menasik 72; Müsned, 5/37, 39, 40, 45, 49

[102] Buhârî, Hacc 132

[103] Buhârî, Sayd 8; Müslim, Hacc 446; Nesâî, Hacc 111; Müsned, 4/31, 32, 6/385

[104] İbn Mâce, Mukaddime 18 (235)

[105] İbn Mâce, Mukaddime 18 (234); Müsned, 5/5

[106] Bu, Ebu Hâmid el-Fâsî’nin, hadis usulü ile ilgili İbn Hacer’in “Nuhbeti’l-Fiker” adlı eserini nazım haline getirip şerh ettiği kitaptır.

[107] İlmin ve alimlerin üstünlüğü ile ilgili olarak b.k.z: Bakara: 2/146; Al-i İmrân: 3/18; Nisâ: 4/83; A’râf: 7/7, 26, 52; Tevbe: 9/122; Ra’d: 13/43; Nahl: 16/43; Neml: 27/40; Kasas: 28/80; Ankebût: 29/43, 49; Fâtır: 35/28; Zümer: 39/9; Rahmân: 55/3, 4; Mücâdele: 58/11

[108] Hz. Peygamber (s.a.v), kendi döneminde kadın, erkek ve çocuk demeden herkesin ilim öğrenme­sini teşvik etmiştir. Hatta Hz. Peygamber (s.a.v),  daha sağlığında yazı öğretim mesele­sinde  özellikle de kadınlarla da ilgilenmişt. Örneğin, hanımı Hafsa, Şifa adlı bir kadından yazı yazmayı öğrenmişti.

     İslam dininin aslının korunmasında hicri ikinci asırdan itibaren gelişmeye başlayan İslami ilim dalları, hep bu teşvik ve gayret sayesinde oluşmuştur.  

[109] İbn Mâce, Mukaddime 17 (224)

[110] Taberânî, el-Kebir, el-Evsat

[111] Taberânî, el-Evsat

[112] Taberânî, el-Evsat

[113] Ebu’l-Fadl el-Irâkî, Gazâlî’nin “İhyâ” sında geçen hadisleri, iki ayrı tasnifte tahric etmiştir. Birisi büyük, diğeri ise küçüktür. Büyük olan tahricin adı, “İhbâru’l- ahyâ bi ahbâri’l- İhyâ” şeklinde­dir. Küçük olanın adı ise, “el-Muğnî an hamli’l-esfâr fi’l-esfâr fi tahrici mâ fi’l-İhyâ” biçiminde­dir. Bu büyük tahric ile küçüğü arasında orta boyda bir eseri daha mevcuttur. Bunun adı da, “el-Keşfu’l-mübîn an tahrici İhyâ-i ulûmiddîn” şeklindedir.  

[114] “Sâlih” kelimesi, hadisçiler arasında, sahih ve hasen gibi, dini meselelerde delil olarak kullanıl­maya elverişli hadisler için kullanılmış bir terimdir.



752 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın